Korkunun Ülkesi
Bir zamanlar, duyguların hüküm sürdüğü bir diyarda, insanlar sadece tek bir duyguyu yaşayabiliyordu.
Bu diyarın adı Korkunun Ülkesi idi. Burada herkes, korkuyu hayatının merkezine almıştı. Ancak bu korku, ne tamamen kötüydü ne de tamamen iyi.
Çünkü korku, aşk ve nefret, ihtiyaç ve uzak tutma arasında kararsızca dans eden bir köprü gibiydi.
Bu ülkede yaşayan genç bir kız vardı, adı Lila. Lila, korkunun bir yük olduğunu düşünse de aynı zamanda ona güvenli bir alan sunduğunu hissediyordu.
Korku sayesinde kimse kendini tehlikeye atmıyor, incinmiyor ama aynı zamanda heyecanı ve gerçek mutluluğu da tadamıyordu.
Bir gün Lila, neden korkunun bu kadar güçlü olduğunu anlamak için büyük bir yolculuğa çıkmaya karar verdi.
Yolculuğu sırasında Sevda Ormanı'na ulaştı. Bu orman, insanların en derin arzularını ve sevgilerini yansıtan ağaçlarla doluydu. Ama ne gariptir ki, ormandaki ağaçların dallarında siyah ve kırmızı dikenler vardı. Dikenli dallar, ona yaklaşmaya çalıştığında geri çekiliyor, ama uzaklaştığında da peşinden sürükleniyordu. Lila, bu çelişkili hareketlerin ardındaki hikâyeyi anlamak için ormandaki yaşlı bir bilgeye danıştı.
Bilge ona şunları söyledi:
"Bu dikenler, aşk ve nefretin kararsız bir dansıdır. İnsanlar, sevdiklerine ihtiyaç duyar ve yaklaşmak ister ama aynı zamanda onlardan uzaklaşmayı da ister. Çünkü sevgi, incinme ihtimalini getirir; nefret ise koruyucu bir zırh gibidir. Korku, bu ikisi arasında dans eden bir köprüdür. Seni hem korur hem de bir yere kadar yakınlaştırır."
Lila, yolculuğuna devam etti ve Nefret Dağı'na ulaştı. Bu dağ, kocaman ve sert görünmesine rağmen, zirvesine yaklaştıkça buz gibi bir yalnızlık yayıyordu. Lila burada, insanların neden nefretin içine saklandığını anladı: "Korku, nefreti bir sığınak gibi kullanır. İnsanlar, zarar görmemek için kendilerini nefrete hapseder. Ama bu da onları yalnızlığa iter."
Sonunda, Lila geri döndüğünde Korkunun Ülkesi'ne bir mesaj getirdi:
"Korku, sizi koruyabilir ama aynı zamanda hayatınızı kısıtlar. Aşk ve nefret arasında sıkışıp kalmak yerine, bu duyguları anlamayı ve kabullenmeyi öğrenmeliyiz. Ancak o zaman gerçek özgürlüğü ve dengeyi bulabiliriz."
Korkunun Ülkesi halkı, Lila'nın bu sözlerini duydu ve korkuyu hayatlarının merkezinden yavaşça çıkarmaya başladılar. Korku artık bir düşman değil, bir rehber oldu. Böylece, insanlar hem aşkın sıcaklığını hem de nefretin derslerini öğrenerek daha dolu bir hayat yaşamayı başardılar.
Ve bu hikaye, korkunun, aşk ve nefret arasındaki kararsız uzlaşmayı nasıl bir dengeye dönüştürdüğünü anlatarak sona erdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder