Bir zamanlar, uzak diyarlarda büyük ve görkemli bir krallık varmış. Bu krallıkta, bilge bir filozof olan Arif yaşarmış. Arif, adalet ve bilgelik konusunda ünlüymüş ve halk tarafından çok sevilirmiş. Onun bilgeliği, tüm krallığın sınırlarını aşar ve uzak diyarlara kadar ulaşırmış.
Bir gün, Arif krallığın meydanında yürürken, kalabalığın arasında bir kargaşa fark etmiş. Merakla yaklaşmış ve insanların bir köleyi hırsızlık yaptığı için kırbaçladığını görmüş. Köle acı içinde kıvranırken, kalabalık ona öfkeyle bakıyormuş. Arif, sessizce izlerken, kölenin birdenbire bağırarak konuşmaya başladığını duymuş:
"Ben hırsızım, çünkü kaderim böyle yazılmış. Doğduğum andan itibaren bana bu yol çizildi. Hırsızlık yapmam kaçınılmazdı, çünkü bu benim kaderimdi."
Arif, kölenin bu sözlerini duyunca düşüncelere dalmış. Sessizliği bozan ise Arif'in kendisi olmuş:
"Eğer hırsız olmanın kaderin olduğunu düşünüyorsan, o zaman kırbaçlanmanın da kaderin olduğunu kabul etmelisin."
Arif'in bu sözleri, hem kalabalıkta hem de kölede derin bir etki yaratmış. Köle, gözlerinde pişmanlık ve anlayışla Arif'e bakmış. Arif, kölenin bu durumu anladığını görünce, onu affetmiş ve halkın da onu bağışlamasını istemiş.
Bu olaydan sonra, köle Arif'in öğrencisi olmuş ve bilgelik yolunda büyük adımlar atmış. Arif'in sözleri ve kölenin değişimi, krallıkta adaletin ve anlayışın gücünü bir kez daha göstermiş.
Ve böylece, Arif'in bilgeliğiyle aydınlanan krallık, barış ve huzur içinde yaşamaya devam etmiş. Herkes kaderin değil, insanın kendi seçimlerinin önemli olduğunu anlamış ve buna göre yaşamış.
İşte, bu masalın özünde, kaderin değil, iradenin ve seçimlerin gücü yatar. Ve bu ders, nesilden nesile anlatılarak yaşamaya devam eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder