Olasılığın Muhtemelen Var Olmaması (Ama Var Gibi Davranmanın Faydalı Olması)
Hayat belirsizdir. Ne olacağını bilemeyiz; geçmişte neler olduğuna ya da şu anda çevremiz dışında neler yaşandığına dair bilgimiz sınırlıdır. Belirsizlik, “cehaletin bilinçli farkındalığı” olarak tanımlanır. Hava durumu, gelecekteki şampiyonlar, iklim değişikliği veya atalarımızın kimliği gibi konularda hep bir bilinmezlik vardır.
Günlük hayatta belirsizliği “olabilir,” “muhtemel,” ya da “büyük olasılıkla” gibi kelimelerle ifade ederiz. Ancak bu tür ifadeler yanıltıcı olabilir. Örneğin, 1961'de ABD Başkanı John F. Kennedy, CIA’nın Küba’ya düzenlemeyi planladığı bir işgalin %30 başarı şansı olduğunu öğrendiğinde, bu oran raporda “makul bir şans” olarak aktarılmıştı. Sonuç, Domuzlar Körfezi Çıkarması’nın başarısızlığı oldu. Bugün belirsizliğin sözlü ifadelerini sayılara dönüştüren ölçekler vardır. Örneğin, İngiltere istihbaratında "muhtemel" terimi %55 ila %75 olasılığı ifade eder.
Sayısal olasılık kavramı matematiksel bir boyuta taşınır. Bilimsel makalelerde P değerleri, güven aralıkları gibi olasılığa dayalı terimler sıkça yer alır. Ancak bu sayısal olasılıklar, dünyanın nesnel özellikleri değil, bireysel veya kolektif yargılara dayanan kurgulardır. Çoğu durumda, bir “gerçek” olasılığı yansıtmazlar.
Olasılığın Kökleri ve Yanıltıcılığı
Olasılık, matematiğe geç dahil olmuştur. Şans oyunları binlerce yıldır var olmasına rağmen, 1650'lerde Blaise Pascal ve Pierre de Fermat’ın analizleriyle olasılık matematiksel bir sistem haline gelmiştir. Bugün hava tahminlerinde, olasılık %70 yağmur ihtimali olarak ifade edilir. Ancak yağmur ya yağar ya da yağmaz; “doğru” bir olasılığı ölçmek mümkün değildir.
Felsefeci Ian Hacking, olasılığın “çift yönlü” bir kavram olduğunu belirtir: hem şansı hem de cehaleti kapsar. Örneğin, bir madeni para attığınızda yazı gelme olasılığını %50 olarak ifade edersiniz. Ancak madeni para atılmış ve sonucu bir kişi görmüşse, bu artık cehaletle ilgilidir. Olasılık, gelecekteki bilinmezlik ile mevcut cehalet arasında kullanılır.
Olasılığın Öznel Doğası
Pratikte olasılık kullanımı, öznel yargılara dayanır. Örneğin, bir madeni paranın %50 olasılıkla yazı geleceğini düşünmek, bu varsayımın doğru olduğuna inanmayı gerektirir. Ancak iki yüzlü bir madeni para ile bu varsayımın yanıltıcı olduğu gösterilebilir.
Bilimsel bağlamda da olasılık varsayımlara dayanır. Örneğin, COVID-19 tedavisinde deksametazonun etkisini test eden bir çalışmada, %29 daha düşük ölüm riski olduğu bulunmuştur. Ancak bu sonuçlar, birçok varsayıma dayalıdır. Tüm katılımcıların aynı temel hayatta kalma olasılığına sahip olduğu gibi. Varsayımlar değiştirildiğinde sonuçların değişebileceği unutulmamalıdır.
Olasılık Gerçek mi?
Olasılığın nesnel bir gerçeklik mi yoksa öznel bir araç mı olduğu tartışmalıdır. Kuantum seviyesinde, olayların belirli olasılıklarla gerçekleştiği düşünülse de, bu durum makroskobik dünyada pek etkili değildir.
Olasılığı açıklamaya yönelik yaklaşımlar, sınırlı veya doğrulanamazdır. Örneğin, sonsuz sayıda tekrarla belirli bir sonuç yüzdesi sunan frekansçı yaklaşım veya olayların gerçekleşme eğilimini öne süren “propensity” teorisi gibi.
Sonuç olarak, olasılık, dünyayı anlamada yararlı bir araçtır. Ancak, "gerçek" bir olgu olmaktan çok, insan düşüncesinin bir ürünüdür.
https://www.nature.com/articles/d41586-024-04096-5
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder