Adı Nuray'dı 🌛 ve güneşi 🌞 hiç görmemişti.
Derinliklerdeki vadinin üzerini sürekli kalın taşlardan oluşan tabakalar kaplıyor, gökyüzünü sır gibi saklıyordu.
Nuray'ın yaşadığı bu derin vadi, neşenin unutulduğu, sessizliğin hüküm sürdüğü bir diyardı.
Nuray, her gece yıldızların 🌟 hayalini kurar, büyükannesinin anlattığı masallardaki gibi aydınlık bir dünyayı görmek isterdi. Ancak bu dilek ona imkânsız görünürdü. Vadinin dışına çıkmak, kimseye bahşedilmemiş bir özgürlüktü.
Bir gün, Nuray karanlık mağaranın derinliklerinde gezinirken bir şey fark etti: Minik ve parlak bir ışık huzmesi duvara yansıyordu. Daha önce hiç görmediği bir ışıltıydı bu.
O Işığı takip ederek dar geçitlerden geçti ve bir dağın tepesine ulaştı. Dışarı çıktığında sis bulutlarının hemen üzerinde, güneşin ilk ışıklarını gördü. O an gözleri kamaştı; çevresindeki dünyayı ilk kez canlı renklerle algıladı.
Güneşin sıcacık dokunuşunu hissettiğinde, Nuray'ın içini tarifsiz bir huzur kapladı. "Bir kez karanlıkta kalmışsan," diye mırıldandı, "aydınlığın ne kadar değerli olduğunu anlarsın."
Nuray, o günü hiçbir zaman unutmadı. Vadiye geri döndüğünde, gördüklerini insanlara anlatmaya başladı. Önce kimse ona inanmadı; fakat zamanla o dağın tepesine çıkan yolları gösterdi. İnsanlar, onun rehberliğinde ışığın büyüsüne tanık oldu.
Umut hayal değildi artık. Gölge Vadisi artık bir umut diyarına dönüştü. İnsanlar, güneşi görmek için karanlıkla savaşmayı öğrendi. Ve Nuray, aydınlığın ne kadar kıymetli olduğunu asla unutmayan bir masal kahramanı olarak anıldı.
Böylece, karanlıktan aydınlıga çıkmayı öğrenen insanlar, gerçek mutluluğu buldular.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder