‘Yalan söyleyen’ sıfatına hangi vurgu yapılmalı? Bence bu, yalan söyleyen bir gerçek ile gerçek bir gerçeği karşılaştırmak meselesi değildir; asıl mesele, gerçek ile yalan arasındaki ittifakı, bu ittifakın özsel ve kurucu olduğunu kabul etmektir.
Lacan’ın kuşağından olan şair Louis Aragon, 1960’larda ‘yalan-gerçek’ dediği bir şey formüle etmişti. Bu, yalan söyleyen gerçek ile bağlantısız değildir. Ancak yalan- gerçek, gerçeği birleştiren, ortaya koyan bir yalandır.
Yalan söyleyen gerçeklik, benim anladığım şekilde, daha radikal bir şey söyler; gerçeklik kendisi bir yalandır.
Bu, Lacan’dan geldiğinde küçük bir şey değildir, çünkü Lacan, gerçeği analitik deneyimin eksen noktası, motoru olarak kabul etmiştir."
Jacques-Alain Miller, Yalan Söyleyen Gerçek
ChatGPT nin yorumu;
Bu metin, Lacan'ın psikanaliz ve gerçeklik anlayışına dair derin bir felsefi tartışmayı içeriyor. Metni ayrıntılı bir şekilde açalım:
1. "Kurgu" ve "Yalan Söyleyen Gerçek" İlişkisi
Metnin başında, Lacan'ın "Autres Écrits" adlı eserinde geçen "yalan söyleyen gerçek" ifadesi ile "kurgu" terimi arasında bir bağlantı kuruluyor.
Burada "kurgu" terimi, gerçekliği bir şekilde inşa eden veya onu temsil eden bir kavram olarak kullanılmakta.
Lacan'ın "yalan söyleyen gerçek" ifadesi, gerçeğin doğasını sorgulayan bir anlayışa işaret eder; burada gerçek, doğruluğu ve nesnelliği sorgulayan bir biçimde sunulur.
"Yalan söyleyen gerçek", doğruyu söyleyen değil, aslında gerçeği gizleyen, ondan sapmalar yapan bir gerçekliktir.
Bu gerçeklik, nesnel veya objektif olmayan bir şekilde gerçekliği inşa eder. Buradaki "kurgu" ise, bu inşa edilen gerçekliğin bir sonucu olarak ortaya çıkar. Yani "kurgu", sadece bir hayal ürünü değil, aynı zamanda bir gerçeklik tasavvurudur; gerçeği yorumlayan, şekillendiren bir yapıdır.
2. ‘Yalan Söyleyen’ Sıfatı Üzerine
Miller, burada "yalan söyleyen" sıfatına hangi anlamın yüklenmesi gerektiğini sorguluyor. Bence bu önemli bir noktadır.
Burada kast edilen, yalan söyleyen bir gerçek ile gerçek bir gerçek arasındaki bir karşılaştırma değil, gerçek ile yalanın birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğu bir "ittifak"ın varlığını kabul etmektir.
Bu ifadeyle Miller, gerçek ve yalanın birbirine zıt iki kavram olmadığı, aksine her birinin bir şekilde diğerine bağlı olduğu bir ilişkide varlık gösterdiğini anlatmak istiyor.
Yalan ve gerçek arasında bir karşıtlık değil, bir bağ vardır. Yalan, gerçeği inşa etme ya da ortaya koyma sürecinde önemli bir rol oynar.
Bu, Lacan’ın gerçeklik anlayışına ve özellikle "gerçek" ile "yalan" arasındaki ilişkiye dair radikal bir düşünüş biçimidir.
3. Louis Aragon’un ‘Yalan-Gerçek’ Kavramı
Louis Aragon, 1960’larda "yalan-gerçek" kavramını formüle etmiştir ve bu, Lacan’ın "yalan söyleyen gerçek" ifadesine yakın bir anlayış sergiler.
Aragon’un "yalan-gerçek" kavramı, gerçekliği bir şekilde inşa eden, fakat gerçeği olduğu gibi değil, farklı bir biçimde açığa çıkaran bir yalandır.
Bu noktada, yalan gerçeği "ortaya koyar", yani gerçekliği birleştirir ve açığa çıkarır. Buradaki yalan, doğruyu söylemeyen bir yalan değil, gerçeği başka bir biçimde gösteren bir araçtır.
4. Yalan Söyleyen Gerçeklik: Gerçeklik Bir Yalandır
Metnin en çarpıcı kısmı, "yalan söyleyen gerçeklik" ifadesinin ne anlama geldiğiyle ilgilidir.
Burada Lacan, gerçekliğin kendisinin bir yalan olduğunu iddia eder.
Yani gerçeklik, yüzeyde doğru ve nesnel görünebilir, fakat aslında gerçeklik kendi doğasında bir yanlışlık, eksiklik veya sapma barındırır.
Gerçeklik, ona bakış açımız, algılarımız ve bilinçdışımız tarafından şekillendirilmiş bir inşa olarak var olur.
Lacan’a göre, bu inşa edilmiş gerçeklik, doğruluğu ve objektifliği saklar; çünkü gerçeklik kendi içinde bir yalanı barındırır.
5. Lacan’ın Gerçek Anlayışı ve Psikanaliz
Son olarak, metnin sonunda Lacan’ın analitik deneyim üzerindeki etkisi ve gerçeği analitik sürecin "ekseni" olarak kabul etmesi vurgulanır.
Lacan, psikanaliz bağlamında gerçeği bir "merkez" olarak kabul eder. Psikanalitik deneyim, kişilerin bilinçdışındaki süreçlerle gerçekliklerini inşa etmelerine olanak tanır. Ancak bu inşa edilen gerçeklik, objektif bir gerçeklikten ziyade, psikolojik süreçlerin ve dilin etkisiyle şekillenen bir kurgudur.
Bu bağlamda, Lacan’ın gerçeği bir "yalan" olarak görmesi, gerçekliğin sadece yüzeysel ve gözlemlerle görülebilen bir şey olmadığını, aslında bilinçdışı süreçlerle şekillenen, sürekli değişen ve inşa edilen bir şey olduğunu ifade eder.
Özetle:
Miller’ın bu metni, Lacan’ın psikanalitik teorisindeki "gerçek" ve "yalan" ilişkisini sorgulayan derin bir felsefi tartışmayı yansıtır.
Gerçek ve yalan arasında belirgin bir sınır yoktur; her ikisi birbirini besler, birbirini şekillendirir. Gerçek, yalan söyleyen bir yapıya sahipken, yalan da gerçeği inşa eden, açığa çıkaran bir araçtır.
Bu anlayış, özellikle psikanaliz ve insan bilincini anlamada radikal bir bakış açısı sunar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder