Küçük bir Anadolu kasabasında, güneşin ilk ışıklarıyla uyanan bir çocuk olan Deniz, sabahları okul yolunda yürürken hep aynı yolda giderdi. Yolda bir taşın altından çıkıp gelen karıncalar, köy çeşmesinden akan suyun sesi ve uzaklardaki dağların gölgesi ona huzur verirdi. Ancak bu yolculuğun ortasında, köyün en yaşlısı Hacer Nine’nin evi vardı. Evin önünden geçerken herkes gibi Deniz de başını öne eğer, asla o eve bakmazdı.
O evin, köyde yıllardır süregelen bir tabu ile örtülü olduğu söylenirdi. Hacer Nine’nin eşi, yıllar önce gece yarısı bir tarlada ölü bulunmuştu. O zamandan beri, evin çevresinde açıklanamayan olaylar meydana geliyordu. Kapılar kendi kendine açılır, pencereler gece karanlığında ışık saçar ve kimse içeri girmeye cesaret edemezdi. Köydeki yaşlılar, bu eve yaklaşmanın “lanet” getireceğini fısıldarlardı. Ama ne lanetin ne olduğunu, ne de bunun nereden geldiğini kimse açıklayamazdı.
Deniz, diğer çocuklardan farklı olarak bu yasaklara pek aldırış etmezdi. Ancak yasakların kaynağına dair sorular sormaya başladığında, köylüler rahatsız olmaya başladılar. “Sorgulama, evlat,” dedi babası bir gün. “Bazı şeyler nedenlerini bilmesek de doğrudur. O eve yaklaşanlar, er ya da geç bir felaketle karşılaşır.”
Bir akşamüstü, Deniz’in merakı korkusunu yendi. Hacer Nine’nin evine doğru yürümeye karar verdi. Evin bahçesine adım attığında, kalbinde garip bir sıkışma hissetti. Ayaklarının altında çıtırdayan yaprakların sesi, sanki koca bir sessizliği paramparça ediyordu. Kapının önüne geldiğinde, bir an duraksadı. Kapıyı çalmaya cesaret edemedi; ama camdan içeriye baktı.
O an, içeride bir şey fark etti: Yıllardır korkuyla anılan bu evde, hiçbir şey yoktu. Sadece tozlanmış eski eşyalar, zamanın ağırlığı altında eğilmiş bir masa ve köşede duran bir sandalye. Bir an için bu tabunun tamamen anlamsız olduğunu düşündü. Ancak tam o sırada arkasında bir fısıltı duydu.
“Ne arıyorsun, çocuk?”
Hacer Nine, bahçenin bir köşesinden ona bakıyordu. Gözleri derin bir bilgiyle doluydu, ama aynı zamanda acıyla. Deniz, korkusunu bastırarak, “Bu evin lanetli olduğunu söylüyorlar. Ama nedenini kimse bilmiyor,” dedi.
Hacer Nine, uzun bir süre sessiz kaldı. Sonunda, “Tabular, yasaklar… Bazen insanlar, anlamadıkları şeylerden korkar. Ve bu korku zamanla bir kesinlik, bir inanç haline gelir. Bu evin yasak olması, sadece insanların korkularına bir sebep arayışından başka bir şey değil,” dedi.
Deniz, o an anladı: Yasaklar ve tabular, insanların kendi korkularını koruma çabalarının ürünüydü. Ancak bu korkular, zamanla bir gerçeğe dönüşmüş, nedenini kimsenin hatırlamadığı bir yük haline gelmişti.
Deniz, o akşam köye geri döndüğünde, hiçbir şey söylemedi. Ama Hacer Nine’nin evinin önünden geçerken başını eğmemeye karar verdi. Ve böylece, belki de kasabanın bu en eski tabusu, yavaş yavaş çözülmeye başladı.
Son.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder