Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, büyük bir şehirde ihtişamlı bir saray yapılıyormuş. Sarayın her taşı, her tuğlası, özenle seçilip yontuluyormuş. Usta işçiler, uzak diyarların en kaliteli taşlarını getirip sarayın yapımında kullanıyorlarmış.
İşçilerden biri, günün birinde eline garip şekilli bir taş almış. Bu taş, ne kadar yontmaya çalışsa da hiçbir kalıba, hiç bir duvara uymuyormuş. Diğer işçiler de benzer şekilde, bu taşı ellerine aldıklarında bir türlü düzgün bir şekilde yontamıyor ve kenara bırakıyorlarmış. Onu düzgün bir şekle sokamayacağını, işe yaramadığını düşünen usta, bu taşı bir kenara atmış.
Taş, zamanla unutulmuş ve inşaat alanının bir köşesinde tozlanmaya başlamış.
Günler, haftalar, aylar geçmiş. Sarayın yapımı neredeyse tamamlanmış. Ancak bir gün, sıra kubbenin kapatılmasına geldiğinde, büyük bir problem ortaya çıkmış. Kubbenin tam ortasını kapatacak uygun şekil ve büyüklükte bir taş bulamıyorlarmış. Ustalar, ellerindeki tüm taşları denemişler ama hiçbiri tam olarak uymamış.
İnşaatın baş ustası, çaresizlik içinde etrafa bakınırken, kenarda tozlanmış, unutulmuş olan garip şekilli o taşı fark etmiş. Başka çareleri kalmadığı için, bu taşı bir denemeye karar vermişler. Taşı kubbenin ortasına yerleştirdiklerinde, mucizevi bir şekilde taş tam olarak yerine oturmuş ve kubbenin kapanmasını sağlamış. O güne kadar hiç kimsenin işine yaramayan bu taş, sonunda en önemli yeri tamamlamış.
Saray tamamlandığında, herkes bu taşın önemini anlamış. Herkesin değersiz gördüğü ve işe yaramaz sandığı bu taş, aslında en önemli görevi yerine getirmiş.
Böylece, hiçbir şeyin ve hiç kimsenin değersiz olmadığını, her şeyin ve herkesin bir gün kendi yerini bulacağını anlamışlar.
Bu masal da burada bitmiş, darısı dinleyenlerin başına...
1 yorum:
Kısa ve güzel bir kilittaş hikayesi. Kılıttaşlar sayesinde bir sürü kemerler kubbeler ve tonozlaŕ hala ayakta duruyor sevgili Nevit.
Yorum Gönder