2025-09-16

Einstein ve Margarita Konenkova: Aşk, Sır ve Casusluk Gölgesinde Bir Mektup Hikâyesi

Einstein ve Margarita Konenkova: Aşk, Sır ve Casusluk Gölgesinde Bir Mektup Hikâyesi

Albert Einstein, modern fiziğin dehası olarak tarihe geçmiş bir figürken, özel hayatı da her zaman gizem ve spekülasyonlarla dolu olmuştur. 20. yüzyılın en ikonik bilim insanlarından biri olan Einstein'ın, II. Dünya Savaşı yıllarında Princeton'da yaşadığı iddia edilen bir aşk ilişkisi, yıllarca tartışmalara konu oldu. Bu ilişkinin merkezinde, Sovyet heykeltıraş Sergey Konenkov'un eşi Margarita Konenkova yer alıyordu. 2023 yılında ABD Kongre Kütüphanesi'nde (Library of Congress) açığa çıkan altı mektup, bu hikâyenin en somut kanıtlarını sunarak, aşkın yanı sıra casusluk iddialarını da yeniden gündeme getirdi. Bu yazı, bu mektupların içeriğini, etrafındaki entrikaları ve tarihsel bağlamı ayrıntılı bir şekilde ele alacak.

Margarita Konenkova: Bir Sanatçı, Bir Casus mu?

Hikâyenin kahramanlarından Margarita Konenkova (nam-ı diğer Margo), 1901 doğumlu Rus bir heykeltıraş ve çevirmendi. 1930'larda eşi Sergey Konenkov ile ABD'ye göç etmişlerdi; Sergey, Sovyetler Birliği'nin önde gelen sanatçılarından biri olarak tanınıyordu. Margarita ise, zekâsı, güzelliği ve entelektüel derinliğiyle dikkat çekiyordu. Sovyet rejimine sadık bir aileden gelen Konenkova, II. Dünya Savaşı sırasında ABD'de Sovyet istihbaratı için casusluk yaptığına dair iddialarla anılıyor. Bu iddialar, 1990'larda Rus basınında ortaya atılmış ve Margarita'nın, Einstein gibi önemli figürlerden bilgi toplamakla görevlendirildiği öne sürülmüştü. Ancak, bu casusluk hikâyesi, aşk ilişkisiyle iç içe geçmiş bir karmaşa yaratıyor: Margarita, gerçekten bir "Balzac kızı" (Sovyet casus jargonunda güzel kadın ajanlar için kullanılan ifade) mıydı, yoksa sadece tutkulu bir ilişki miydi?

Einstein ile tanışmaları, 1930'ların sonlarında Princeton'da gerçekleşti. Einstein, 1933'te Nazi Almanyası'ndan kaçarak ABD'ye sığınmış ve Institute for Advanced Study'de çalışmaya başlamıştı. Konenkov'lar da aynı çevredeydi; Sergey, Einstein'ın büstünü yapmıştı. Bu tanışıklık, savaş yıllarında derin bir bağa dönüştü. Einstein, 1936'da ikinci eşi Elsa'nın ölümünden sonra yalnızdı ve Margarita ile ilişkisi, bu yalnızlığı dolduran bir tutku olarak betimleniyor.

Mektupların Keşif ve Saklı Tarihi

Mektuplar, Einstein'ın el yazısıyla yazılmış, Almanca altı adet belge. Tarihleri 4 Ocak 1944 ile 25 Eylül 1945 arasını kapsıyor – tam da II. Dünya Savaşı'nın en yoğun dönemi ve atom bombasının Hiroşima ve Nagazaki'ye atıldığı zamanlar. Bu mektuplar, Margarita'nın 1945'te Sovyetler Birliği'ne dönmeden önce New Yorklu komşusu Marjorie Bishop'a emanet ettiği belgeler arasında yer alıyordu. Bishop, ölümü üzerine mektupların yakılmasını istemiş, ancak 1969'da bunları psikoanalist Muriel Gardiner'a vermişti. Gardiner, Sigmund Freud Arşivleri aracılığıyla mektupları Kongre Kütüphanesi'ne ulaştırmış, fakat 2019'a kadar araştırmacılara kapalı kalmıştı.

Bu saklılık, hikâyeye gizem katıyor. Neden yakılacaktı? Belki de Einstein'ın itibarını korumak, belki de casusluk iddialarını örtbas etmek için. 1994'te Rus Ordusu gazetesi Kızıl Yıldız (Red Star), Moskova'daki Konenkov Anı Müzesi'nde bulunan diğer mektupları ifşa edince ilişki kamuoyuna mal oldu. 1998'de Sotheby's müzayedesinde satılan belgeler, Margarita'nın Sovyet casusu olduğu iddiasını güçlendirdi. Kongre Kütüphanesi'ndeki mektuplar ise, bu entrikaların en kişisel yüzünü ortaya koyuyor.

Mektupların İçeriği: Aşkın Şiirsel Dili ve Günlük Hayatın İzleri

Mektuplar, Einstein'ın alışılmadık bir yanını gösteriyor: Duygusal, şairane ve kırılgan bir âşık. Bilimsel formüller yerine, aşk ilanı dolu satırlar hâkim. Örneğin, 9 Mart 1944 tarihli mektupta Einstein, "Yarım Yuva"mız (Half-Nest) adını verdikleri gizli buluşma odasının bir çizimini eklemiş – Princeton'daki çalışma odasını andıran basit bir eskiz. "Bunu çizerken sarhoş değildim" diye not düşmüş, esprili bir dokunuşla. Doğum günleri hakkındaki ikircikli tutumunu da paylaşıyor: "Aptal burjuva işleri" olarak nitelediği doğum günlerini, Margarita'ninkini kutlamak için sabırsızlıkla bekliyor.

Mektuplar, Einstein'ın entelektüel dünyasını da yansıtıyor. 15 Mart 1944'te, doğum günü hediyesi olarak aldığı Vivaldi konçertolarından bahsediyor; kemana yeniden başlamak zorunda kalmasına rağmen heyecanını gizleyemiyor. Günlük hayatından kesitler var: Hastalığı, hava durumu yüzünden yelken açamaması, bir Yahudi cenazesine katılması veya J. Robert Oppenheimer ve Bertrand Russell gibi isimlerle felsefi tartışmalar. Küresel siyaset de eksik değil. 9 Mart 1944'te Stalin'i övüyor: "Stalin'in zekâsını hayranlıkla izliyorum. Diğerlerinden çok daha iyi yapıyor, sadece askeri değil politik olarak da." Bu, Einstein'ın sol eğilimlerini bilenler için şaşırtıcı değil, ama savaş bağlamında dikkat çekici.

En çarpıcı kısım, savaşın sonuyla ilgili. 13 Eylül 1945'te, atom bombalarının atılmasından kısa süre sonra, Einstein fizikçilerin nükleer bilgileri kalıcı olarak gizlemesine karşı çıkıyor: "Uluslararası ilişkileri tehdit edebilir." 25 Eylül'de ise Margarita'nın, ABD'deki Ruslar ile anavatanları arasındaki kopukluktan duyduğu üzüntüye değiniyor: "Bu, bir tür kişisel sürgün gibi."

Bu satırlar, sadece aşkı değil, dönemin kaosunu da aydınlatıyor. Einstein, dul bir adam olarak "yalnız iki insan"la teselli bulduğunu ima ediyor – Gardiner'ın yıllar sonra söylediği gibi: "Umarım ilişki yaşamışlardır! İkisi de yalnızdı."

Entrika ve Casusluk Gölgesi: Gerçek mi, Efsane mi?

Hikâyenin karanlık yanı, casusluk iddiaları. Margarita, Sovyet istihbaratı (NKVD) için çalıştığına dair belgeler var. Einstein'ın atom projesiyle (Manhattan Projesi) dolaylı bağlantısı – ünlü mektubu Roosevelt'e yazmıştı – onu hedef yapıyordu. İddialara göre, Margarita Einstein'dan sırlar sızdırmaya çalışmış, ama ilişki duygusal bir boyuta evrilmiş. Ancak mektuplarda casusluk izi yok; sadece aşk ve felsefe hâkim. Bu, tartışmayı alevlendiriyor: Margarita bir ajan mıydı, yoksa sadece tutkulu bir kadın mı? Sergey Konenkov'un "dini mania"sı (İncil ve piramitlere dayalı) ise, evliliklerini daha da karmaşık kılıyor.

Sonuç: Tarihin Tozlu Sayfalarından Çıkan Bir Aşk

Bu mektuplar, Einstein'ı sadece bir dahi olarak değil, insanî zaaf ve tutkularıyla hatırlatıyor. Princeton'ın sakin sokaklarında filizlenen bir aşk, savaşın ve casusluğun gölgesinde soluyor. 2023'te açılan bu belgeler, arşivciler Rachel McNellis ve Josh Levy'nin dediği gibi, "aşk ve entrika"yı birleştiriyor. 

Belki de en büyük entrika, bu mektupların yakılmak istenmesiydi – ama hayatta kalarak, Einstein'ın kalbinin bir parçasını sonsuza dek korudular. Tarih, bazen formüllerden daha karmaşık hikâyeler fısıldar.

Hiç yorum yok: