2025-06-27

Neden kriz bittikten sonra kendimizi daha kötü hissederiz?

Kriz Bittikten Sonra Neden Kendimizi Daha Kötü Hissederiz?

Bir fırtına geçip gittiğinde, gökyüzü hemen berraklaşmaz. Kimi zaman arkada gri bir bulut kümesi, kimi zaman ise yıkılmış dallar kalır. Tıpkı doğadaki bu örnekte olduğu gibi, insanlar da kriz anı geçtikten sonra kendilerini hemen toparlayamaz. Hatta çoğu zaman, kriz geçtikten sonra kendimizi daha yorgun, boşlukta, üzgün ya da hatta anlamsızlık içinde buluruz. Peki neden?

Bu sorunun cevabı, stres fiziolojisinin temel taşlarından biri olan Hans Selye’nin stres modeliyle açıklanabilir. Selye, stresli durumlara verdiğimiz fizyolojik ve psikolojik tepkileri üç aşamada tanımlar: Alarm, Direnç ve Tükenme.


1. Alarm Aşaması: Hayatta Kalma Modu

Bir kriz anında (örneğin bir sağlık sorunu, bir ayrılık, iş kaybı ya da travmatik bir olay) bedenimiz alarm verir. Beyin, tehdidi algılar ve hemen savaş-kaç tepkisini devreye sokar. Kortizol ve adrenalin hormonları salgılanır, kalp atışları hızlanır, kaslar gerilir. Enerji kaynakları maksimuma çıkar. Bu aşamada acı, üzüntü ya da kaygı bastırılır, çünkü o anda “hissetmek” değil, “hayatta kalmak” önceliklidir.


2. Direnç Aşaması: Güçlü Durmaya Çalışmak

Kriz uzarsa, beden bu yüksek alarm halini sürdürmeye çalışır. Zihinsel ve fiziksel kaynaklarımızı, sanki hiç bitmeyecekmiş gibi kullanırız. Bir yandan duygularımızı bastırır, bir yandan işlevsel kalmaya çabalarız: çalışırız, ilgileniriz, destek oluruz. Görünürde güçlü gibiyizdir. Ama aslında bu aşama, içten içe kaynaklarımızın tüketildiği bir “direnme” halidir.
Bu evre uzadıkça, kişi otomatik pilot gibi yaşamaya başlar. Hissetmek yerine idare eder.


3. Tükenme Aşaması: Boşluk ve Çöküş

Kriz bittiğinde, dış tehdit ortadan kalktığında ya da sorun çözüldüğünde, beden artık direnç göstermeyi bırakır. Kortizol düşer, adrenalin çekilir. Fakat bu kez, bastırılan duygular gün yüzüne çıkar. Yorgunluk, ağlama isteği, amaçsızlık hissi, keyif alamama, uykusuzluk veya fazla uyuma gibi tepkiler ortaya çıkabilir.
İnsan kendini şaşkın hissedebilir: “Kriz geçti, neden şimdi daha kötüyüm?”

Aslında bu kötüleşme değil, bir çözülmedir. Duygusal anlamda donmuş olan sistem, yeniden işlemeye başlıyordur. Bu aşamada kişi, yaşadıklarını sindirmeye, anlamlandırmaya çalışır. Ancak bu, bedenin ve zihnin bedel ödemesi gereken bir dönemdir.


Bu Süreç Zayıflık Değil, İyileşmenin Parçasıdır

Kriz sonrasında yaşanan bu düşüş, bir zayıflık ya da bozulma işareti değildir. Aksine bu, vücudun doğal bir tepkisidir. Ne kadar uzun süre direnmişsek, o kadar uzun sürebilir toparlanmamız. Bu noktada yapılması gereken, kendimize şefkatle yaklaşmak ve “artık iyi hissetmem gerek” baskısını azaltmaktır.


Peki, Psikolojik Toparlanma Nedir?

Psikolojik toparlanma, bedenimize ve zihnimize artık güvenli bir alanda olduğumuzu öğretme sürecidir. Bu süreçte:

  • Yavaşlamak: Hemen üretmek zorunda değilsiniz. Bedeninizin ritmini dinleyin.
  • Duyguları ifade etmek: Bastırılmış duyguların çıkmasına izin verin. Yazın, konuşun, ağlayın.
  • Rutinlere dönmek: Küçük ama düzenli günlük alışkanlıklar (yürüyüş, kahve molası, müzik, kitap) yeniden bağ kurmayı sağlar.
  • Doğayla temas: Ağaçlar, toprak, deniz gibi doğa unsurları sinir sistemimizi yatıştırır.
  • Destek istemek: Güvendiğiniz insanlarla konuşmak, yalnız olmadığınızı hatırlatır.
  • Sanat, yazı ve yaratıcılık: Anlamlandırma sürecine katkıda bulunur.

Sonuç: Yeşerme Zamanı

Stresin ve krizin ardından gelen boşluk, aslında yeniden inşa için bir zemindir. Toprak ne kadar yorulsa da, doğru koşullar oluştuğunda yeniden yeşerir. Tıpkı onun gibi biz de, dinlenmeye, toparlanmaya ve yeniden umut etmeye ihtiyaç duyarız.

Unutmayın: Kriz geçtikten sonra gelen yorgunluk, kırılmışlığınızın değil, gösterdiğiniz gücün sessiz yankısıdır. Şimdi dinlenme ve iyileşme zamanı. 🌿


Hiç yorum yok: