Bir zamanlar, uzak diyarlarda, her insanın hayatını temsil eden bir örtüye sahip olduğu bir köy varmış.
Bu örtüler, insanların yaşam yolculuklarını, sevdiklerini, hatıralarını ve hayallerini temsil eden özel bir kumaştan yapılmış.
Örtülerin üzerinde, insanların hayatlarındaki kişilerin ağırlıkları yer alırmış. Bu ağırlıklar, kimi zaman hafif, kimi zaman ise oldukça ağır olabilirmiş. Herkesin örtüsü, kendi hayatının yansımasıymış.
Köyde bir genç kadın, Ayşe, kendi hayat örtüsünü büyük bir özenle taşırmış. Örtüsü, onun ailesini, dostlarını, hayallerini ve korkularını barındırırmış. Her bir ağırlık, hayatının bir parçasını temsil edermiş. Ayşe’nin örtüsü dengede, simetrik ve düzenliymiş; bu düzen ona güven ve huzur verirmiş. Her sabah örtüsünü eline aldığında, içindeki ağırlıkların birbirleriyle nasıl uyum içinde olduğunu izler, bu uyumun ona verdiği gücü hissedermiş.
Bir gün, Ayşe'nin hayatına yeni biri girmiş. Bu yeni kişi, örtüye eklenen ağır bir taş gibiymiş. Örtü, bu yeni ağırlıkla birlikte sallanmış, eski dengesini kaybetmiş. Ayşe, bu yeni şekle alışmakta zorlanmış. Örtünün bir kenarı aşağıya doğru çekilmiş, diğer kenarları ise yükselmişti. Ayşe, her sabah örtüsünü eline aldığında, bu yeni şekil karşısında kaygılanır, eski düzenini özler olmuş. Ancak bu yeni ağırlığı da reddedemiyormuş; çünkü onun varlığı, hayatına yeni bir anlam ve derinlik katıyormuş.
Günler geçtikçe, Ayşe'nin hayatına yeni ağırlıklar eklenmeye devam etmiş. Kimi zaman sevdiği birinin örtüden ayrılmasıyla hafifleyen, kimi zaman ise yeni dostluklarla ağırlaşan örtü, sürekli bir değişim içindeymiş. Bu değişimler, Ayşe'yi başlangıçta korkutsa da, zamanla hayatının bu yeni şekline uyum sağlamaya başlamış. Çünkü anlamış ki, her yeni ağırlık, ona hayatın farklı bir yönünü, farklı bir güzelliğini gösteriyormuş.
Bir gün, Ayşe eski örtüsünü anımsarken, yeni örtüsüne baktı ve içinde derin bir huzur buldu. Eskiden simetrik ve düzenli olan örtüsü artık eğimli, dalgalı ve belki de biraz karmaşıktı. Fakat bu karmaşıklık, hayatının zenginliğini, yaşanmışlıklarını ve sevgilerini temsil ediyordu.
Ayşe, hayatındaki bu değişimlerin onun kimliğini nasıl şekillendirdiğini, ona nasıl güç verdiğini fark etti. Artık örtüsünün yeni şekline bakmak, ona kaygı değil, mutluluk veriyordu. Çünkü o örtü, hayatının derinliklerini, iniş çıkışlarını ve her şeyden öte, kendi yolculuğunu yansıtıyordu. Bu yolculukta, her ağırlığın, her taşın kendi yerinde olması gerektiğini, hiçbirinin rastgele yerleşmediğini anladı.
Sonunda, Ayşe örtüsünü gururla taşımaya devam etti. Örtüsü ne kadar değişirse değişsin, onun için en değerli şey, hayatının bu değişimler sayesinde anlam kazandığını ve her yeni ağırlığın, ona yeni bir hikaye kattığını bilmekti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder