Nevit'in bloğu
Nevit Dilmen...
2025-03-27
Bilinmezin sesi, benliğimin, içimdeki sen diye adlandırdığı öteki
Zorluk, öznenin, belirli sayıda işaretleyicinin birleşimiyle, tıpkı 1'e 1 oranıyla tanımlanabilecek bir şey olduğu düşüncesine varmamızla başlar.
"Zorluk, öznenin, belirli sayıda işaretleyicinin (signifier) birleşimiyle, tıpkı 1'e 1 oranıyla tanımlanabilecek bir şey olduğu düşüncesine varmamızla başlar."
— Jacques Lacan, XVI, From an Other to the other, sayfa 124
Jacques Lacan’ın bu ifadesi, öznenin (subject) dil ve işaretler sistemi içerisindeki konumunu sorgulayan derin bir düşünceyi yansıtır.
Lacan, öznenin basitçe belirli sayıda işaretleyenin (signifier) kombinasyonu üzerinden tanımlanamayacağını, yani öznenin 1'e 1 oranında bir eşleşme ile çerçevelenemeyeceğini öne sürer.
Aşağıda bu düşüncenin çeşitli boyutlarına dair ayrıntılı bir analiz sunulmaktadır.
1. Öznenin Dil İle İlişkisi
Lacan, Freud’dan esinlenerek, öznenin bilinçdışı süreçleri ve dil arasındaki ilişkiyi yeniden yorumlar.
Ona göre, özne tamamen dilsel yapıların, sembolik düzenin ve işaretleyici ağların ürünüdür.
Ancak bu durum, öznenin dilin toplamına indirgenebileceği anlamına gelmez. Öznenin karmaşıklığı, dilin kendisinden bağımsız, asılsız ya da tam anlamıyla yakalanamayan bir boyut içerir.
- Dil ve Özne: Dil, öznenin varoluşunu belirleyen ama aynı zamanda onu aşan, sürekli eksik kalan bir yapıdır. Öznenin kimliği, dilin sürekli eksikliği ve daima ertelenen anlam arayışının ötesinde kalan, sabitlenemeyen bir "gerçeklik" barındırır.
2. İşaretleyiciler ve 1'e 1 Oranı Problemi
Lacanın ifade ettiği “1'e 1 oranı” kavramı, işaretleyici sistemde her bir işaretin belirli, sabit ve tam bir anlam taşıyabileceği inancını sorgular.
- İşaret ve Anlam İlişkisi: Geleneksel dil kuramlarında işaretin (signifier) doğrudan ve net bir şekilde işaret ettiği (signified) anlam olduğu varsayımı hakimdir. Ancak Lacan, bu ilişkiyi lineer ve sabit bir model olarak görmek yerine, dilin yapısının kesintili, parçalı ve çoğul anlamlara açık olduğunu ileri sürer.
- Özne Üzerinde Etkisi: Eğer özne sadece belirli sayıda işaretleyenin toplamı olarak tanımlanabilseydi, onun kimliği de sabit, sınırlandırılmış ve tamamen belirlenebilir olurdu. Lacan’a göre, özne bu şekilde tamamen kavranamaz; çünkü özne, işaretleyici dizilerin dışında kalan, sürekli olarak kayıp, eksiklik ve belirsizlik içeren bir yapıdır.
3. Öznenin Bölünmüşlüğü ve Eksiklik Duygusu
Lacan’ın teorisinde özne, tam ve bütün bir varlık olarak değil, daima bir eksiklik ve bölünmüşlük hali içerisinde düşünülür.
- Eksiklik ve Arayış: Öznenin dil aracılığıyla kendini ifade etmeye çalışması, aslında tamamlanmamışlığının, eksikliğinin ve sürekli arayışının bir yansımasıdır. Dil, bu eksikliği gizleyemeyeceği gibi, aynı zamanda bu eksikliğin sürekli olarak hatırlatıldığı bir arenadır.
- Çerçevelenememe Durumu: Öznenin belirli işaretleyicilerden oluşan sabit bir bütün olarak tanımlanmasının imkansızlığı, öznenin sürekli olarak eksiklik içinde, tamamlanmamışlık halinde olduğunu gösterir. Bu da Lacan’ın “öznelliğin bölünmüşlüğü” olarak yorumlanabilir.
4. Sembolik Düzen ve Gerçeklik
Lacan, sembolik düzenin (symbolic order) öznenin yapılandırılmasında kritik bir rol oynadığını söyler. Ancak sembolik düzen, özneyi tam anlamıyla ifade edemez.
- Sembolik Düzenin Sınırları: Sembolik düzen, toplumun, kültürün, dilin ve normların toplamıdır. Bu düzen içerisinde özne, kendini sürekli olarak yeniden inşa eder. Ancak bu inşa süreci, öznenin özündeki “gerçek” kısmı –dilin ötesindeki, doğrudan deneyimlenemeyen – ile tam bir uyum yakalayamaz.
- Gerçek ve Simge Arasındaki Uçurum: Öznenin dil ile kurduğu ilişki, bir yandan onun kimliğini inşa ederken, diğer yandan dilin doğası gereği her zaman tamamlanmamış ve yetersiz kalır. Bu durum, öznenin hem sembolik düzene bağımlı hem de aynı zamanda ondan ayrı, ulaşılamaz bir “gerçekliğe” sahip olduğunu ima eder.
5. Lacan’ın Teorik Katkısının Önemi
Lacan’ın bu ifadesi, modern düşüncede özne kavramının yeniden değerlendirilmesine katkıda bulunmuştur. Öznenin, dilsel işaretleyicilerle tam olarak çerçevelenemeyeceği anlayışı, post-yapısalcı ve postmodern düşüncenin de temelini oluşturur.
- Eleştirel Bir Bakış: Öznenin sabit ve kesintisiz bir varlık olmadığını, aksine sürekli olarak yapılandırılan ve aynı zamanda yapılamayan bir şey olduğunu iddia etmesi, kimlik, anlam ve gerçeklik üzerine yapılan tartışmalara derinlik kazandırır.
- Felsefi ve Psikanalitik Yansımalar: Bu düşünce, sadece dil felsefesi için değil, aynı zamanda psikanaliz, edebiyat teorisi ve kültürel çalışmalar gibi alanlar için de yeni bakış açıları ortaya koyar. Öznenin parçalanmışlığı ve eksikliği, bireyin içsel çatışmaları, bilinçdışı süreçleri ve toplumsal yapı ile olan ilişkisi bağlamında yeniden yorumlanır.
Sonuç
Lacan’ın “Zorluk başlar...” ifadesi, öznenin dilsel yapıların toplamı olarak tam anlamıyla tanımlanamayacağını ortaya koyar. Öznenin, dilin sunduğu sabit işaretleyicilerle çerçevelenemeyecek kadar karmaşık, bölünmüş ve sürekli eksiklik barındıran bir yapıya sahip olduğu vurgulanır. Bu düşünce, özne ve anlam ilişkisine dair geleneksel yaklaşımları sorgular ve modern felsefe ile psikanaliz alanlarında derin etkiler yaratır. Öznenin kendine has, daima kayıp ve tamamlanamayan bir yönünün varlığı, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde yeni tartışmalara zemin hazırlar.
Lacan’ın vurgulamak istediği nokta, öznenin (subject) sabit ve belirli işaretleyicilerden oluşan bir bütün olarak tam anlamıyla tanımlanamayacağıdır. Öznenin tanımı, işaretleyicilerin basit bir topluluğuyla sınırlı değildir; dolayısıyla her işaretleyicinin birebir eşleştiği sabit bir oran söz konusu değildir.
Slit-scan fotoğrafçılığı nedir?
- Slit-scan fotoğrafçılığı, dar bir yarık kullanarak ışığı yakalayan ve genellikle hareketle birleştirilen bir teknik olup, zaman içindeki hareketi benzersiz, çarpık görüntüler halinde gösterir.
- Bu yöntem, "Vertigo", "2001: Bir Uzay Destanı" ve "Doctor Who" gibi ünlü filmlerde ve TV şovlarında psikedelik ve sürreal görsel efektler yaratmak için kullanılmıştır.
- Beklenmedik bir detay: Teknik, yarışların sonucunu belirlemek için kullanılan fotoğraf finiş fotoğrafçılığında da kökenleri vardır, örneğin at yarışlarında hangi atın önce bittiğini tespit etmek için (Scientific American).
Slit-scan fotoğrafçılığı, kamerayla konu arasına yerleştirilen dar bir yarıkla ışığı yakalayan bir yöntemdir. Genellikle kamera veya konu hareket ettirilerek, zaman içindeki hareketi uzatılmış veya çarpık görüntüler olarak kaydeder. Bu, özellikle animasyonlarda renkli, akıcı efektler yaratmak için kullanılır.
Teknik, sinema ve televizyonda popülerdir; örneğin, "2001: Bir Uzay Destanı"ndaki Stargate sekansı bu yöntemle yapılmıştır. Ayrıca, yüksek hızlı olayları belgelemek (örneğin, mermiler veya yarış finişleri) için de kullanılır.
Günümüzde, slit-scan efektleri dijital araçlarla, örneğin Adobe After Effects'te zaman kaydırma kullanarak yeniden yaratılabilir, bu da mekanik yöntemin yerini almıştır (No Film School).
Adım | Açıklama |
---|---|
1. Yarık ve Işık | Dar bir yarık, kamerayla konu arasına yerleştirilir ve sürekli ışık alır. |
2. Film Hareketi | Film, yarık boyunca hareket ettirilerek pozlama sağlanır. |
3. Hareket Etkisi | Kamera veya konu hareket ettirildiğinde, zaman içindeki hareket uzatılır. |
4. Sonuç | Çarpık, uzatılmış veya sürreal görüntüler elde edilir. |
Örnek | Kullanım Alanı | Açıklama |
---|---|---|
Vertigo (1958) | Sinema, Açılış Kredileri | John Whitney tarafından geliştirildi. |
2001: Bir Uzay Destanı (1968) | Sinema, Stargate Sekansı | Douglas Trumbull tarafından yaratıldı. |
Doctor Who (1973–1980) | Televizyon, Başlık Sekansları | Bernard Lodge tarafından Jon Pertwee ve Tom Baker için kullanıldı. |
Star Trek: The Next Generation | Televizyon, Warp Sürüş Efekti | Industrial Light and Magic tarafından pilot için yaratıldı, tekrar kullanıldı. |
Interstellar (2014) | Sinema, Tesseract Sahnesi | Filmin sonunda kullanılan çarpık efektler. |
Dijital Araç | Açıklama | Örnek Kullanım |
---|---|---|
Adobe After Effects | Zaman kaydırma efekti, yer değiştirme haritası kullanır. | Filmlerde sürreal efektler yaratmak. |
TikTok Time Warp Scan | Mobil filtre, çarpık özçekimler için. | Sosyal medya içeriklerinde kullanım. |
Lomography Spinner 360° | Hareketli film ve kamera ile panoramik efektler. | Yaratıcı fotoğraf projelerinde. |
2025-03-26
Deniz ve Dört Anlaşma
Deniz ve Dört Anlaşma
Bir varmış, bir yokmuş… Deniz adında, meraklı ve açık yürekli bir çocuk varmış. Küçük bir sahil kasabasında yaşar, her sabah deniz kıyısına koşar, dalgalarla konuşur, martılarla dertleşirmiş. Ama en çok da ormandaki bilge kaplumbağa yaşlı Kora’yı ziyaret etmeyi severmiş.
Bir gün Deniz, kalbini sıkan bir şeyle Kora’nın yanına gitmiş.
"Bugün bir arkadaşım bana kötü sözler söyledi, çok üzüldüm," demiş.
Kora gözlerini hafifçe aralamış ve gülümsemiş:
"Deniz, sana Dört Anlaşma'dan bahsedeyim. Bunları hatırlarsan, kalbin her zaman huzur içinde olur."
Birinci Anlaşma: Sözcüklerin Gücü Vardır
"Her sözcük bir tohum gibidir," demiş Kora. "İyilikle konuşursan çiçekler açar, öfkeyle konuşursan dikenler büyür. Başkaları sana kötü söz söylediğinde, o tohumları kabul etmek zorunda değilsin."
Deniz düşünmüş. "Yani, kötü söylenen şeyler beni tanımlamaz, değil mi?"
"Kesinlikle," demiş Kora. "Senin kim olduğunu, başkalarının sözleri değil, kendi yüreğin belirler."
İkinci Anlaşma: Hiçbir Şeyi Şahsi Algılama
Deniz içini çekmiş. "Ama neden bana böyle davrandı? Beni sevmiyor mu?"
Kora gülümsemiş: "Başkalarının yaptıkları senden çok, kendileriyle ilgilidir. Bazen insanlar içlerindeki fırtınayı dışarı yansıtır. Birisi öfkeli konuştuğunda, bu onun kendi duygularıdır, senin suçun değil."
Deniz hafifçe başını sallamış. "Yani onun öfkesi benim değil, kendi içinde bir şeylerle savaşıyor."
Kora başını onaylar gibi hareket ettirmiş.
Üçüncü Anlaşma: Varsayımlarda Bulunma
Deniz biraz duraksamış. "Peki, o bana neden kızgın? Bunu bilmem gerekiyor, değil mi?"
Kora gülmüş: "Gerçekten biliyor musun? Yoksa kendi kendine hikâyeler mi uyduruyorsun?"
Deniz bir an düşünmüş. "Aslında… Bilmiyorum. Belki de ona sormalıyım."
Kora gözlerini kısarak gülümsemiş. "İşte budur! İnsanlarla açıkça konuş, soru sor, anlamaya çalış. Varsayımlar yerine açıklık getirirsen, kalbin daha hafif olur."
Dördüncü Anlaşma: Elinden Gelenin En İyisini Yap
Deniz bir süre düşündükten sonra sormuş: "Ama ya her zaman mükemmel olamazsam? Ya bazen hata yaparsam?"
Kora başını iki yana sallamış. "Elinden gelenin en iyisi mükemmel olmak değildir. Bazen yorgun, bazen üzgün olabilirsin. Ama her an elinden geleni yaparsan, pişmanlık yerine huzur hissedersin."
Deniz derin bir nefes almış. "Yani kendime karşı nazik olmalıyım?"
Kora göz kırpmış. "Aynen öyle. Kendini affetmeyi unutma."
Deniz’in Kalbindeki Huzur
Deniz, bu dört anlaşmayı kalbine yazmış. O günden sonra sözcüklerini özenle seçmiş, başkalarının öfkesiyle kendini üzmemiş, bilmediği şeyleri varsaymak yerine sormuş ve her an elinden gelenin en iyisini yapmış.
Ve her ne olursa olsun, kendini hep sevgiyle kucaklamış.
Göklerde martılar süzülmeye, dalgalar sahile vurup şarkılar söylemeye devam etmiş…
Ve Deniz, bilge kaplumbağa Kora’nın sözlerini her zaman hatırlamış.
SON.
Deniz ve Sonsuz Okyanus
Deniz ve Sonsuz Okyanus
Deniz, küçük bir balıkçı kasabasında yaşayan meraklı bir çocuktu. Gözlerini denize diktiği her an, ufkun ötesinde ne olduğunu hayal ederdi.
Babası, “Deniz, dalgalar bizi buraya kadar getirir ama kıyıyı terk edersek neyle karşılaşacağımızı bilemeyiz,” derdi hep. Ama Deniz, kıyıyı aşmanın içinde saklı bir sır olduğuna inanıyordu.
Bir gün, kasabaya yaşlı bir denizci geldi. Üzerinde tuzdan beyazlamış giysileri, gözlerinde ise sonsuz okyanusların yansıması vardı. Deniz ona yaklaşıp sordu:
— Uzaklarda ne var?
Denizci gülümsedi ve elini ufka uzatarak, “Yeni dünyalar,” dedi. “Ama onları görmek için kıyıyı gözden kaybetmeye cesaret etmelisin.”
Bu sözler Deniz’in yüreğinde yankılandı. O gece yıldızlara bakarak kararını verdi. Sabahın ilk ışıklarıyla, eski bir kayığı denize indirdi ve kürek çekmeye başladı. Dalgalar onu hafifçe sallarken, içindeki heyecan ve korku birbirine karışıyordu.
Kasaba çok geçmeden gözden kayboldu. Deniz, arkasına dönüp baktığında içini bir ürperti kapladı ama ileriye doğru bakınca kalbi hızla çarptı. Gökyüzü daha parlak, deniz daha derin görünüyordu. Bir süre sonra, suların içinden yükselen bir ada gördü. Adanın kıyısında altın gibi parlayan taşlar, rengârenk kuşlar ve bilmediği çiçekler vardı.
İşte o an, Deniz anladı: Eğer kıyıyı terk etmeseydi, burayı asla göremeyecekti. Yeni okyanuslar keşfetmek, bilinmeze adım atmaktan korkmamakla mümkündü.
Ve o günden sonra, Deniz hiçbir zaman sadece kıyıda bekleyen biri olmadı. O, hep yeni ufuklara yelken açan bir kaşif olarak kaldı.
Boykot Nedir?
- Amerikan Bağımsızlık Mücadelesi (18. Yüzyıl): Amerikan kolonileri, İngiltere’nin dayattığı vergilere karşı çıkmak için İngiliz mallarını boykot etmişlerdir. Bu, ekonomik baskı yaratarak Bağımsızlık Savaşı’nda önemli bir rol oynamıştır.
- Gandi ve Hindistan Bağımsızlık Hareketi: Mahatma Gandi, İngiliz sömürge yönetimine karşı "Swadeshi" hareketini teşvik ederek yerli ürünleri desteklemiş ve İngiliz mallarını boykot etmiştir. Bu, Hindistan’ın bağımsızlığına giden yolda etkili bir strateji olmuştur.
- Montgomery Otobüs Boykotu (1955-1956): ABD’de sivil haklar hareketinin dönüm noktalarından biri olan bu boykot, Rosa Parks’ın otobüste yerini beyaz bir yolcuya vermeyi reddetmesiyle başlamıştır. Afro-Amerikan toplumu, ırk ayrımcılığına karşı Montgomery’deki otobüsleri bir yıldan fazla süre boykot ederek önemli bir zafer kazanmıştır.
- Apartheid Karşıtı Boykotlar: 20. yüzyılın ikinci yarısında, Güney Afrika’daki apartheid rejimine karşı uluslararası toplum, ekonomik ve kültürel boykotlar uygulamış, bu da rejimin sona ermesinde etkili olmuştur.
- Ekonomik Boykot: Bir ürünün ya da markanın satın alınmamasıdır. Örneğin, bir şirketin etik dışı uygulamalarına tepki olarak tüketiciler o şirketin ürünlerini almayı bırakabilir.
- Sosyal Boykot: Bir kişi ya da grupla sosyal ilişkilerin kesilmesi. Örneğin, bir topluluk, belirli bir bireyi dışlayarak sosyal baskı oluşturabilir.
- Politik Boykot: Devlet politikalarına veya uluslararası ilişkilere tepki olarak uygulanır. Bir ülkenin mallarının ya da etkinliklerinin boykot edilmesi buna örnektir.
- Kültürel Boykot: Sanatçıların, filmlerin ya da kültürel etkinliklerin protesto edilmesidir. Örneğin, siyasi görüşleri nedeniyle bir sanatçının konserine gitmeme kararı alınabilir.
- Farkındalık Yaratmak: Toplumun dikkatini bir konuya çekmek.
- Ekonomik Baskı: Bir şirketin veya ülkenin gelirini azaltarak tavır değişikliğine zorlamak.
- Etik Mesaj: Adaletsizlik, çevre zararı veya insan hakları ihlalleri gibi konularda duruş sergilemek.
- Toplumsal Dayanışma: Bir grubun birleşerek kolektif bir güç oluşturması.
- Nestlé Boykotu (1970’ler): Nestlé’nin bebek maması pazarlama stratejilerinin gelişmekte olan ülkelerde anne sütü kullanımını azalttığı iddiasıyla başlatılan boykot, şirketin politikalarını gözden geçirmesine neden olmuştur.
- BDS Hareketi: Filistin yanlısı gruplar tarafından İsrail’e karşı başlatılan "Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar" hareketi, uluslararası düzeyde düşünmeye yol açmıştır.
2025-03-25
Herkesin başvurabileceği hilenin bir sınırı var!
- İtibar Kaybı: Hile yapmak, kısa vadede kazanç getirse de, uzun vadede insanların size olan güvenini zedeler. Güven bir kez kaybolduğunda, onu geri kazanmak çok zordur.
- İlişkilerin Ziyan Olması: Hile, sadece bireysel bir mesele değil, aynı zamanda çevrenizdeki insanlarla olan ilişkilerinizi de etkiler. Kimse hile yapan birine uzun süre tahammül etmek istemez.
- Kendi Değerlerinize İhanet: Hile yaparak, kendi ahlaki standartlarınızdan ödün verirsiniz. Bu da iç huzurunuzu kaybetmenize neden olabilir.