Jouissance, özellikle Jacques Lacan’ın psikanaliz teorisi bağlamında sıkça kullanılan, Fransızca kökenli bir terimdir ve Türkçeye tam olarak çevrilmesi zor bir kavramdır.
Genellikle “haz”, “zevk” veya “aşırı zevk” gibi anlamlarla ilişkilendirilse de, jouissance bu kavramların ötesine uzanan karmaşık ve çok katmanlı bir içeriğe sahiptir.
Jouissance’ın Kökeni ve Etimolojisi
Fransızca “jouissance” kelimesi, “jouir” fiilinden türemiştir ve bu fiil “zevk almak” ya da “keyif almak” anlamına gelir. Ancak kelime, günlük dilde maddi ya da hukuki bağlamlarda da kullanılabilir; örneğin, bir mülkün kullanımından “faydalanma” anlamında. Lacan’ın psikanalizinde ise jouissance, bu sıradan anlamların çok ötesine gider ve insan arzusu, bilinçdışı ve öznellik gibi temel meselelerle ilişkilendirilir.
Lacan, jouissance’ı Freud’un libido kavramına dayandırarak geliştirir, ancak onu daha karmaşık bir düzene oturtur. Jouissance, basit bir haz ya da tatmin duygusundan ziyade, zevkin sınırlarını aşan, bazen acı ve rahatsızlıkla iç içe geçen bir deneyimdir. Bu nedenle, jouissance hem keyifli hem de yıkıcı bir boyut taşır; bireyin özne olarak kendi sınırlarını zorlayan, hatta tehdit eden bir yoğunluk içerir.
Lacan’da Jouissance’ın Temel Anlamları
Lacan’ın teorisinde jouissance, bireyin bilinçdışı arzularıyla ve toplumsal düzenle (simgesel düzen) ilişkisi üzerinden tanımlanır. Jouissance’ı anlamak için Lacan’ın üç temel düzenini (Hayali, Simgesel ve Gerçek) bilmek önemlidir:
- Hayali Düzen ve Jouissance: Hayali düzen, bireyin ayna evresinde kendi imgesini oluşturduğu ve narsisistik bir bütünlük arayışına girdiği alandır. Jouissance, bu bağlamda, bireyin kendi imgesiyle birleşme arzusundan kaynaklanan bir haz olarak ortaya çıkabilir. Ancak bu haz, her zaman eksik ve yanıltıcıdır, çünkü hayali düzen tam bir tatmini sağlayamaz.
- Simgesel Düzen ve Jouissance’ın Sınırlandırılması: Simgesel düzen, dil, kültür ve toplumsal kuralların alanıdır. Bu düzende jouissance, dilin ve toplumsal normların dayattığı kısıtlamalarla düzenlenir. Lacan’a göre, birey simgesel düzene girerek (örneğin, dil öğrenerek ve toplumsal kurallara uyum sağlayarak) jouissance’ın bir kısmını kaybeder. Bu kayıp, “kastrasyon” olarak adlandırılır ve bireyin tam bir tatmin (tam jouissance) elde etme olasılığını ortadan kaldırır. Simgesel düzen, jouissance’ı “uygun” kanallara yönlendirir, ancak tamamen ortadan kaldırmaz.
- Gerçek Düzen ve Jouissance’ın Aşırılığı: Gerçek, Lacan’ın sisteminde dilin ve simgesel düzenin ötesinde kalan, temsil edilemeyen alandır. Jouissance, Gerçek’le ilişkilendirildiğinde, kontrol edilemeyen, sınırları aşan ve genellikle rahatsız edici bir deneyim olarak ortaya çıkar. Bu bağlamda jouissance, bireyin hem arzuladığı hem de korktuğu bir şeydir; çünkü tam jouissance, öznenin kendi varlığını tehdit edebilir.
Jouissance Türleri
Lacan, jouissance kavramını farklı bağlamlarda çeşitli biçimlerde ele alır. Bunlardan bazıları şunlardır:
- Fallik Jouissance (Phallic Jouissance): Bu, simgesel düzene bağlı, cinsiyetlendirilmiş bir jouissance türüdür. Erkek öznellikle ilişkilendirilen fallik jouissance, dil ve toplumsal normlar aracılığıyla düzenlenir. Ancak bu jouissance her zaman eksiktir, çünkü simgesel düzen tam bir tatmini engeller. Lacan’a göre, fallik jouissance, öznenin “eksiklik” deneyimiyle bağlantılıdır.
- Öteki Jouissance (Jouissance of the Other): Özellikle Lacan’ın sonraki çalışmalarında ortaya çıkan bu kavram, kadın öznelliğiyle ilişkilendirilir. Öteki jouissance, simgesel düzenin ötesine geçen, mistik ya da tanımlanamaz bir haz olarak tasvir edilir. Lacan, bu tür jouissance’ın dilin sınırlarını aştığını ve Gerçek’le daha doğrudan bağlantılı olduğunu öne sürer. Ancak bu, yalnızca kadınlara özgü bir deneyim olarak değil, simgesel düzenin ötesine geçen bir olasılık olarak anlaşılmalıdır.
- Acı ve Jouissance: Jouissance, yalnızca zevkle değil, aynı zamanda acıyla da ilişkilidir. Lacan’a göre, jouissance’ın aşırı doğası, bireyi kendi sınırlarının ötesine iter ve bu süreçte hem haz hem de rahatsızlık yaratabilir. Örneğin, sadomazoşist deneyimler, jouissance’ın bu ikili doğasını açıkça ortaya koyar.
Jouissance ve Arzu
Lacan’ın teorisinde jouissance, arzuyla yakından bağlantılıdır, ancak arzu jouissance’tan farklıdır. Arzu, eksiklik üzerine kuruludur; birey, “objet petit a” (küçük a nesnesi) olarak adlandırılan, asla tam olarak elde edilemeyen bir nesneyi arzular. Jouissance ise bu eksikliğin ötesine geçmeye çalışan, ancak genellikle başarısız olan bir çabadır. Arzu, simgesel düzenin içinde işlerken, jouissance Gerçek’le bağlantılıdır ve bu nedenle tam anlamıyla elde edilmesi imkânsızdır.
Jouissance’ın Kültürel ve Toplumsal Bağlamı
Jouissance, yalnızca bireysel bir deneyim olarak değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel bağlamda da önemlidir. Örneğin, kapitalist toplumlarda jouissance, tüketim kültürüyle ilişkilendirilebilir. Reklamlar ve tüketim nesneleri, bireye tam bir tatmin vaat eder, ancak bu vaat her zaman eksik kalır. Lacan, kapitalist söylemin jouissance’ı teşvik ettiğini, ancak aynı zamanda onu sürekli olarak ertelediğini belirtir.
Ayrıca, jouissance politik bağlamda da ele alınabilir. Örneğin, otoriter rejimlerde bireylerin jouissance’ı belirli ideolojik hedeflere yönlendirilebilir ya da bastırılabilir. Öte yandan, devrimci hareketler, jouissance’ın özgürleştirici potansiyelini açığa çıkarabilir, ancak bu aynı zamanda yıkıcı bir güç olarak da ortaya çıkabilir.
Jouissance ve Sanat
Sanat, jouissance’ın ifade edildiği önemli bir alandır. Lacan’a göre, sanat eserleri, simgesel düzenin sınırlarını zorlayarak Gerçek’le bağlantı kurar. Örneğin, bir tablo ya da edebi eser, izleyicide jouissance’ı tetikleyebilir, çünkü bu eserler dilin ötesine geçen bir deneyim sunar. Özellikle sürrealist sanat ya da modernist edebiyat, jouissance’ın bu boyutunu açıkça ortaya koyar.
Sonuç
Jouissance, Lacan’ın psikanalizinde merkezi bir kavramdır ve basit bir zevk ya da tatmin olgusunun çok ötesine uzanır. Hem bireysel hem de toplumsal düzeyde, jouissance, insan deneyiminin sınırlarını, arzularını ve eksikliklerini anlamak için güçlü bir araçtır.
Hem haz hem de acı, hem yaratıcı hem de yıkıcı bir potansiyel taşıyan jouissance, psikanalitik teorinin en karmaşık ve büyüleyici kavramlarından biridir. Lacan’ın jouissance’ı, bireyin kendi öznesiyle, toplumla ve Gerçek’le olan ilişkisini anlamak için derin bir kavrayış sunar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder