Hedefleri Paylaşmanın Başarı Üzerindeki Etkisi: Sosyal Gerçeklik ve Niyet-Davranış Boşluğu
Hedef belirlemek, bireylerin hayatlarında ilerlemek ve başarıya ulaşmak için kullandığı temel bir motivasyon aracıdır. Ancak, hedeflerimizi başkalarıyla paylaşmanın, bu hedeflere ulaşma olasılığımızı nasıl etkilediği üzerine yapılan araştırmalar, ilginç ve düşündürücü sonuçlar ortaya koymaktadır. Özellikle, Kurt Lewin’in hedef teorisi ve özellikle kendini tamamlama teorisi (self-completion theory) çerçevesinde yapılan çalışmalar, bir hedefi başkalarına söylemenin, o hedefe ulaşmak için gereken motivasyonu azaltabileceğini göstermektedir. Bu durum, beynimizin hedefi sanki zaten başarılmış gibi algılamasına ve bu erken tatmin hissinin çaba gösterme isteğini zayıflatmasına neden olur. Bu yazıda, bu fenomenin altında yatan psikolojik mekanizmalar, sosyal gerçeklik kavramı ve niyet-davranış boşluğunun nasıl genişlediği detaylı bir şekilde ele alınacaktır.
Sosyal Gerçeklik ve Erken Tatmin Hissi
Hedeflerimizi başkalarıyla paylaştığımızda, bu niyetlerimiz bir tür "sosyal gerçeklik" kazanır. Sosyal gerçeklik, bir hedefin ya da niyetin başkaları tarafından fark edilmesi ve onaylanması durumunda, bireyin bu hedefi zihinsel olarak "başarılmış" gibi algılamasına yol açar. Örneğin, bir kişi hukukçu olma hedefiyle düzenli olarak hukuk dergileri okuma niyetini arkadaşlarıyla paylaştığında, bu niyetin başkaları tarafından bilinmesi, kişinin kendisini bu hedefe daha yakın hissetmesine neden olabilir. Ancak bu his, yanıltıcı bir tatmin duygusu yaratır. Beyin, hedefe yönelik niyetin paylaşılmasını, hedefin kendisiyle eşdeğer bir başarı gibi kodlar ve bu da bireyin gerçek anlamda çaba gösterme motivasyonunu azaltabilir.
Bu fenomen, kendini tamamlama teorisiyle açıklanabilir. Bu teoriye göre, bireyler bir kimlik hedefine (örneğin, "hukukçu olmak") ulaşmak için çeşitli sembolik davranışlar sergiler. Ancak bu davranışlar sadece fiziksel eylemlerle sınırlı değildir; bir hedefi yüksek sesle ifade etmek ya da başkalarına duyurmak da bu kimlik hedefinin bir parçası olarak algılanabilir. Bu durumda, hedefi paylaşmak, bireyin kendisini o kimliğe daha yakın hissetmesine yol açar, ancak bu his genellikle geçicidir ve gerçek bir ilerleme kaydedilmesini engelleyebilir.
Araştırmaların Bulguları
Konuyla ilgili yapılan dört deney, bu dinamikleri daha ayrıntılı bir şekilde incelemektedir. Bu deneyler, Kurt Lewin’in hedef teorisi ve kendini tamamlama teorisi üzerine kuruludur ve bir bireyin kimlik bağlantılı davranışsal niyetlerinin (örneğin, hukukçu olmak için düzenli olarak hukuk dergileri okuma niyeti) başkaları tarafından fark edilmesi durumunda, bu niyetlerin eyleme dönüşme olasılığının azaldığını göstermektedir.
-
Birinci Deney: Saha Çalışması
Bu deneyde, katılımcıların bir hafta boyunca hedeflerine yönelik gösterdikleri çaba incelenmiştir. Örneğin, bir grup katılımcı, hukukçu olma hedefiyle ilgili niyetlerini başkalarıyla paylaşmış, diğer grup ise bu niyetlerini gizli tutmuştur. Sonuçlar, niyetlerini paylaşanların, paylaşmayanlara kıyasla hedeflerine yönelik daha az çaba gösterdiğini ortaya koymuştur. Bu, sosyal gerçeklik etkisinin, bireyin uzun vadeli çabasını baltalayabileceğini göstermektedir. -
İkinci ve Üçüncü Deneyler: Laboratuvar Ortamı
Bu deneylerde, katılımcıların hedeflerine yönelik fırsatları değerlendirme hızları ve yoğunlukları ölçülmüştür. Örneğin, hukuk dergileri okuma niyeti olan katılımcılar, bu niyetlerini paylaştıklarında, ilgili fırsatlara (örneğin, bir dergiyi okuma şansı) daha az ilgi göstermişlerdir. Ayrıca, kimlik hedefine güçlü bir bağlılık gösteren katılımcılarda bu etki daha belirgin olmuştur. Zayıf bağlılık gösterenlerde ise sosyal gerçeklik etkisi daha az etkili olmuştur. Bu, bireyin hedefe olan bağlılık seviyesinin, sosyal gerçeklik etkisinin gücünü belirlemede önemli bir faktör olduğunu göstermektedir. -
Dördüncü Deney: Kimlik Algısı
Son deney, sosyal gerçeklik etkisinin, bireyin kendisini hedef kimliğe daha yakın hissetmesine neden olduğunu doğrulamıştır. Örneğin, hukuk dergileri okuma niyetini paylaşan katılımcılar, bu niyetlerini paylaşmayanlara kıyasla kendilerini "hukukçu" kimliğine daha yakın hissetmişlerdir. Ancak bu his, gerçek bir davranış değişikliğiyle desteklenmediği için, hedefe ulaşma yolunda bir ilerleme sağlamamıştır.
Niyet-Davranış Boşluğu
Bu çalışmalar, niyet-davranış boşluğu (intention-behavior gap) kavramını anlamak için önemli ipuçları sunmaktadır. Niyet-davranış boşluğu, bir bireyin bir hedefe yönelik niyet bildirmesi ile bu niyeti eyleme dökmesi arasındaki farkı ifade eder. Hedeflerin başkalarıyla paylaşılması, bu boşluğu genişletir çünkü birey, niyetini ifade etmenin getirdiği sosyal onay ve tatminle yetinme eğilimindedir. Bu durum, özellikle kimlik bağlantılı hedeflerde (örneğin, bir meslek edinme veya kişisel bir dönüşüm hedefi) daha belirgindir, çünkü bu tür hedefler bireyin özsaygısı ve kimlik algısıyla doğrudan bağlantılıdır.
Pratik Öneriler
Bu bulgular, hedef belirleme ve başarıya ulaşma süreçlerinde dikkate alınması gereken önemli noktalar sunar:
-
Hedefleri Seçici Paylaşın
Hedeflerinizi paylaşmadan önce, kiminle ve neden paylaştığınızı değerlendirin. Eğer paylaşım, sosyal onay arayışından kaynaklanıyorsa, bu durum motivasyonunuzu olumsuz etkileyebilir. Bunun yerine, hedeflerinizi sadece destekleyici ve sizi sorumlu tutacak kişilerle paylaşmayı tercih edin. -
Eyleme Odaklanın
Hedeflerinizi paylaşmak yerine, küçük ama somut adımlar atarak ilerlemeyi tercih edin. Örneğin, hukukçu olmak isteyen biri, niyetini duyurmak yerine, haftada bir makale okumayı alışkanlık haline getirebilir. -
Bağlılık Seviyenizi Değerlendirin
Hedefinize olan bağlılık seviyeniz, sosyal gerçeklik etkisinden ne kadar etkileneceğinizi belirler. Güçlü bir bağlılık, bu etkinin zararlarını azaltabilir. Bu nedenle, hedeflerinize olan bağlılığınızı düzenli olarak gözden geçirin. -
Ödüllendirme Sistemini Gözden Geçirin
Beyninizin erken tatmin hissinden kaçınmak için, başarıyı yalnızca nihai hedefe ulaştığınızda kutlayın. Küçük ilerlemeleri takdir edin, ancak bunları nihai hedefin yerine koymamaya özen gösterin.
Sonuç
Hedeflerimizi başkalarıyla paylaşmak, sosyal bağlamda onaylanmanın ve desteklenmenin bir yolu gibi görünebilir, ancak bu durum, hedefe ulaşma olasılığını paradoksal bir şekilde azaltabilir. Sosyal gerçeklik, beynimizin hedefi sanki başarılmış gibi algılamasına neden olur ve bu da motivasyonu zayıflatır. Kurt Lewin’in hedef teorisi ve kendini tamamlama teorisi üzerine yapılan çalışmalar, bu fenomeni hem saha hem de laboratuvar ortamında doğrulamıştır. Bu nedenle, hedeflerimizi paylaşırken dikkatli olmalı, niyetlerimizi eyleme dönüştürmek için somut adımlar atmaya odaklanmalıyız. Unutmayalım ki, bir hedefin gerçekleşmesi, onu yüksek sesle ifade etmekten değil, sessiz ama kararlı bir çabayla çalışmaktan geçer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder