Korkunç, ateş püsküren bu yaratık, halkın her bir ferdi için bir kabus, bir tehdit olarak kabul edilirdi. Ancak bu ejderha, sıradan bir canavardan çok daha fazlasıydı; o, dağın kalbinde gizlenen bir sırrı taşıyor, simyanın en derin öğretilerini yansıtan bir semboldü.
Ejderha, iki yüzlülüğüyle ünlüydü. Kanatlı olduğunda, uçucu olan öfkeyi simgeliyor, anlık ve geçici olanı, kontrol edilemeyeni temsil ediyordu. Kanatsız olduğunda ise, sabit olan öfkeyi simgeliyordu; kalıcı ve değişmez olan, sabırlı ama tehditkar. Bu çiftlikte her iki öğe arasında, içsel bir dengenin kurulması gerektiğini bilen bir kişi vardı: Genç bir simyacı, Artemius.
Artemius, yıllarca sabırla bu dağa yolculuk yapmış, ejderhanın anlamını çözmeye çalışmıştı. Dağın zirvesine yaklaşan her adım, içindeki karanlık ve ışıkla yüzleşmesine neden olmuştu.
Her bir taş, her bir sisli sabah, kendi içindeki sabitlik ve uçuculuğun mücadelesini yansıtıyordu.
Bir gün, Artemius, mağaranın kapısına ulaşarak ejderhayı doğrudan karşısında gördü. Ancak bu, sadece fiziksel bir karşılaşma değildi. Ejderha, gözlerinden ateşler fışkırtarak ona seslendi: "Beni öldürmen gerekir, ancak, beni alt edebilmen için önce kendindeki dengeyi bulmalısın."
Artemius, korkusuzca ejderhanın bakışlarına daldı. Ejderhanın sabırlı, sabit halini, en derin karanlıklarını tanıyordu. Ama aynı zamanda, uçucu, geçici tarafıyla, anlık öfke ve kaosun simgesini de anlamıştı. İçsel dengeyi bulmadan, her iki öğenin de aşırıya gitmesi, onu yok edecekti.
Ve sonra, Artemius ejderhanın ateşini kendine çekti. Kükürt gibi sabırlı bir şekilde, içindeki uçucu düşünceleri yavaşça sabit hale getirmeye başladı. Her nefeste, bilinçdışının korkularından, kaygılarından arındı. Ejderha, uçucu ateşi püskürten son çığlığını attı, ancak Artemius sabırlı bir şekilde onun karşısında durdu.
Ejderha yavaşça kayboldu, sadece bir gölge olarak geriye kalırken, Artemius içindeki dengeyi bulmuştu.
Ve o an, Büyük Yapıt tamamlanmıştı. Artemius, sadece ejderhayı alt etmemiş, aynı zamanda kendindeki erdemsizlikleri yok etmişti. Hayatın kendisi gibi değişken ama dengede kalmaya çalışan bir varlık olarak varlığını sürdürmeye devam etti.
Artık dağda yalnız değildi; içsel huzuru bulmuş, ejderhanın simgelerini aşmıştı.
Huzur, bir zamanlar karanlık olan yerleri aydınlattı, ve Artemius, tıpkı ejderhanın öldüğü gibi, kendi korkularını alt etmişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder