2025-06-09

Naomi Klein’ın "Şok Doktrini" kavramı

Naomi Klein’ın "Şok Doktrini" kavramı, büyük toplumsal krizlerin—savaşlar, ekonomik çöküşler, doğal afetler gibi—neoliberal politikaları dayatmak için nasıl bir fırsat olarak kullanıldığını çarpıcı bir şekilde ortaya koyar. 

Klein’a göre bu doktrin, bireysel hafızanın silinmesiyle başlayan ve toplumların yeniden şekillendirilmesine uzanan sistematik bir süreçtir.

Bu yazıda, şok doktrininin ne olduğunu, bireysel hafızanın nasıl silinebileceği sorusuyla başlayarak, çeşitli ülkelerdeki tarihi olaylar üzerinden nasıl uygulandığını inceleyeceğiz.

Ardından, şok anlarının neoliberal politikaları dayatmak için nasıl bir araç haline geldiğini ve bu süreçte halkın belleğiyle direnişinin nasıl kırıldığını ele alacağız. Son olarak, günümüzde dijitalleşen dünyanın bu doktrine nasıl yeni bir zemin sunduğunu ve fare çuvalı teorisi benzetmesiyle bu sürecin nasıl işleyebileceğini tartışacağız.

Bireysel Hafızanın Silinmesi: Şok Doktrininin Temeli
Şok Doktrini’nin kökeni, bireysel hafızanın silinmesi fikrine dayanır. 

Naomi Klein, bu kavramı geliştirirken CIA’in finanse ettiği elektroşok deneylerinden ilham almıştır. 1950’lerde ve 60’larda yapılan bu deneylerde, insanların zihinleri elektroşok terapileriyle adeta “temiz bir sayfa” haline getirilmeye çalışılmıştır. 

Amaç, bireyin geçmiş anılarını, kimliğini ve direncini yok ederek onu yeniden programlanabilir bir duruma sokmaktı. Klein, bu yöntemin yalnızca bireyler için değil, toplumlar için de geçerli olduğunu savunur. 

Toplumlar, büyük şok anlarında—örneğin bir savaş, ekonomik kriz ya da doğal afetle karşılaştıklarında—benzer bir “temiz sayfa” haline gelir. Bu şok anları, halkın kolektif belleğini zayıflatır, direnişini kırar ve neoliberal politikaların uygulanması için uygun bir zemin hazırlar.

Şok Doktrininin Tarihi Uygulamaları
Şok Doktrini, teoriden ibaret değildir; tarih boyunca çeşitli ülkelerde somut örneklerle hayata geçirilmiştir. Aşağıda, bu doktrinin nasıl sistematik bir şekilde uygulandığını gösteren dört önemli vaka incelenecektir:

1. Şili (1973): Darbenin Neoliberal Laboratuvarı
1973’te General Augusto Pinochet’nin Salvador Allende hükümetini deviren askeri darbesi, Şili’yi derin bir şok altına soktu. Darbenin yarattığı kaos ve korku ortamı, neoliberal politikaların uygulanması için bir fırsat olarak kullanıldı. Milton Friedman liderliğindeki “Chicago Okulu” ekonomistleri, ülkeye davet edilerek özelleştirme, kamu hizmetlerinin kesintiye uğratılması ve piyasa odaklı reformlar gibi neoliberal politikaları hızla hayata geçirdi. İşkence, gözaltılar ve baskı ise halkın direnişini kırmak için sistematik bir araç olarak kullanıldı. Toplumun belleği, bu travmatik şokla silinmeye çalışıldı ve Şili, neoliberalizmin bir laboratuvarı haline geldi.

2. Arjantin (1976): Korku ve Sessizlik
Arjantin’de 1976’daki askeri cunta, Şok Doktrini’nin bir başka çarpıcı örneğidir. Cunta, neoliberal politikaları uygulamak için ülkeyi şiddet ve baskıyla şok altına aldı. Binlerce insan “kaybedildi”, işkence gördü veya öldürüldü. Bu süreç, toplumda derin bir korku ve sessizlik yaratarak halkın direncini kırdı. Neoliberal reformlar—özelleştirmeler, sosyal harcamaların azaltılması—bu şok ortamında kolayca dayatıldı. Halkın kolektif hafızası, travma ve kayıplarla gölgelendi; böylece yeni ekonomik düzen kabul ettirildi.

3. Irak (2003): İşgal ve Özelleştirme
2003’te ABD’nin Irak’ı işgali, Şok Doktrini’nin modern bir uygulamasını gözler önüne serer. İşgal, ülkeyi kaosa sürükledi ve bu şok, neoliberal politikaların dayatılması için bir fırsat olarak kullanıldı. Irak’ın ekonomisi yabancı şirketlere açıldı, devlet varlıkları özelleştirildi ve kamu hizmetleri piyasa koşullarına terk edildi. Savaşın yarattığı yıkım, toplumun belleğini ve direniş kapasitesini zayıflattı. İşgal sonrası dönemde, neoliberal düzenin yerleşmesi için halkın yaşadığı şok bilinçli bir şekilde sömürüldü.

4. Katrina Kasırgası (2005): Doğal Afetin Neoliberal Fırsatı
2005’te Katrina Kasırgası, ABD’nin New Orleans kentinde büyük bir yıkıma yol açtı. Bu doğal afet, neoliberal politikaların uygulanması için bir şok anı olarak değerlendirildi. Kasırga sonrası, eğitim sistemi özelleştirildi, kamu konutları yıkılarak yerlerine özel konut projeleri inşa edildi. Toplum, felaketin şokuyla başa çıkmaya çalışırken, neoliberal reformlar hızla hayata geçirildi. Halkın belleği, yaşadığı kayıplar ve yerinden edilme ile bulanıklaştırıldı; direniş ise bu kaotik ortamda etkisiz hale geldi.

Şok Anları: Neoliberalizmin Fırsat Penceresi
Yukarıdaki örnekler, şok anlarının neoliberal politikaların dayatılması için nasıl bir fırsat olarak kullanıldığını açıkça gösteriyor. Savaş, ekonomik kriz ya da doğal afet gibi olaylar, toplumları savunmasız bırakır. Bu anlarda, halkın kolektif hafızası—geçmiş mücadeleleri, dayanışma pratikleri—zayıflar ve direniş kapasitesi azalır. Klein’a göre, bu şok anları tesadüfi değildir; aksine, neoliberalizmi uygulamak isteyen güçler tarafından bilinçli bir şekilde yaratılır ya da kullanılır. İşkence, baskı, korku ve yıkım, halkın iradesini kırmak için sistematik araçlar haline gelir. Sonuç olarak, toplumlar, neoliberal politikaları kabul etmeye zorlanır ve bu süreçte yeniden şekillendirilir.

Günümüzde Şok Doktrini: Dijitalleşme ve Fare Çuvalı Teorisi
Şok Doktrini, günümüzde dijitalleşen dünya ile yeni bir boyut kazanabilir. Dijitalleşme, toplumları şok altına almak ve yeniden şekillendirmek için güçlü bir araç sunar. Örneğin:
  • Siber Saldırılar ve Veri Sızıntıları: Büyük çaplı siber saldırılar, toplumları kaosa sürükleyebilir ve bu şok, neoliberal politikaların dayatılması için bir zemin hazırlayabilir.
  • Dijital Gözetim: Devletler ve şirketler, bireylerin verilerini toplayarak toplumu kontrol altına alabilir, direnişi bastırabilir ve hafızayı manipüle edebilir.
  • Sosyal Medya Manipülasyonu: Sosyal medya, dezenformasyon yayarak veya toplumu kutuplaştırarak şok anları yaratabilir. Bu, neoliberal reformların sessizce uygulanmasını kolaylaştırır.
Bu bağlamda, fare çuvalı teorisi şok doktrininin işleyişini anlamak için güçlü bir benzetme sunar.

Teoriye göre, bir çuvalın içindeki fareler, çuval sallandığında şok altına girer ve davranışları değişir—kaçmak yerine birbirine saldırabilir ya da hareketsiz kalabilir. 

Toplumlar da benzer şekilde, şok anlarında (örneğin dijital bir krizde) paniğe kapılır, dayanışması zayıflar ve neoliberal politikaları sorgulamadan kabul etmeye daha yatkın hale gelir. 

Dijitalleşme, bu “çuvalı sallama” eylemini daha hızlı, sessiz ve etkili bir şekilde gerçekleştirebilir.

Sonuç
Naomi Klein’ın "Şok Doktrini", bireysel hafızanın silinmesinden toplumsal yeniden şekillendirmeye uzanan bir süreci tarif eder. 

Şili’den Arjantin’e, Irak’tan Katrina’ya kadar tarihi olaylar, bu doktrinin nasıl sistematik bir şekilde uygulandığını gözler önüne serer. 

Şok anları—savaş, ekonomik kriz, doğal afet—neoliberal politikaların dayatılması için birer fırsat penceresidir ve bu süreçte halkın belleği ile direnişi bilinçli bir şekilde kırılır. Günümüzde ise dijitalleşme, şok doktrininin yeni bir aracı olarak ortaya çıkabilir. 

Fare çuvalı teorisi, bu dinamikleri anlamamıza yardımcı olur: Şok altına alınan toplumlar, tıpkı çuvaldaki fareler gibi, manipülasyona açık hale gelir. Klein’ın bu analizi, neoliberalizmin krizleri nasıl bir silaha çevirdiğini ve toplumların buna karşı nasıl savunmasız bırakıldığını çarpıcı bir şekilde ortaya koyar.

Hiç yorum yok: