Nasıl Harika Bir Hikâye Anlatıcısı Olunur?
Son zamanlarda birkaç kez sinemaya gittim ve AMC'nin film öncesi videosundaki şu cümle dikkatimi çekti: “Heartbreak feels good in a place like this” ("Kalp kırıklığı, böyle bir yerde güzel hissettiriyor."). Bunu klişe bulsam da güçlü bir ifade. Çünkü doğru.
İyi bir hikâye bizi içine çeker, acıtır ve bundan keyif alırız. Hatta buna ihtiyaç duyar, bunun için tekrar tekrar para öderiz: Netflix abonelikleri, sinema biletleri, Prime Video satın alımları hep bu yüzden.
“En büyük hikâye emri: Beni önemset.” — Andrew Stanton (Pixar)
Her iyi yazar, diğer yaratıcı eserlerden ilham alır ve sürekli kendine şu soruyu sorar: "Etkileyici bir şey yaratmak için ne yapmalıyım?"
1. Küçükten Başlayın
En iyi hikâyeler en basit fikirlerden doğar.
Anne of Green Gables yetim bir kız çocuğunu anlatır, Star Wars da öyle. Rocky ve Creed bir boksörün hikâyesidir. Sevdiğimiz tüm karakterler, geçmişleri ne kadar karmaşık olursa olsun, temelde sıradan bir fikrin ürünüdür.
“Tüm iyi fikirler önce kötü fikirler olarak başlar, bu yüzden bu kadar uzun sürer.” — Steven Spielberg
Mesela Galaksinin Koruyucuları serisinin son filminde Rocket’ın kim olduğunu keşfetme hikâyesi, aslında basit bir tema üzerine kurulu. Diğer her şey bu temanın süslerinden ibaret.
Bir hikâyeye başlarken basit düşünmekten çekinmeyin. Karmaşık ve çılgın hikâyeleri severiz, ama özünde hepimiz basit şeyleri anlamaya yatkınız.
2. İnsanların İnsanları Değiştirdiğini Gösterin
İyi bir hikâye, karakterlerin birbirini nasıl değiştirdiğini anlatır. Her hikâyenin sonunda ana karakter, yolculuğa başladığından farklı bir insandır.
Finding Nemo'da Marlin, daha rahat bir baba olur. Remember the Titans'daki karakterler, ırk ayrımı gözetmeyen bir aileye dönüşür.
“Masallar bize ejderhaların var olduğunu değil, yenilebileceğini söyler.” — Neil Gaiman
Tüm büyük hikâyeler, insanların birbirlerini değiştirdiğini anlatır. Çünkü derinlerde, hepimiz değişebileceğimizi ve belki de değişmemiz gerektiğini bilmek isteriz.
“Bir fikrin olmadığını, ancak ‘ama’, ‘fakat’, ‘ve sonra’ diyemediğin zaman anlarsın.” — Aaron Sorkin
Hikâyenin sonunda karakterin değişimini açıkça göstermek önemlidir. Belki eve döner, belki eski bir dostuyla yeniden buluşur. Ama bir şey kesin: O artık farklıdır.
3. Sıradanın İçindeki Anlamı Gösterin
Vaiz kitabındaki gibi, “Güneşin altında yeni bir şey yok.” Ancak iyi hikâyeler, sıradan anların anlamını, duygusunu ve etkisini büyütür.
Örneğin, bir roman yazarken finalde ana karakterimin babasıyla basit bir restoranda buluşmasını ekledim. Çünkü mutlu bir son gerçekçi değildi. Ama bu sıradan buluşma, hikâyeyi daha dokunaklı yaptı.
“Canlı ejderhalarla asla dalga geçme.” — J.R.R. Tolkien
Hikâyeler, sıradan anlarda büyüklüğü bulmamıza yardımcı olur. Örneğin, Louisa May Alcott’un An Old Fashioned Girl kitabında Polly’nin, yardıma muhtaç bir kıza destek verdiği basit bir an, beni derinden etkiledi. Çünkü bu an sıradandı ama son derece insancıldı.
“Hayat hakkında yazabilmek için önce onu yaşamalısınız.” — Ernest Hemingway
Hikâye anlatıcılığı gelişirken, sakin ve sıradan anlara yaslanmaktan korkmayın. Çünkü bazen yalnızca basit bir an, okuyucularınızın kalbine dokunabilir.
Sonuç: İnsanları Önemsesin
Andrew Stanton’ın dediği gibi, insanlara önemsetmek zorundasınız. Hikâyeniz gerçek hayatı anımsatacak kadar sahici olmalı ki, okuyucular gerçek ile kurmacayı ayırt edemesin. Anlamlı hale getirin, değer katın. İşte o zaman okuyucularınızı yakalarsınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder