Bir gün, mağarasına yaşlı bir bilge gelmiş. Bilge, elindeki ışıklı asayı yere vurmuş ve karanlığı dağıtmış. Derin şaşkınlıkla bakarken bilge ona şöyle demiş:
"Var olduğunu hissetmek istiyorsan düşünmeye başlamalısın. Doğayı anladığında özgürlüğün tadına varacaksın. Ama unutma, dil düşüncenin evi gibidir; o evi sağlam inşa etmelisin."
Derin, bilgeye nasıl özgür olabileceğini sormuş. Bilge gülümsemiş ve cevap vermiş:
"Kendi gerçekliğini yaratmalısın, çünkü başka bir evren seni beklemiyor. Seçimlerin kaderindir; seni kurtaracak başka kimse yok."
Bilgenin sözleri Derin’in zihninde yankılanmış. İlk kez mağarasının duvarlarını dikkatle incelemiş ve elleriyle karanlığa bir resim çizmeye başlamış. Bilge ona bakarak:
"Deneyim, ruhun en güçlü fırçasıdır. Kendi resmini çiz, kendi yolunu bul," demiş.
Derin, cesaretini toplamış ve bilgeye bir soru sormuş:
"Ya aklım zincirlenmişse? Özgürlük benim için sadece bir hayalse?"
Bilge bir kez daha gülümsemiş:
"Mağaranı terk et, ışığa doğru yola çık! Her sorunun bir cevabı vardır. Soru sormaktan korkma, çünkü asıl bilgelik sorgulamada yatar."
Böylece Derin, mağarasını terk etmiş ve aydınlık bir dünyaya adım atmış. Her adımda, bilgenin sözlerini düşünerek kendi gerçekliğini inşa etmiş. Artık ne karanlıktan ne de sorulardan korkuyormuş, çünkü onun ışığı içindeki merak ve cesaretmiş.
Ve böylece, Derin’in yolculuğu başlamış. Kendi resmini çizmeye devam ettiği bu dünyada, hep yeni sorular sormuş, yeni cevaplar bulmuş. Işığa giden yolu hiç bitmemiş.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım aydınlık sabahlara.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder