2024-10-03

Tapioca incileri (boba) nasıl hazırlanır?

Tapioca incileri (boba), bubble tea'nin temel unsurlarından biridir ve genellikle pişirilip içeceğe eklenerek kullanılır. İşte boba (tapioca incileri) nasıl kullanılır ve hazırlanır:

1. Malzemeler

Tapioca incileri (boba)
Su
Şeker (isteğe bağlı)
Çay, süt veya başka bir içecek bazınız

2. Hazırlanışı

Tapioca incilerini pişirin: Büyük bir tencereye bolca su koyup kaynatın. Kaynar suya tapioca incilerini ekleyin ve ara sıra karıştırarak incilerin birbirine yapışmasını önleyin.

Pişirme süresi: Tapioca incilerinin büyüklüğüne göre pişirme süresi değişir. Genellikle, boba kaynar suda 20-30 dakika kadar pişirilir. Bu süre zarfında inciler şeffaf hale gelir ve sakızımsı bir kıvam alır.

Demlenme: Pişirme işlemi bittikten sonra boba'yı ocaktan alın ve yaklaşık 10-15 dakika daha sıcak suda bekletin. Bu, incilerin daha yumuşak olmasını sağlar.

Süzün ve durulayın: Pişmiş boba'yı süzgeçten geçirip soğuk suyla durulayın. Bu, fazla nişastayı giderir ve yapışmalarını engeller.

Tatlandırma (isteğe bağlı): Boba'ya daha fazla lezzet katmak için basit bir şurup hazırlayabilirsiniz. Bir kapta şeker ve suyu kaynatarak şurup elde edin, ardından pişmiş boba'yı bu şurubun içine ekleyin ve bir süre bekletin. Şekerli boba, içeceğe daha tatlı bir lezzet katacaktır.

3. İçecek Hazırlığı

Bubble tea'nin içine ekleyin: Boba'lar hazırlandıktan sonra onları çayın, meyve suyunun veya süt bazlı içeceğin içine ekleyin.

Geniş pipetle servis edin: Tapioca incilerini içecekle beraber tüketebilmek için geniş bir pipet kullanılır.

Tapioca incileri genellikle taze olarak hazırlanıp tüketilir, çünkü bekledikçe sertleşebilir ve ideal kıvamını kaybedebilir. Bu yüzden hazırladığınız boba'yı mümkünse birkaç saat içinde tüketmeye özen gösterin.

Bubble tea nedir?

Bubble tea, Tayvan kökenli bir içecek olup genellikle sütlü çay veya meyve çayı bazlı hazırlanır ve içinde "tapioca incileri" (boba) adı verilen küçük, yumuşak, sakızımsı topçuklar bulunur. Bu içecek, 1980'lerde Tayvan'da popüler hale gelmiş ve zamanla dünya çapında yayılmıştır.

Bubble tea, sıcak ya da soğuk olarak servis edilebilir ve çay, süt, tatlandırıcılar ve çeşitli aromalarla yapılır. Ayrıca, tapioca incileri dışında jöle, meyve parçaları veya patlayan boba gibi diğer malzemeler de eklenebilir. Özel geniş pipetlerle içilir, böylece içindeki boba veya jöle gibi parçalar rahatça tüketilebilir.

Bubble tea, farklı lezzetlerde sunulabilir ve günümüzde birçok kafede kişisel zevklere göre özelleştirilebilir.


Guava nedir?

Guava, tropikal bir meyve olup genellikle yeşil veya sarı kabuğa ve pembe, beyaz ya da kırmızımsı bir iç kısmına sahiptir. Lezzeti tatlı ve ekşi arasında değişir. Guava, yüksek C vitamini, lif ve antioksidan içerdiğinden sağlık açısından da oldukça faydalıdır. Genellikle taze olarak tüketilir, ancak reçel, meyve suyu, tatlılar ve salatalarda da kullanılır. Tropikal iklimlerde yetişen bu meyve, hem lezzeti hem de besin değeri nedeniyle popülerdir.


Quantum fiziğinin temel ilkelerini basit bir şekilde açıklama

Quantum fiziği, atomlar ve atom altı parçacıklar gibi çok küçük ölçeklerde maddenin ve enerjinin davranışlarını inceleyen bir fizik dalıdır. Klasik fizik, büyük ölçeklerde oldukça iyi çalışsa da, atom ve daha küçük boyutlara indiğimizde klasik fiziğin öngörüleri geçerliliğini yitirir ve burada quantum fiziği devreye girer. İşte quantum fiziğinin temel ilkelerini basit bir şekilde açıklamaya çalışalım:

1. Kuantumlar ve Enerji Paketçikleri:

Quantum fiziğinde, enerji ve madde, sürekli değil, küçük "paketçikler" halinde var olur. Bu paketçiklere "kuanta" denir. Örneğin, ışık bir dalga gibi davranabilir, ancak aynı zamanda foton adı verilen enerji paketleri şeklinde de hareket eder. Bu durum, enerjinin ve maddenin hem dalga hem de parçacık özellikleri gösterebildiği anlamına gelir.

2. Dalga-Parçacık İkiliği:

Quantum fiziğinde, ışık ve elektron gibi parçacıklar hem dalga hem de parçacık özelliklerine sahip olabilirler. Örneğin, elektronlar bazen bir parçacık gibi davranarak bir noktada bulunabilir, ancak aynı zamanda dalgalar gibi yayılabilir ve girişim desenleri oluşturabilir. Hangi özelliklerinin gözlemleneceği, yapılan ölçüme bağlıdır.

3. Süperpozisyon (Üst Üste Olma Durumu):

Quantum dünyasında, bir parçacık birden fazla durumda aynı anda bulunabilir. Buna "süperpozisyon" denir. Örneğin, bir elektron birden fazla enerji seviyesinde olabilir ya da aynı anda birden fazla yerde bulunabilir. Bu durum, bir ölçüm yapılana kadar devam eder. Ancak ölçüm yapıldığında, parçacık belirli bir duruma "çöker."

4. Belirsizlik İlkesi (Heisenberg’in Belirsizlik İlkesi):

Bu ilkeye göre, bir parçacığın konumunu ve hızını (momentumunu) aynı anda kesin olarak bilemeyiz. Birini ne kadar kesin ölçersek, diğerini o kadar belirsiz hale getiririz. Örneğin, bir elektronun tam konumunu ne kadar doğru ölçersek, hızını o kadar belirsiz ölçeriz. Bu, quantum dünyasının temel bir özelliğidir ve klasik fizikteki kesinlik anlayışını sarsar.

5. Quantum Dolanıklık (Entanglement):

Quantum dolanıklık, iki ya da daha fazla parçacığın özelliklerinin birbirine bağlı olması durumudur. Bu parçacıklar, birbirinden çok uzakta olsalar bile, birinin durumu diğerini etkileyebilir. Örneğin, iki dolanık elektron düşünelim. Eğer birinin dönüş yönünü (spin) ölçerseniz, diğerinin dönüş yönünü de anında bilirsiniz, hatta aralarındaki mesafe ne kadar büyük olursa olsun. Bu, Einstein’ın "uzaktan hayalet etkileşim" olarak adlandırdığı şaşırtıcı bir quantum özelliğidir.

6. Olasılıklar ve İhtimaller:

Quantum fiziğinde, bir parçacığın nerede ya da hangi durumda olacağını kesin olarak söyleyemeyiz. Bunun yerine, farklı olasılıkları hesaplarız. Bir parçacığın belirli bir noktada bulunma ihtimalini ya da belirli bir enerji seviyesinde olma olasılığını ifade ederiz. Bu, klasik fizik anlayışından oldukça farklıdır; quantum dünyasında kesinlik değil, olasılık hâkimdir.

Quantum Fiziği Neden Önemlidir?

Quantum fiziği, modern teknolojinin pek çok temelini oluşturur. Lazerler, yarı iletkenler, bilgisayar çipleri, MRI makineleri ve hatta kuantum bilgisayarlar quantum fiziğinin pratik uygulamalarıdır. Ayrıca atom ve moleküllerin nasıl davrandığını, kimyasal reaksiyonların nasıl gerçekleştiğini anlamak için de quantum fiziği gereklidir.

Özetle:

Quantum fiziği, doğanın en küçük yapı taşlarının çok tuhaf ve şaşırtıcı bir şekilde davrandığını ortaya koyan bir teoridir. Parçacıklar aynı anda birden fazla yerde olabilir, dalgalar gibi davranabilir, belirsiz durumlarda bulunabilir ve birbirleriyle uzaktan etkileşime girebilirler. Bu tuhaflıklar, atom altı dünyada düzeni sağlarken, modern teknolojilerin temelini oluşturur.

Quantum fiziği, bizim makroskopik dünyamızda alışkın olduğumuz kurallara uymaz, bu yüzden günlük deneyimlerimizle anlaması zor olabilir, ancak atomların ve parçacıkların dünyasında işler böyle yürür!


SQUID (Superconducting Quantum Interference Device) nedir?

SQUID (Superconducting Quantum Interference Device), son derece hassas manyetik alan ölçümleri yapmak için kullanılan bir cihazdır. Süperiletken özelliklerini ve kuantum mekanik prensipleri bir araya getirir. SQUID'ler, biyomanyetik ölçümlerden radyoastronomiye, jeofizik araştırmalardan kuantum hesaplamaya kadar birçok alanda kullanılır.

Nasıl Çalışır?

1. Süperiletken Döngü ve Josephson Bağlantıları:

SQUID, iki süperiletken halkadan (veya bazen tek bir halkadan) oluşur ve bu halkalar Josephson Bağlantıları adı verilen süperiletken olmayan ince bir yalıtkan katmanla ayrılır. Josephson Bağlantısı, süperiletkenler arasında kuantum tünelleme etkisiyle süper akımın geçmesine izin verir ve bu süreç Josephson etkisi olarak adlandırılır.

2. Manyetik Alanın Algılanması:

SQUID cihazı manyetik alanları algılayabilmek için süperiletken döngüdeki manyetik akının değişimine dayanır. Manyetik alan bu süperiletken döngüye girdiğinde, döngüdeki süper akımda kuantum mekaniğine dayalı bir değişim meydana gelir. Josephson bağlantılarındaki voltaj, manyetik alanın etkisiyle osilasyon gösterir. Bu voltaj değişimleri, manyetik alanın büyüklüğüne ve yönüne duyarlıdır.

3. Kuantum Faz İnterferansı:

SQUID, adından da anlaşılacağı üzere kuantum girişim (interferens) prensibine dayanır. Süperiletken halkalar üzerindeki kuantum faz farkı, manyetik alanın şiddetiyle doğrudan ilişkilidir. Bu faz farkı, SQUID’in çıkışında gözlemlenebilecek voltaj salınımlarını oluşturur. Bu girişim deseni, manyetik alanın ne kadar güçlü olduğunu yüksek hassasiyetle ölçmemizi sağlar.

4. DC ve RF SQUID:

DC SQUID: Genellikle iki Josephson bağlantısı olan bir halka kullanır. Doğrudan akım (DC) süperiletken halkadan geçer ve manyetik alan değişikliklerine duyarlı hale gelir. Bu tür SQUID'ler daha düşük manyetik alanları tespit etmek için kullanılır.

RF SQUID: Tek bir Josephson bağlantısı ile çalışır ve radyo frekans (RF) salınımları kullanılarak ölçüm yapılır. Bu tip, genellikle jeofizik ölçümlerde kullanılır.

Kullanım Alanları:

Tıp: SQUID'ler, manyetik alanları çok hassas bir şekilde ölçebildikleri için beyin ve kalp gibi organlardan kaynaklanan zayıf manyetik sinyalleri tespit etmekte kullanılır. Bu tür uygulamalar "magnetoensefalografi" (MEG) ve "magnetokardiyografi" (MCG) olarak adlandırılır.

Fizik ve Araştırma: Kuantum hesaplama, süperiletkenlik ve diğer ileri düzey fiziksel fenomenlerin araştırılmasında kullanılır. SQUID’ler, çok zayıf manyetik alanları ölçmek için ideal bir cihazdır.

Jeofizik: Dünya'nın manyetik alanının çok hassas ölçümleri için kullanılır. Maden aramaları veya volkanik aktivitelerin izlenmesinde faydalıdır.

Radyoastronomi: Uzaydan gelen zayıf radyo sinyallerini ölçmek için radyo teleskoplarında SQUID teknolojisi kullanılır.

Özet:

SQUID, süperiletkenlik ve kuantum girişim prensiplerine dayalı olarak çalışan, çok zayıf manyetik alanları ölçme kapasitesine sahip son derece hassas bir cihazdır. Josephson etkisi ve kuantum faz girişimi sayesinde, SQUID'ler nanotesla seviyesindeki manyetik alanları bile algılayabilir. Bu özellikleriyle, bilimsel araştırmalardan tıbbi uygulamalara kadar geniş bir kullanım yelpazesi vardır.


Kapasitörlerin elektrik depolama kapasitesinin kısıtlı olmasının nedenleri

Kapasitörlerin elektrik depolama kapasitesinin kısıtlı olmasının birkaç temel nedeni vardır:

1. Yüzey Alanı ve Dielektrik Malzeme: Kapasitörler, iki iletken plaka arasında yer alan dielektrik (yalıtkan) bir malzeme sayesinde elektrik depolarlar. Kapasitenin büyüklüğü, plakaların yüzey alanına ve bu plakalar arasındaki dielektrik malzemenin özelliklerine bağlıdır. Ancak plakaların yüzey alanı sınırlı olduğundan ve dielektrik malzemelerin belirli bir kapasitesi olduğundan, depolanan elektrik enerjisi miktarı kısıtlıdır.

2. Gerilim Sınırları: Kapasitörler, plakalar arasındaki elektrik alanı tutar, ancak bu elektrik alanı çok yüksek olduğunda dielektrik malzeme arızalanabilir (delinme gerilimi), bu da kapasitörün bozulmasına neden olur. Bu yüzden kapasitörlerde uygulanabilecek maksimum gerilim sınırlıdır, bu da enerji depolama kapasitesini sınırlar.

3. Enerji Yoğunluğu: Kapasitörler, genellikle enerji yoğunluğu düşük cihazlardır. Bu, birim hacimde depolayabildikleri enerji miktarının sınırlı olduğu anlamına gelir. Piller gibi elektrokimyasal cihazlar, kimyasal reaksiyonlar yoluyla daha fazla enerji depolayabildikleri için genellikle daha yüksek enerji yoğunluğuna sahiptirler.

4. Sızıntı Akımları: Kapasitörlerde uzun süreli enerji depolama söz konusu olduğunda, dielektrik malzeme mükemmel bir yalıtkan olmadığı için küçük sızıntı akımları meydana gelir. Bu da depolanan enerjinin zamanla azalmasına neden olur.

Bu sebeplerle kapasitörler, yüksek güç taleplerine karşı hızlı enerji sağlama kabiliyetine sahip olmalarına rağmen, uzun süreli veya büyük miktarlarda enerji depolamak için verimli değillerdir.


Genetik Barkod ile Kanser Hücrelerinin Takibi

Kanserin Vücutta Yayılma Mekanizması İçin Genetik Barkod Takibi

Bilim insanları, kanserin vücutta yayılmasını izlemeye olanak sağlayan devrim niteliğinde bir yöntem geliştirdiler. Cold Spring Harbor Laboratuvarı ve Weill Cornell Medicine araştırmacıları tarafından geliştirilen bu teknoloji, genetik "barkodlar" kullanarak bireysel kanser hücrelerinin hareketini izliyor ve metastaz sürecine dair önemli bilgiler sunuyor.

Metastatik kanser, hastalık ilk başladığı yerden vücudun diğer bölgelerine yayıldığında oluşur ve genellikle olumsuz bir teşhis anlamına gelir. Şimdiye kadar kanser hücrelerinin nasıl yayıldığı tam olarak anlaşılamamıştı. Ancak bu yeni araştırma, kanserin yayılmasından sorumlu olan az sayıdaki agresif hücrelerin belirlenmesine ışık tutuyor.

Araştırmada prostat kanserine odaklanıldı ve kanser hücreleri, DNA dizilimleriyle etiketlenerek izlenebilir hale getirildi. Sonuçlar, kanserin büyük bir kitle olarak değil, sadece az sayıda saldırgan hücrenin yeni tümörler oluşturduğunu gösterdi.

Bu buluş, kanser tedavisinde yeni yaklaşımlar geliştirilmesine olanak tanıyabilir. Yalnızca metastaza neden olan hücreleri hedefleyen tedaviler, kanserin yayılmasını önlemede daha etkili olabilir.

Bu araştırma, prostat kanserinin ötesinde diğer kanser türlerine de uygulanarak daha etkili tedavilerin geliştirilmesini sağlayabilir.

https://doi.org/10.1158/2159-8290.CD-23-1332

Superkapasitörler Pillerin Yerini Alır mı?

Superkapasitörler Pillerin Yerini Alır mı?

Yeni bir araştırma, enerji bilimcilerine süperkapasitörleri tasarlamada daha iyi bir yol sunabilir. Kapasitörler, devre elemanlarıdır ve süperkapasitörler bu elemanları batarya benzeri bir tasarımda kullanır. Piller, enerjiyi kimyasal reaksiyonlarla taşır ve bu süreç zamanla bozulabilir.

Modern dünya, cep telefonları, elektrikli araçlar, scooterlar ve bisikletler dahil, birçok cihazın batarya şarjına dayanıyor. Şarj edilebilir bataryalarda iyonlar bir uçtan diğerine hareket eder ve bu süreç tersine çevrildiğinde batarya tekrar şarj olur.

Özel malzemelerden üretilen süperkapasitörler, bu büyük batarya pazarını dönüştürebilir. Yeni bir araştırma, süperkapasitörleri incelemek için yeni bir model sunuyor ve bilim insanlarına bu yeni batarya yaklaşımını anlamak için daha iyi bir yöntem sağlıyor.

Tipik bir bataryada, iyonlar bataryanın içinde hareket eder, elektronlar elektrik akımı oluşturur ve bu süreç sonunda batarya tükenir. Şarj edilebilir bataryalarda, iyonlar elektronlarını geri kazanarak tekrar şarj döngüsüne girer.

Süperkapasitör ise batarya tasarımını kapasitör fiziğiyle birleştiren yeni bir konsepttir. Kapasitörde, iki iletken malzeme arasında bir yalıtkan bulunur ve enerji bu yalıtkan sayesinde birikir. Süperkapasitörde ise enerji, yüzeyde bir elektrik alanında birikir ve bu süreç kimyasal reaksiyonlar olmadan gerçekleştiği için enerji tasarrufu sağlar ve aşınmayı önler.

Bu yeni model, süperkapasitörlerin daha hızlı enerji depolama ve salınımını sağlamak için daha verimli tasarımlar oluşturulmasına olanak tanıyabilir.

2024-10-02

OK kelimesinin ilginç ve komik tarihi

"OK" kelimesinin ilginç ve komik tarihi

"OK" ne anlama geliyor? Teknoloji, dili öyle bir hızla değiştirdi ki, özellikle yaşça büyük olanlar bu değişime ayak uydurmakta zorlanıyor. 90'ların sonu ve 2000'lerin başında kısa mesajlar yaygınlaşmaya başladığında "LOL" ve "BRB" gibi kısaltmalar ortaya çıktı. Daha sonra akıllı telefonlarla birlikte, kısaltmaların yerini emojiler aldı. Ancak çok öncesinde, kısaltmalar sadece pratik değil, mizah aracı olarak da kullanılıyordu. OK de bu furyadan doğan ve bugün dünyada en çok kullanılan kelimelerden biri haline gelen bir terim.

OK kelimesi ilk kez 23 Mart 1839'da, Boston Morning Post gazetesinde gazeteci Charles Gordon Greene tarafından mizahi bir makalede kullanıldı. Bu kelime aslında "All Correct" ifadesinin mizahi bir şekilde yanlış yazımı olan "Oll Korrect" kısaltmasıydı. Boston'da o dönemde yanlış yazımlar komik bulunuyordu ve OK bu mizah anlayışının bir ürünüydü.

Martin Van Buren'in 1840 başkanlık seçimlerinde de "OK" kullanıldı. Van Buren, New York'taki Kinderhook kasabasında büyüdüğü için "Old Kinderhook" olarak anılıyordu ve bu kısaltma seçim sloganı olarak benimsendi. Böylece "OK" sadece Boston'da değil, tüm ülkeye yayıldı.

Zamanla "OK" sadece Amerika'da değil, dünya genelinde de kullanılmaya başlandı. Arapça, Çince, Almanca, Korece gibi dillerde de yer buldu. Telegrafın yaygınlaşmasıyla, iki harfle bir anlaşmayı onaylamak oldukça kolaylaştı ve OK, 19. yüzyılda sözlüklere girerek resmi bir kelime haline geldi.

Quiet storm nedir?

Quiet Storm, 1970'lerde ABD'de ortaya çıkan bir müzik türüdür. R&B ve soul müzikten türetilmiş olan bu tarz, yumuşak, romantik ve duygusal bir sound ile tanınır. Adını Smokey Robinson’ın 1975 tarihli albümündeki "A Quiet Storm" şarkısından almıştır. Müzik tarzı, genellikle yavaş tempolu, sakin ve melodik şarkılardan oluşur; genellikle aşk, ilişkiler ve duygusal temalar üzerine yoğunlaşır.

Quiet Storm, radyo programlarında geceleri dinleyicilere romantik ve rahatlatıcı bir atmosfer sunmak amacıyla çalınan şarkılardan oluşur. Bu tarzın öncü isimleri arasında Smokey Robinson, Anita Baker, Sade, Luther Vandross ve Marvin Gaye gibi sanatçılar yer alır.

Müzik tarzı, özellikle 1980'lerde popülerlik kazanmış ve günümüzde de romantik ve rahatlatıcı bir ruh hali yaratmak için tercih edilmeye devam etmektedir.


CAR-T (Chimeric Antigen Receptor T-cell) tedavisi nedir?

CAR-T (Chimeric Antigen Receptor T-cell) tedavisi, kanser tedavisinde kullanılan yenilikçi bir immünoterapi yöntemidir. Bu tedavide, hastanın kendi T hücreleri (bağışıklık sisteminin savaşçı hücreleri) genetik olarak değiştirilerek, kanser hücrelerini daha etkili bir şekilde tanıyıp yok etmeleri sağlanır. Süreç genel olarak şu şekilde işler:

1. T Hücrelerinin Toplanması: Hastanın kanından T hücreleri toplanır.

2. Genetik Değişiklik: Bu hücreler laboratuvarda genetik olarak değiştirilir, yani hücrelere kanser hücrelerine özgü antijenleri tanıyan ve bağlanan "kimerik antijen reseptörleri" (CAR) eklenir.

3. Tedavi için Hazırlık: Genetik olarak değiştirilmiş bu T hücreleri çoğaltılır.

4. Hastaya Geri Verilmesi: Son aşamada, bu yeni CAR-T hücreleri hastaya enjekte edilir. Bu hücreler, vücutta kanser hücrelerini tanıyıp saldırarak yok etmeye başlar.

CAR-T tedavisi özellikle bazı kan kanseri türlerinde (örneğin akut lenfoblastik lösemi ve lenfoma) etkili olmuştur ve bu tedavi alanında umut verici sonuçlar vermektedir.


IL-4 ve CAR-T tedavisi

Kanser Remisyonuyla Bağlantılı Beklenmedik Bağışıklık Tepkisi

2012 yılında, 7 yaşındaki Emily Whitehead, akut lenfoblastik lösemi (ALL) nüksüyle savaşmak için öncü bir tedavi olan CAR-T hücre tedavisini alan ilk çocuk hastaydı. 12 yıl sonra Emily remisyona girdi ve şu anda bu tedavinin geliştirildiği Pennsylvania Üniversitesi'nde öğrenci. Ancak diğer hastalar için mücadele devam ediyor: CAR-T tedavisi gören ALL hastalarının yarısından fazlası bir yıl içinde nüks yaşıyor.

Yeni bir araştırma, bu öncü klinik deneylerden alınan örnekleri kullanarak, uzun süre hayatta kalan ALL hastalarının CAR-T hücrelerinin diğerlerinden farklı bir profile sahip olup olmadığını inceledi. Yapılan çalışmada, sağ kalan hastaların CAR-T hücrelerinde, genellikle parazitlere karşı devreye giren tip 2 bağışıklık tepkisine özgü olan IL-4 gibi bazı proteinlerin bulunduğu görüldü.

Araştırmacılar, tip 2 bağışıklık faktörlerinin sekiz yıllık nükssüz remisyonla anlamlı bir ilişki içinde olduğunu tespit etti. Her ne kadar bu bulguların nedensel bir ilişkiyi kanıtlamasa da, IL-4'ün T hücrelerinin metabolizmasını değiştirerek kanserle mücadelelerini "canlandırabileceği" öne sürüldü.

Fareler üzerinde yapılan bir başka çalışma, tip 1 ve tip 2 bağışıklık tepkilerinin bir arada kullanıldığı tedavilerin, yalnızca tip 1'e odaklanan tedavilere kıyasla daha yüksek başarı oranına sahip olduğunu gösterdi. Özellikle IL-4'ün T hücrelerine enerji sağlayarak onları yeniden aktif hale getirdiği ortaya çıktı.

Bu iki çalışma, tip 1'e dayalı kanser immünoterapisi yaklaşımını sorgulatabilir ve tip 2 bağışıklık faktörlerinin entegrasyonu ile gelecekteki kanser tedavilerine yeni bir bakış açısı kazandırabilir.

https://doi.org/10.1038/s41586-024-07762-w

Evrendeki en büyük su rezervi

Astronomlar, evrende şimdiye kadar tespit edilen en büyük ve en uzak su rezervini keşfettiler. Bu devasa su kütlesi, Dünya'nın okyanuslarında bulunan sudan 140 trilyon kat daha fazla olup, Dünya'dan 12 milyar ışık yılı uzaklıktaki bir kuasarın etrafında bulunuyor.

Kuasarların etrafındaki kara delikler, çevrelerindeki gaz ve tozu tüketerek büyük miktarda enerji yayar. APM 08279+5255 adlı kuasar, Güneş'ten 20 milyar kat daha büyük bir kara delik barındırıyor ve bin trilyon güneşe eşdeğer enerji üretiyor. Araştırmacılar, bu kuasarın çevresindeki su buharının yaygın olduğunu ve bu gazın X-ışınları ve kızılötesi radyasyonla ısındığını buldu.

Bu keşif, suyun evrende ne kadar yaygın olduğunu ve büyük kara deliklerin çevresindeki gaz bulutlarında su buharı bulunduğunu kanıtlıyor. Ancak, bu gazın geleceği belirsiz; ya yıldızlara dönüşebilir ya da kuasardan dışarı atılabilir.

Araştırma, Caltech ve NASA gibi kurumlar tarafından desteklenmiş olup, bulgular Astrophysical Journal Letters'ta yayımlandı.


Yalan zeka

Yeni bir araştırma, daha sofistike yapay zeka modellerinin daha sık yanlış bilgi verebileceğini ortaya koyuyor. Özellikle, büyük dil modelleri (LLM'ler) arasında daha güçlü olanların, yanıtlayamayacakları sorulara cevap vermekten kaçınmak yerine, yalan söyleme ve uydurma bilgiler sunma eğiliminde oldukları görülüyor. Araştırma, OpenAI'nin GPT modeli, Meta'nın LLaMA'sı ve BigScience'ın BLOOM gibi önde gelen ticari modellerini inceledi.

Çalışma, bu modellerin karmaşık soruları daha doğru yanıtladığını ancak daha basit sorularda bile yanlış cevaplar verdiğini ortaya koydu. Daha büyük modeller, daha fazla doğru cevap verse de yanlış yanıt oranları da arttı. Araştırmacılar, bu sorunu çözmek için LLM'lerin zorlu sorularda "bilmiyorum" demeye programlanması gerektiğini öneriyor. Ancak şirketler, yapay zeka teknolojisinin sınırlarını göstermek istemediği için bu yaklaşımı tercih etmeyebilir.


https://futurism.com/sophisticated-ai-likely-lie