Sansar, köstebeği çok iyi bilirdi. Onun izlerini takip etmek, yer altındaki tünelleri bulmak ve en sonunda onu avlamak için keskin duyularını kullanırdı. Köstebek ise bu tehlikenin farkındaydı, ama çaresiz hissetmiyordu. Sansar kadar hızlı olmasa da köstebeğin bir avantajı vardı: zekâsı.
Bir gün, köstebek yuvasında otururken bir plan yapmaya karar verdi. Tünellerini daha karmaşık hale getirmek ve bazı girişleri yanıltıcı yapmak için gece boyunca çalıştı. Her bir tünelin sonunda bir çıkış yolu olmadığını, bazılarının ise tamamen kör olduğunu biliyordu. Böylece, sansar bir tünele girdiğinde kendini tuzağa düşmüş gibi hissedecekti.
Ancak köstebek bununla yetinmedi. Ormanın diğer sakinleriyle dostluk kurdu. Tavşanlar, sincaplar ve hatta kuşlarla iletişime geçti. Onlardan, sansarın izini sürdüğünü fark ettiklerinde uyarı vermelerini rica etti. Her biri, köstebeğin cesareti ve zekâsı karşısında hayran kaldı ve ona yardım etmeyi kabul etti.
Köstebeğin planı çok geçmeden işe yaramaya başladı. Bir gece sansar, köstebeğin tünellerinden birine girdi. Ancak tünellerin karmaşıklığı ve yanlış çıkışlar sansarı çaresiz bıraktı. Her adımda bir çıkmaz sokağa girdiğini fark etti ve öfkesi giderek arttı. Üstelik tavşanlar ve sincaplar köstebeğe sansarın yerini sürekli bildiriyordu. Köstebek, bu sayede sansardan her seferinde bir adım önde olmayı başardı.
Sansar, en sonunda köstebeğin tünellerinden çıkmayı başardığında, yorulmuş ve sinirlenmişti. Köstebeği yakalamanın sanıldığı kadar kolay olmadığını anlamıştı. Bu küçük ama kurnaz yaratık, ormanın derinliklerinde sansara karşı koyabilecek zekaya sahipti.
İnsan aklımızla sansarın köstebeğe karşı üstün olduğunu düşünebiliriz, ancak doğa her zaman beklenmedik çözümlerle doludur. Köstebeğin hayatta kalma mücadelesi, gücün her zaman fiziksel değil, bazen stratejik olduğunu gösterir. Bu hikaye, doğanın her bir canlıya kendi hayatta kalma kozlarını sunduğunu ve bu kozların doğru kullanıldığında ne kadar güçlü olabileceğini anlatır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder