Seikaku (Doğruluk) + Shinsetsu (Özen) = Shinrai (Güven)
Japon kültüründe insan ilişkilerinin en sade ama en derin formüllerinden biri budur. Üç kelime, üç kavram, bir denklem. Bu denklem ilk bakışta çok basit görünür ama günlük hayatta, iş hayatında, arkadaşlıkta, ailede ve hatta kendi iç dünyamızda ne kadar sık bozulduğunu fark ettiğimizde, aslında ne kadar zor bir denge olduğunu anlarız.
1. Seikaku (正格 / 性格) → Doğruluk, dürüstlük, titizlik
Seikaku, “tam olarak doğru olmak” demektir. Yalan söylememek değil sadece; yarım doğru söylememek, zamanında teslim etmemek, sözünü tutmamak, standartların altında iş çıkarmak da seikaku’nun ihlalidir.
Japon iş kültüründe bir teklifin teslim saati 17:00 ise, 16:59’da gönderilir. Çünkü 17:01 “yanlış”tır. Bu titizlik bazen Batılı gözüne “aşırı” gelir ama aslında güvenin ilk tuğlasıdır. İnsanlar senin söylediğinle yaptığının milimetrik olarak örtüştüğünü gördükçe, sana karşı “ön kabullerini” düşürürler.
2. Shinsetsu (親切) → Özen, nezaket, empatiyle incelik
Shinsetsu, “karşı tarafı düşünmek”tir. Sadece kibar olmak değil; karşı tarafın neye ihtiyacı olduğunu, neyi incittiğini, neyin onu rahatlattığını sezebilmek ve ona göre davranmak.
Bir e-posta yazarken “Merhaba, nasılsın?” diye iki satır eklemek shinsetsudur. Bir projede karşı tarafın deadline’ını bildiğin halde kendi işini onun işinden önce bitirip “rahatla, ben hallettim” demek shinsetsudur. Shinsetsu yoksa, seikaku bile soğuk ve keskin bir bıçak gibi olur. İnsanlar doğruyu duymak ister ama o doğrunun kendilerini ezmesine değil, korumasına ihtiyaç duyarlar.
3. Shinrai (信頼) → Güven
Shinrai, bu ikisinin toplamıdır. İnsanlar sana güvenir çünkü:
- Senin ağzından çıkanla elinden çıkan aynıdır (seikaku)
- Sen o doğruyu söylerken bile karşı tarafın ruh halini, onurunu, durumunu gözetirsin (shinsetsu)
Shinrai oluşmadan hiçbir ilişki derinleşemez. Ne aşk, ne dostluk, ne iş ortaklığı. Shinrai yoksa, her şey “kontrollü” kalır. İnsanlar seninle konuşurken gardını indirmez, sana iş verirken sürekli takip eder, sana sır vermez, seninle geleceğe dair plan yapmaz.
Gerçek hayattan örnekler
- Bir yönetici düşünün: Ekibine proje deadline’ının gerçekçi olmadığını açıkça söyler (seikaku) ama bunu yaparken “Biliyorum çok yoruluyorsunuz, bu hafta sonu çalıştırmayacağım sizi, pazartesi konuşalım” diyerek özen gösterir (shinsetsu). Ekip ona sonsuz güvenir (shinrai).
- Bir arkadaş: Senin hatalı olduğunu yüzüne karşı söyler ama bunu öyle bir üslupla yapar ki, sen kırılmak yerine “İyi ki bu insan yanımda” dersin. Yine aynı formül.
Tersine işleyen hali (en sık gördüğümüz)
- Sadece seikaku vardır, shinsetsu yoktur → “Doğru ama sevimsiz” insan. Herkes ondan çekinir.
- Sadece shinsetsu vardır, seikaku yoktur → “Çok kibar ama güvenilmez”. Söz verir, tutmaz. Güzel konuşur, yapmaz.
- İkisi de yoktur → Zaten ilişki diye bir şey kalmaz.
Kendi iç dünyamızda bile geçerli
Kendimize karşı da bu denklem işler.
Kendi iç sesimiz bize “Bu işi yapmalısın” diyorsa (seikaku) ama bunu söylerken kendimizi suçlayıp aşağılamak yerine “Hadi, biraz yoruldun ama yapabilirsin, sonra dinlenirsin” diyerek şefkat gösteriyorsa (shinsetsu), kendimize güvenimiz (shinrai) büyür. Kendimize yalan söyleyip ertelemek ya da kendimizi acımasızca eleştirmek, içimizdeki güveni yok eder.
Sonuç
Japonlar bu formülü icat etmedi; sadece çok sade bir şekilde ifade ettiler.
Dünyanın her yerinde geçerli bir insan ilişkileri matematiği var:
Doğruluk + Özen = Güven
Bu denklemde bir eksik varsa, sonuç sıfırdır.
İkisi de varsa, çarpan etkisi yapar; güven katlanarak büyür.
İnsan ilişkilerinde ulaşılabilecek en yüksek mertebe, karşı tarafın senin yanında “rahatça kendisi olabilmesi”dir.
Bunun tek yolu, onun hem doğruyu senden duyacağını bilmesi, hem de o doğruyu duyarken incinmeyeceğini hissetmesidir.
Seikaku + Shinsetsu = Shinrai
Bu kadar basit. Bu kadar zor. Ve bu kadar değerli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder