2025-06-06

Rosenhan Etkisi: Psikiyatrik Tanıların Güvenilirliği Üzerine Bir İnceleme

Rosenhan Etkisi: Psikiyatrik Tanıların Güvenilirliği Üzerine Bir İnceleme

Rosenhan etkisi, psikolog David Rosenhan’ın 1973 yılında yayımladığı “On Being Sane in Insane Places” (Akıl Sağlığı Yerinde Olanların Deli Yerlerinde Olması) başlıklı makalesiyle psikoloji ve psikiyatri dünyasında yankı uyandıran bir kavramdır. Bu etki, psikiyatrik tanı süreçlerinin güvenilirliğini ve etiketlemenin bireyler üzerindeki derin etkilerini sorgulayan bir deneyin sonucunda ortaya çıkmıştır. Rosenhan’ın çalışması, akıl sağlığı sisteminin önyargılarını, bağlamsal etkilerini ve tanı koyma süreçlerindeki subjektiviteyi gözler önüne sermiş; aynı zamanda akıl sağlığı profesyonellerinin ve toplumun “delilik” ve “normallik” kavramlarına nasıl yaklaştığını eleştirmiştir. Bu yazıda, Rosenhan etkisinin ne olduğu, deneyi, bulguları, etkileri ve günümüzdeki yansımaları ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır.

Rosenhan Deneyi: Tasarım ve Uygulama
David Rosenhan, psikiyatrik tanıların ne kadar güvenilir olduğunu test etmek için 1969-1972 yılları arasında bir saha deneyi tasarladı. Deney, iki ana bölümden oluşuyordu:
  1. Birinci Aşama: Sahte Hastalar Deneyi
    • Katılımcılar: Sekiz sağlıklı birey (Rosenhan dahil), psikiyatri kliniklerine “sahte hasta” olarak başvurdu. Bu kişiler arasında psikologlar, bir psikiyatrist, bir pediatrist, bir ev hanımı, bir ressam ve bir öğrenci bulunuyordu.
    • Yöntem: Katılımcılar, ABD’deki farklı eyaletlerde bulunan 12 psikiyatri kliniğine başvurarak sadece tek bir semptom bildirdiler: “Boşlukta yankılanan sesler duyuyorum.” Bu semptom, şizofreni ile ilişkilendirilen işitsel halüsinasyonları taklit etmek için seçilmişti. Ancak, bu semptom dışında katılımcılar tamamen normal davranıyor, gerçek hayat hikayelerini (meslekleri hariç) doğru bir şekilde anlatıyor ve başka herhangi bir psikiyatrik belirti göstermiyorlardı.
    • Sonuçlar: Sekiz sahte hastanın tamamı, psikiyatri kliniklerine kabul edildi ve yedisine şizofreni tanısı kondu (birine manik-depresif bozukluk tanısı). Hastaneye yatırıldıktan sonra, sahte hastalar normal davranışlar sergilemeye devam ettiler, ancak bu davranışlar klinik personeli tarafından genellikle patolojik olarak yorumlandı. Örneğin, bir katılımcının not alması “kompulsif yazma davranışı” olarak kaydedildi. Katılımcılar, hastaneden taburcu olmak için “iyileşmiş” gibi davranmak zorunda kaldılar ve ortalama 19 gün (7 ila 52 gün arasında) hastanede kaldılar.
  2. İkinci Aşama: Tersine Deney
    • Amaç: İlk deneyin bulgularına yanıt olarak, bazı psikiyatri klinikleri Rosenhan’ı sahte hasta göndermemeye ve gerçek hastaları doğru bir şekilde ayırt edebileceklerini iddia etmeye davet etti.
    • Yöntem: Rosenhan, bir hastaneye önümüzdeki üç ay içinde sahte hastalar göndereceğini bildirdi ve personelden bunları tespit etmelerini istedi. Ancak bu kez hiçbir sahte hasta gönderilmedi.
    • Sonuçlar: Hastane personeli, 193 hastadan 41’ini sahte hasta olarak yanlış bir şekilde tanımladı ve 42’sini de şüpheli olarak işaretledi. Bu, personelin aşırı temkinli davranarak normal hastaları bile sahte hasta olarak etiketlediğini gösterdi.
Rosenhan Etkisinin Temel Bulguları
Rosenhan deneyi, psikiyatrik tanı süreçlerinde ve akıl sağlığı sisteminde bir dizi önemli sorunu ortaya çıkardı:
  1. Tanı Önyargısı (Diagnostic Bias): Psikiyatrik tanılar, bağlama ve önyargılara bağlı olarak yanlış uygulanabilir. Sahte hastalar, yalnızca tek bir semptom bildirmelerine rağmen ciddi akıl hastalıkları tanısı aldılar. Bu, tanı koyma sürecinin subjektif olduğunu ve klinisyenlerin hastanın bağlamını yeterince değerlendirmeden etiketleme eğiliminde olduğunu gösterdi.
  2. Etiketlemenin Gücü: Bir kişiye “şizofreni” gibi bir tanı konduğunda, bu etiket onun nasıl algılandığını ve tedavi edildiğini derinden etkiliyor. Sahte hastaların normal davranışları (örneğin, not almak veya sabırlı davranmak), tanı ışığında patolojik olarak yeniden yorumlandı. Bu, “etiketleme teorisi”ni destekleyen bir bulguydu: Bir kez etiketlendiğinde, bireyin davranışları bu etikete göre çarpıtılarak algılanır.
  3. Kurumsal Etkiler: Psikiyatri kliniklerinin ortamı, personelin hastalarla olan etkileşimlerini şekillendirdi. Personel, hastaları bireysel olarak değerlendirmek yerine, onları “hasta” kategorisi altında genelleştirme eğilimindeydi. Örneğin, sahte hastaların hastanede geçirdiği süre boyunca, personelin onlarla anlamlı bir bağ kurmadığı ve genellikle onların insanlığını göz ardı ettiği gözlemlendi.
  4. Normal ile Anormalin Ayrımı: Deney, “normal” ve “anormal” davranışların ayrımının ne kadar zor olduğunu ve bu ayrımın büyük ölçüde bağlama dayandığını ortaya koydu. Sahte hastalar, hastane dışında normal kabul edilecek davranışlar sergilerken, hastane ortamında bu davranışlar hastalık belirtisi olarak görüldü.
Rosenhan Etkisinin Psikiyatri ve Toplum Üzerindeki Etkileri

Rosenhan’ın çalışması, psikiyatri alanında büyük bir tartışma yarattı ve akıl sağlığı sisteminin reforme edilmesi gerektiği yönünde çağrılara yol açtı. Başlıca etkileri şunlardır:
  1. Psikiyatrik Tanıların Eleştirisi: Deney, psikiyatrik tanıların bilimsel nesnellikten uzak olabileceğini ve önyargılara açık olduğunu gösterdi. Bu, tanı kriterlerinin standartlaştırılması için bir baskı yarattı. Örneğin, Amerikan Psikiyatri Birliği’nin DSM (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) kılavuzunun daha sıkı kriterlerle güncellenmesine katkıda bulundu.
  2. Anti-Psikiyatri Hareketine Destek: Rosenhan’ın bulguları, 1960’lar ve 1970’lerde yükselen anti-psikiyatri hareketini güçlendirdi. Bu hareket, psikiyatrinin bireyleri damgaladığını ve onların özgürlüklerini kısıtladığını savundu. Rosenhan’ın çalışması, bu eleştirilere somut bir kanıt sundu.
  3. Hasta Hakları ve Etik Tartışmalar: Deney, hastanelerdeki hastaların insanlık dışı muamele gördüğünü ve bireysel ihtiyaçlarının genellikle göz ardı edildiğini ortaya koydu. Bu, hasta hakları savunuculuğunun güçlenmesine ve psikiyatrik bakımda daha insancıl yaklaşımların benimsenmesine yol açtı.
  4. Toplumsal Algı: Rosenhan etkisi, toplumun akıl hastalığına ve “delilik” kavramına bakışını da etkiledi. Çalışma, akıl sağlığı etiketlerinin bireyler üzerindeki damgalayıcı etkisini vurguladı ve bu etiketlerin sosyal sonuçlarını tartışmaya açtı.
Eleştiriler ve Sınırlamalar
Rosenhan deneyi, etkili olduğu kadar eleştirilere de maruz kaldı:
  1. Etik Sorunlar: Sahte hastaların hastanelere yalan söyleyerek girmesi, etik açıdan tartışmalı bulundu. Bu durum, hastanelerin kaynaklarını gereksiz yere kullanmak ve gerçek hastaların tedavi şansını etkilemekle suçlandı.
  2. Genellenebilirlik: Deney, yalnızca ABD’deki belirli psikiyatri kliniklerini kapsıyordu ve bulguların tüm akıl sağlığı sistemine genellenip genellenemeyeceği tartışıldı.
  3. Tanı Kriterlerinin Evrimi: Eleştirmenler, Rosenhan’ın deneyinin 1970’lerin psikiyatrisini yansıttığını ve o zamandan beri tanı süreçlerinin (örneğin, DSM’nin güncellenmesiyle) daha standart hale geldiğini savundu.
Günümüzdeki Yansımaları
Rosenhan etkisi, günümüzde de psikiyatri ve psikoloji alanında tartışılmaya devam ediyor. Modern psikiyatride, tanı koyma süreçleri daha yapılandırılmış olsa da, önyargı ve etiketlemenin etkileri hala bir sorun olarak görülüyor. Örneğin:
  • Damgalama: Akıl hastalığı tanısı alan bireyler, iş, sosyal ilişkiler ve kişisel kimlik açısından damgalanmaya devam ediyor.
  • Bağlamsal Değerlendirme: Klinisyenlerin, hastaların davranışlarını bağlam içinde değerlendirme ihtiyacı devam ediyor. Örneğin, kültürel farklılıklar veya stres faktörleri, semptomların yanlış yorumlanmasına yol açabilir.
  • Hasta Merkezli Yaklaşım: Rosenhan’ın çalışması, bireylerin sadece bir tanı olarak değil, bütüncül bir şekilde ele alınması gerektiğini vurguladı. Günümüzde, hasta merkezli bakım modelleri bu fikri destekliyor.
Sonuç
Rosenhan etkisi, psikiyatrik tanıların güvenilirliğini ve etiketlemenin bireyler üzerindeki derin etkilerini sorgulayan çığır açıcı bir kavramdır. David Rosenhan’ın deneyi, akıl sağlığı sisteminin önyargılarını ve eksikliklerini gözler önüne sererek, daha nesnel, etik ve insancıl bir psikiyatri pratiği için önemli bir tartışma başlatmıştır. Günümüzde, bu deneyin bulguları, akıl sağlığı profesyonellerine hastaları bağlam içinde değerlendirme, önyargılardan kaçınma ve damgalamayı azaltma konusunda rehberlik etmeye devam ediyor. Rosenhan’ın mirası, akıl sağlığı alanında hem bilimsel hem de etik bir dönüşümün gerekliliğini hatırlatıyor.

Kaynaklar:
  • Rosenhan, D. L. (1973). “On Being Sane in Insane Places.” Science, 179(4070), 250-258.
  • Psikiyatri ve psikoloji literatüründeki ilgili tartışmalar ve yorumlar.

Hiç yorum yok: