Bir zamanlar, dağların eteklerinde, gizemli bir ormanda saklanan küçük bir köy vardı. Bu köyde, herkes her sabah aynı şeyleri yapar, aynı yollardan geçer ve aynı konuşmaları tekrarlardı. Fakat köyün biraz dışında, eski bir kulübede yaşayan genç bir kız vardı. Adı Lila’ydı ve onun diğerlerinden farklı bir özelliği vardı: Lila, hep merak ederdi.
Bir gün, Lila ormanın derinliklerinde dolaşırken büyük bir meşe ağacının altında parlayan bir taş buldu. Taş, sanki onunla konuşuyormuş gibi hafif bir titreşim yayarak şunları fısıldadı:
“Uyanık ol. Özgür düşünceni koru.”
Lila bu sözleri anlamaya çalışırken, taş birden ışık saçtı ve bir kapı açıldı. Bu kapı, Lila’yı bilinmeyen bir dünyaya çağırıyordu. Cesurca adımını attığında kendini gökyüzünde uçan kuşların, dans eden yıldızların ve rengârenk hayvanların olduğu büyülü bir diyarın içinde buldu.
Bu diyarın sakinleri özgürce düşünüyor, yaratıyor ve hayallerini gerçeğe dönüştürüyordu. Fakat Lila fark etti ki bu güzelliklerin ardında bir sır yatıyordu: Diyarı tehdit eden karanlık bir sis vardı. Bu sis, düşüncelerini paylaşmaktan korkanların kalplerinden yükseliyor ve diyarın ışığını yavaşça söndürüyordu.
Lila, taşın sözlerini hatırladı ve kendine bir görev edindi. Sisle mücadele etmek için önce kendi düşüncelerine güvenmesi gerekiyordu. Köyünden getirdiği alışkanlıkları sorguladı, öğrendiklerini gözden geçirdi ve kendi hayal gücünün gücünü keşfetti.
Bu sırada karşısına Bilgelik Kuşu çıktı ve ona dedi ki:
“Uyanık kalmak demek sadece gözlerin açık olması değildir. Kalbin ve zihnin de açık olmalı. Özgür düşüncenin gücü, korkularını yenmekten ve kendine inanarak başkalarını cesaretlendirmekten gelir.”
Lila, Bilgelik Kuşu’nun rehberliğinde diyarın her köşesine yolculuk etti. Sisle kaplanmış yerlere giderek insanlara kendi düşüncelerini ifade etmenin önemini anlattı. Onları hayal kurmaya, korkularını sorgulamaya ve içlerindeki ışığı keşfetmeye teşvik etti.
Sonunda, diyarın ışığı yeniden parlamaya başladı. Sis tamamen dağıldı ve herkes Lila’nın sayesinde özgürlüğün ve düşüncenin değerini anladı.
Lila, kendi köyüne geri döndüğünde artık çok şey öğrenmişti. O, taşın öğüdünü hayatına yazmıştı:
“Uyanık ol. Özgür düşünceni koru.”
O günden sonra köydeki insanlar da Lila’nın hikâyesinden ilham alarak düşüncelerine sarıldılar ve hayallerini özgürce paylaşmaya başladılar. Ve böylece, özgür düşüncenin aydınlattığı bir dünya sonsuza kadar parlamaya devam etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder