2024-06-30

Zincirlerden Dişlilere

Bir zamanlar, bir kasabanın hemen dışında küçük bir köy vardı. Bu köyde her biri kendine özgü yeteneklere sahip çeşitli zanaatkarlar yaşardı.

Bu köyün merkezinde büyük ve görkemli bir saat kulesi bulunuyordu. Ancak bir gün, bu saat kulesi bozuldu ve kasaba halkı zamanı takip edemez hale geldi.

Köyün en yetenekli zanaatkarlarından biri olan Usta Zahit, saati onarmak için görevlendirildi. Zahit, saat kulesinin içinde çalışırken, birbirine sıkıca bağlı zincirlerden oluşan karmaşık bir düzenek gördü.

Ancak, zincirler hem sıkışmış hem paslanmıştı. Zahit, zincirleri yağlayıp tamir etmeye çalıştı, ama ne kadar uğraşırsa uğraşsın, saat bir türlü çalışmıyordu.

Bir gün, Zahit'in çırağı Ali, Zahit'in saat kulesinde çalışırken yanına geldi. Ali, küçük ama parlak bir dişli setiyle oynuyordu.

Zahit'in aklına, Ali'nin elindeki dişlileri görünce bir fikir geldi. Ali'ye, "Neden bu küçük dişlilileri saat mekanizmasında kullanmıyoruz?" dedi.

Ali ve Zahit, saat kulesinin içinde saatlerce çalışarak eski zincirleri çıkarıp yerine dişlileri yerleştirdi. İlk başta, bu yeni düzenin işe yarayıp yaramayacağı konusunda şüpheleri vardı.

Ancak, düzeni tamamladıklarında saat mükemmel bir şekilde çalışmaya başladı.

Dişlililer, zincirlerden daha düzgün ve sessiz bir şekilde hareket ediyordu.

Köy halkı saat kulesinin yeniden çalıştığını görünce çok mutlu oldu. Zahit, köy meydanında toplanan kalabalığa dönüp, "Bazen özür hareket eden dişliler, bir birine kaynaklanmış zincirlerden daha iyi sonuç verir," dedi. Bu sözler, köyde bir bilgelik öğüdü olarak yıllarca hatırlanacaktı.

Bu masal, bize her zaman en katı ve geleneksel çözümlerin en iyi çözüm olmadığını, bazen basit ve esnek yaklaşımların daha iyi sonuçlar verebileceğini hatırlatır.

Zahit ve Ali'nin hikayesi, yenilikçi düşünmenin ve yeni çözümler denemenin değerini anlatır.

2024-06-29

İnsanın psikolojik açlıkları

İnsanın psikolojik açlıkları, temel duygusal ve zihinsel ihtiyaçlarıdır. Bu açlıklar, bireyin zihinsel ve duygusal sağlığını sürdürebilmesi için karşılanması gereken ihtiyaçlardır. İşte bazı temel psikolojik açlıklar:

1. Sevgi ve Bağlılık: İnsanlar sevildiklerini ve başkalarıyla anlamlı ilişkiler kurduklarını hissetmek isterler.

2. Güvenlik ve Güvence: Bireyler, fiziksel ve duygusal olarak güvende hissetmek isterler.

3. Anlam ve Amaç: İnsanlar, hayatlarında bir amaç ve anlam bulmak isterler. Bu, iş, hobi, inanç veya toplumsal katkılarla sağlanabilir.

4. Başarı ve Tanınma: İnsanlar, yaptıkları işlerde başarı elde etmek ve bu başarıları için tanınmak isterler.

5. Özerklik ve Kontrol: Bireyler, kendi hayatları üzerinde kontrol sahibi olmak ve bağımsızlıklarını sürdürmek isterler.

6. Kabul ve Onay: İnsanlar, toplum tarafından kabul edilmek ve onaylanmak isterler.

7. Eğlence ve Keyif: Bireyler, eğlenceli ve keyif verici aktivitelerle zihinsel ve duygusal olarak rahatlamak isterler.

8. Yeni Deneyimler ve Öğrenme: İnsanlar, yeni şeyler öğrenmek ve deneyimlemek için doğal bir istek duyarlar.

Bu psikolojik açlıklar, kişiden kişiye değişebilir ve zamanla değişiklik gösterebilir. Ancak genel olarak, bu ihtiyaçların karşılanması, bireylerin daha mutlu ve dengeli bir yaşam sürmelerine yardımcı olur.

Uyumsuz Taş

Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, büyük bir şehirde ihtişamlı bir saray yapılıyormuş. Sarayın her taşı, her tuğlası, özenle seçilip yontuluyormuş. Usta işçiler, uzak diyarların en kaliteli taşlarını getirip sarayın yapımında kullanıyorlarmış.

İşçilerden biri, günün birinde eline garip şekilli bir taş almış. Bu taş, ne kadar yontmaya çalışsa da hiçbir kalıba, hiç bir duvara uymuyormuş. Diğer işçiler de benzer şekilde, bu taşı ellerine aldıklarında bir türlü düzgün bir şekilde yontamıyor ve kenara bırakıyorlarmış. Onu düzgün bir şekle sokamayacağını, işe yaramadığını düşünen usta, bu taşı bir kenara atmış. 

Taş, zamanla unutulmuş ve inşaat alanının bir köşesinde tozlanmaya başlamış.

Günler, haftalar, aylar geçmiş. Sarayın yapımı neredeyse tamamlanmış. Ancak bir gün, sıra kubbenin kapatılmasına geldiğinde, büyük bir problem ortaya çıkmış. Kubbenin tam ortasını kapatacak uygun şekil ve büyüklükte bir taş bulamıyorlarmış. Ustalar, ellerindeki tüm taşları denemişler ama hiçbiri tam olarak uymamış.

İnşaatın baş ustası, çaresizlik içinde etrafa bakınırken, kenarda tozlanmış,  unutulmuş olan garip şekilli o taşı fark etmiş. Başka çareleri kalmadığı için, bu taşı bir denemeye karar vermişler. Taşı kubbenin ortasına yerleştirdiklerinde, mucizevi bir şekilde taş tam olarak yerine oturmuş ve kubbenin kapanmasını sağlamış. O güne kadar hiç kimsenin işine yaramayan bu taş, sonunda en önemli yeri tamamlamış.

Saray tamamlandığında, herkes bu taşın önemini anlamış. Herkesin değersiz gördüğü ve işe yaramaz sandığı bu taş, aslında en önemli görevi yerine getirmiş. 

Böylece, hiçbir şeyin ve hiç kimsenin değersiz olmadığını, her şeyin ve herkesin bir gün kendi yerini bulacağını anlamışlar.

Bu masal da burada bitmiş, darısı dinleyenlerin başına...

2024-06-28

Scatology nedir?

Scatology, genellikle dışkı ve dışkılama ile ilgili çalışmaları veya konuşmaları ifade eden bir terimdir. Bu terim iki farklı bağlamda kullanılabilir:

1. Tıbbi ve Bilimsel Bağlam: Bu bağlamda scatology, dışkının incelenmesini içerir. Tıp ve biyoloji alanlarında, dışkı örnekleri çeşitli hastalıkların teşhisi için analiz edilir. Gastroenteroloji gibi tıp dallarında yaygın olarak kullanılır.

2. Edebi ve Kültürel Bağlam: Scatology, edebi veya kültürel eserlerde dışkı ve dışkılama ile ilgili mizah, hiciv veya vulger içerikleri ifade edebilir. Özellikle bazı edebi eserlerde, mizah veya eleştiri amacıyla bu tür konular işlenir.

Her iki bağlamda da scatology, dışkı ile ilgili konuları araştırmak veya tartışmakla ilgilidir.

2024-06-27

Anadolu Demiryolu Manisi

Anadolu Demiryolu Manisi, kaynak Cönk 

Kadında bakmam yaşa 
Gir de koynumda yaşa 
Sevda uçar başında 
Kadıköy Haydarpaşa 

Elinde bir al bayrak 
Ağaçlar açtı yaprak 
Sevda habersiz olmaz 
Değil mi Kızıltoprak 

Yanbolu İnebolu 
Sende yalan dopdolu 
Sevda pazarı kurmuş 
Her gece Feneryolu 

Tutmuş bir hatun ebe 
Dokuz aylık bir gebe 
Sivrisinek yuvası 
Erenköy’le Görenbe

İple çeker bayramı 
Terk et gönülden gamı 
Yâre çile-gah olmuş 
Suadiyye Hamamı 

Sevda hem tatlı acı 
Vuslat imiş ilacı 
Yaralı kalbim için 
Şifa yeri Bostancı 

Gönülde bir yara var 
Yaraya merhem arar 
Bütün letafetiyle 
Maltepe yara sarar 

Yanakları pek de al 
Dudakları ne de bal 
Sevgimi sende buldum 
Öyle değil mi Kartal 

Maçin’de biz ne şendik 
Her yerini beğendik 
Hiç de nazirin olmaz 
Senin eline Pendik

Başta sevda dumanlı 
Berbat eder insanı 
Ruha neşe saçıyor 
İşte Caddebostanlı 

Elinde koca kamış 
Sımsıkı yakalamış 
Gurubuna doyulmaz 
Sevdalıya Kalamış 

Oturalım odada 
Gezinelim sofada 
Tarihimiz yazalım 
Sevişelim Moda’da 

Bir yar sevdim bilgili 
Sarhoş değil içkili 
Alış veriş menzili 
Yoğurduyla Kandilli


Cönk nedir?

Cönk, Osmanlı döneminde halk şairlerinin, aşıkların ve ozanların şiirlerini, manilerini, destanlarını ve diğer edebi eserlerini yazdıkları el yazması defterlere verilen isimdir. Cönkler genellikle el yazması olup deri veya bez kapaklarla korunurdu. Halk edebiyatının önemli bir kaynağı olan cönkler, o dönemin kültürel, sosyal ve tarihi özelliklerini yansıtan değerli belgelerdir.

Kaynak:

Rumeli Yakası Manisi

Rumeli yakası Manisi 

Alırız her ay maaş
Oluruz her gün tıraş 
Sana pek acıyorum 
Öksüz kaldın Kabataş 

Bahçeye diktim haşhaş 
Niçin eylersin telaş 
Selâmımı kabul et 
Ortaköy’le Beşiktaş 

Mangalını hiç eşme 
Güzellere ilişme 
Kömür depolar ile 
Kirlendi Kuruçeşme 

Sanki nurdan bileği 
Çekiyorum çileyi 
Tadına hiç söz olmaz 
Arnavutköy çileği 

Sevgilim bir kelebek 
Güya kanatsız melek 
Zevk içinde yüzüyor 
Sefalıdır şen Bebek 

Bir yar sevdim haşarı 
Çıkamam hiç dışarı 
Ne kadar ruh fezadır 
O Rumeli Hisarı 

Boyacıköy Emirgan 
İkisi de şaduman 
Birleşince oldular 
Uluköy’le kâmurân 

Gitme artık öteye 
Beriye gel beriye 
Sana canım fedadır 
Bilirsin ya İstinye 

Bademli kurabiye 
Üç beş tane de sen ye 
Oteliyle şan verir 
Yeniköy’le Tarabya 

Seni sevmiş ezeli 
Titriyor işte beli 
Havası pek de serttir 
Kireçburnu Kefeli 

Açıldı bak pencere 
Kaynıyorken tencere 
Piyasana doyulmaz 
Değil mi Büyükdere 

Gözüne gözlük takar 
Güzellere yan bakar 
Hiç de sevdasız olmaz 
Sarıyer’de sarı yar 

Yirmi sekiz imiş yaşı 
Aldırmış almış kaşı 
Yeni Mahalle’ye ise 
Diyorlar Pazarbaşı 

Tatlıdır bal kabağı 
Hemen doldur çanağı 
Boğazın karşısında 
Urumeli Kavağı 

Sevdasını okurum 
Su isterim bir yudum 
Cana canlar katıyor 
Plajıyla Altınkum
...

Müzik 🎵🎶 şeklinde dinlemek için link: ⛓️‍💥🖱
https://suno.com/song/6850959f-61cd-4e3d-a52f-56829ea4c6e6 Tıkladıktan sonra ▶️ tuşuna basın lütfen. 

Cönk nedir?

Cönk, Osmanlı döneminde halk şairlerinin, aşıkların ve ozanların şiirlerini, manilerini, destanlarını ve diğer edebi eserlerini yazdıkları el yazması defterlere verilen isimdir. Cönkler genellikle el yazması olup deri veya bez kapaklarla korunurdu. Halk edebiyatının önemli bir kaynağı olan cönkler, o dönemin kültürel, sosyal ve tarihi özelliklerini yansıtan değerli belgelerdir.

Kaynak:

Transaksiyonel Analiz (TA) ve Oyun Teorisi, Farklar ve Benzerlikler nelerdir?

Transaksiyonel analiz'deki dört durum:
  • Ben OK' değilim, Sen OK'sin 
  • Ben OK Değilim, sen OK Değilsin
  • Ben OK'im, Sen OK Değilsin
  • Ben OK'im, Sen OK'sin
ile oyun kuramında geçen
  • Kaybet- Kazan
  • Kaybet-Kaybet 
  • Kazan- Kaybet
  • Kazan- Kazan
Arasındaki farklar ve benzerlikler nedir? 

Transaksiyonel Analiz (TA) ve Oyun Teorisi, hem kişisel ilişkilerde hem de karar verme süreçlerinde farklı bakış açıları sunan iki ayrı disiplindir. Her iki yaklaşım da insanların etkileşimlerini ve ilişkilerini anlamaya yardımcı olur. Ancak, odaklandıkları konular ve kullandıkları terminoloji farklıdır.

Transaksiyonel Analiz (TA)

Transaksiyonel Analiz, bireylerin kendileri ve diğerleri hakkındaki temel algılarını dört durumla ifade eder:
1. Ben OK değilim, Sen OK'sin: Birey kendini yetersiz veya değersiz hissederken, diğerlerini daha iyi veya değerli görür.
2. Ben OK değilim, Sen OK değilsin: Birey hem kendisini hem de diğerlerini yetersiz veya değersiz olarak görür.
3. Ben OK'im, Sen OK değilsin: Birey kendisini yeterli ve değerli görürken, diğerlerini yetersiz veya değersiz görür.
4. Ben OK'im, Sen OK'sin: Birey hem kendisini hem de diğerlerini yeterli ve değerli olarak görür.

Bu dört durum, bireylerin kendileri ve başkalarıyla olan etkileşimlerini ve bu etkileşimlerdeki temel tutumlarını tanımlar.

Oyun Teorisi

Oyun Teorisi, bireylerin veya grupların çıkarlarına dayalı olarak nasıl kararlar aldığını inceler ve dört temel sonuçtan bahseder:
1. Kaybet-Kazan: Bir taraf kaybederken, diğer taraf kazanır.
2. Kaybet-Kaybet: Her iki taraf da kaybeder.
3. Kazan-Kaybet: Bir taraf kazanırken, diğer taraf kaybeder.
4. Kazan-Kazan: Her iki taraf da kazanır.

Oyun Teorisi, özellikle rekabetçi ve işbirlikçi senaryolarda, bireylerin veya grupların stratejik kararlarını anlamak için kullanılır.

Benzerlikler

1. İkili İlişkiler: Her iki model de iki taraf arasındaki ilişkileri analiz eder. TA'da bu, bireyin kendisi ve başkası arasındaki ilişkidir; Oyun Teorisi'nde ise genellikle iki oyuncu veya taraf arasındaki ilişkidir.
2. Sonuç Odaklılık: Her iki yaklaşım da bireylerin tutumlarının veya kararlarının sonuçlarına odaklanır. TA'da bu, kişinin kendisi ve başkası hakkındaki algılarının sonuçlarıdır; Oyun Teorisi'nde ise kararların sonucunda ortaya çıkan kazanç veya kayıplardır.

Farklılıklar

1. Odak Noktası: TA, psikolojik ve duygusal algılara odaklanırken, Oyun Teorisi daha çok rasyonel karar alma ve stratejik davranışlar üzerinedir.
2. Sonuçların Doğası: TA'daki sonuçlar, bireylerin kendileri ve diğerleri hakkındaki duygusal ve algısal tutumlarıdır. Oyun Teorisi'ndeki sonuçlar ise genellikle maddi veya somut kazanç ve kayıplarla ilgilidir.
3. Kapsam: TA bireysel düzeyde ilişkiler ve psikolojik durumlar üzerine odaklanırken, Oyun Teorisi daha geniş bir yelpazede, ekonomik, sosyal ve politik karar alma süreçlerini kapsar.

Bu iki yaklaşım, farklı perspektifler sunmalarına rağmen, bireylerin ve grupların etkileşimlerini anlamada ve analiz etmede birbirini tamamlayıcı olabilir.
 

Transaksiyonel Analiz nedir?

Transaksiyonel analiz, sosyal etkileşimlerin (veya "transaksiyonların") analiz edilerek iletişimde bulunan kişinin ego durumunun (ebeveyn, çocuk veya yetişkin) belirlenmesi ve davranışların anlaşılması temeline dayanan bir psikoanalitik teori ve terapi yöntemidir. Bu yöntemde, iletişimde bulunan kişiye duygusal problemleri çözmek için ego durumunu değiştirmesi öğretilir. Bu yöntem, bilinçaltındaki fikirlerin farkındalığını artırmaya odaklanan Freudyen psikoanalizden farklıdır. Eric Berne, transaksiyonel analiz kavramını ve paradigmasını 1950'lerin sonlarında geliştirmiştir.

Berne, transaksiyonel analizi fenomenolojik bir yaklaşım olarak sunmuş ve Freud'un felsefi yapısını gözlemlenebilir verilerle desteklemiştir. Teorisi, Wilder Penfield ve René Spitz gibi bilim insanlarının çalışmalarına ve Paul Federn, Edoardo Weiss ve Erik Erikson gibi neo-psikoanalitik düşünürlerin fikirlerine dayanmaktadır. Berne, teorisini psikodinamik geleneklerin karşısına koymuş ve gelecekteki psikodinamik geleneklerin bir parçası haline getirmiştir.

Berne'nin teorisi, Freud'un fikirlerine dayanmasına rağmen belirgin farklılıklar içerir. Freudiyen terapistler, danışanların kişiliklerine odaklanırken, Berne, danışanların sosyal transaksiyonlarını analiz ederek içgörünün daha iyi keşfedilebileceğini savunmuştur. Berne, kişilerarası ilişkileri bireylerin ego durumlarına göre haritalamış ve bu ilişkileri incelemiştir. Bu etkileşimlere "transaksiyonlar" adını vermiş ve günlük yaşamda tekrar eden transaksiyonlar desenlerine "oyunlar" demiştir.

Transaksiyonel analizin kökenleri, Berne'nin sezgi üzerine yazdığı altı makalesinin ilk beşine dayanır. Berne, bu yazılarda Freudyen bilinçdışı kavramlarına meydan okumuştur. 1956'da San Francisco Psikoanalitik Enstitüsü'ne tam yetkili psikanalist olarak kabul edilmemesi üzerine psikanalizi bırakmış ve aynı yıl iki önemli makale yazmıştır. 1958'de yayınlanan "Transaksiyonel Analiz: Yeni ve Etkili Bir Grup Terapisi Yöntemi" adlı makalesiyle transaksiyonel analiz, psikoterapötik literatüre kalıcı olarak girmiştir.

Berne'nin teorileri, 1960'ların başında teknik ve popüler yayınlarda yer almış ve ilk kitabı "Transactional Analysis in Psychotherapy" (1961) yayımlanmıştır. 1964'te Uluslararası Transaksiyonel Analiz Derneği (ITAA) kurulmuştur. TA'nın ABD'deki popülaritesi 1970'lerde azalmış olsa da, birçok terapist onun fikirlerini uygulamaya devam etmiştir.

Transaksiyonel analiz, Freud'un insan psikolojisi kavramlarını revize ederek ego durumlarını (Ebeveyn, Yetişkin, Çocuk) tanımlamıştır. Berne, sağlıksız çocukluk deneyimlerinin ego durumlarında patolojik takılmalara yol açabileceğini belirtmiştir. Transaksiyonel analiz, bireylerin etkileşimlerini inceleyerek duygusal problemleri çözmeyi amaçlamaktadır.

TA, bireylerin psikolojik yapısını ve davranışlarını açıklayan bir kişilik teorisidir. Berne'nin geliştirdiği dört yaşam pozisyonu ("Ben iyiyim, sen iyisin" en sağlıklı pozisyondur) ve ego durumları modeli (Ebeveyn, Yetişkin, Çocuk) bu teorinin temelini oluşturur. TA, aynı zamanda çocuk gelişimini açıklayan bir teoridir ve çocuklukta oluşturulan yaşam senaryolarının yetişkinlikte tekrarlandığını savunur.

TA'nın amacı, bireylerin çocukluk senaryolarından kurtularak özerklik, spontaneite, yakınlık ve problem çözme yetilerini geliştirmektir. Bu teorik yapı, bireylerin psikoterapi sürecinde kendilerini daha iyi anlamalarına ve duygusal zorluklarını aşmalarına yardımcı olur.
 

2024-06-26

Yolcuları Geriye Bakan Otobüs

Bir zamanlar, tüm sakinlerinin yüzleri geçmişe dönük olarak yaşadığı bir kasaba vardı.

Bu kasabada zaman, ileriye doğru yürürken, herkes şimdi içinde bulunurken sürekli arkalarına bakmak zorundaydılar.

Kasabanın merkezinde, her gün yolcularla dolup taşan bir otobüs durağı bulunuyordu. Ancak bu otobüs, diğerlerinden farklıydı: Şoförü de dahil olmak üzere, tüm yolcular arka tarafa bakarak oturmak zorundaydılar.

Bir gün, genç bir kız olan Elif, bu otobüse bindi. Elif, kasabadaki diğer insanlardan farklıydı. Geçmişi hatırlasa da, geleceğe dair umut dolu hayalleri vardı. Otobüse bindiğinde, herkes gibi o da arkasına bakarak oturdu. Otobüs hareket ettiğinde, yolcular pencerelerden sadece geride bıraktıkları manzaraları görebiliyorlardı.

Geçmişte yaşadıkları anıları, hataları, üzüntüleri ve başarıları izlemek zorundaydılar. Otobüs, ileriye doğru ilerlerken, yolcular geçmişlerini izliyor, kimi zaman hüzünleniyor, kimi zaman gülümsüyorlardı.

Şimdiye, bulundukları yere bakmıyor,  ileriyi görmüyorlardı.

Elif, bir süre sonra bu durumdan rahatsız olmaya başladı. Şimdiyi ve Geleceği görememek, onu huzursuz ediyordu. İçindeki merak, onu harekete geçirdi. Elif, otobüsün şoförüyle konuşmak için yerinden kalktı. Şoför de aynı şekilde arkasını dönerek oturmuş ve sadece aynadan yolu izliyordu. Elif, cesaretini toplayarak şoföre sordu:

"Neden hepimiz arkamıza bakarak gidiyoruz? Geleceği görmek istemiyor musunuz?"

Şoför, Elif'e dönüp tebessüm etti. "Bu, kasabamızın kuralı," dedi. "Geçmişimizi görmeden, geleceğe adım atmak zor olur. Ama bu yolculukta, sadece geçmişe bakarak değil, ondan ders alarak ilerliyoruz."

Elif, bu sözleri düşündü ve yerine geri döndü.

Otobüs yolculuğuna devam ederken, Elif geçmişine dair yeni bir bakış açısı kazandı. Her anının, her hatanın, her başarının onu bugünlere getirdiğini fark etti.

Elif söyle düşündü: Eğer geçmiş doğru şekilde anlaşılır ve ders aldıktan sonra rafa kaldırılırsa, kafası da sürekli geçmiş ile meşgul olmayacaktı. Geçmişine saygı duyarak, geleceğine daha umutla bakabileceğini anladı.

Böylece Elif yaşam ve yaratıcılık için özgür hissederek, şimdi ve gerçeklikle iyi geçinmeye başlayacaktı.

O zaman Elif, koltukları öne bakan bir otobüse binebilir. Özgür seçimler yapabilir, nereye gittiğini görebilir ve istemedi­ği bir yola doğru gitmektense, gitmek istediği yola ilişkin karar­ları verebilirdi.

Otobüs sonunda durağa ulaştığında, Elif otobüsten indi ve başını dik tutarak ileriye doğru yürümeye başladı. Artık geçmişin ona engel değil, bir rehber olduğunu biliyordu. Geleceğe umutla bakarken, geçmişinden güç alarak adımlarını attı.

Böylece, kasabanın yüzü geçmişe dönük olan genç kızı, artık geleceğe umutla bakan bir yolcu olmuştu. 

Bu masal da, insanların hayat yolculuğunda geçmişten ders alarak geleceğe umutla bakmalarını sembolize etmekteydi.

Yahudi geleneğinde Bar Mitzvah nedir?

Bar Mitzvah, Yahudi geleneğinde, bir erkek çocuğun dini erginliğe ulaştığını simgeleyen törendir. Bu tören genellikle çocuğun 13. yaş gününde gerçekleştirilir. Bar mitzvah olan çocuk, artık dini yükümlülüklerini yerine getirebilecek olgunluğa ulaştığını gösterir ve topluluğun tam bir üyesi olarak kabul edilir.

Tören genellikle sinagogda yapılır ve çocuk, Tevrat'tan bir bölüm okuyarak ya da dua ederek yetkinliğini gösterir. Ardından, genellikle aile ve arkadaşlarla kutlama yapılır. Kız çocukları için ise bu tören "Bat mitzvah" olarak adlandırılır ve genellikle 12 yaşında gerçekleştirilir.

Bir çocuk Bar Mitzvah'a hazırlanırken genellikle aşağıdaki adımları takip eder:

1. Eğitim: Bar Mitzvah öncesinde, çocuk genellikle bir yıl boyunca özel dersler alır. Bu derslerde İbranice okuma, Tevrat ve Haftarah bölümleri hakkında bilgi edinme, dualar ve törenin anlamı üzerinde çalışılır.

2. Tevrat Okuması: Çocuk, Bar Mitzvah gününde Tevrat'tan belirli bir bölümü okuyacaksa, bu bölümü okumayı ve doğru telaffuz etmeyi öğrenir. Ayrıca Haftarah bölümünü de okuması gerekebilir.

3. Dini Bilgi: Çocuk, Yahudi dini ve gelenekleri hakkında daha derin bir bilgi edinir. Bu, dini bayramlar, kurallar ve Yahudi tarihini içerebilir.

4. Hazırlık Törenleri: Bazı topluluklarda, çocuk Bar Mitzvah öncesinde sinagogda küçük deneme törenlerine katılabilir. Bu, çocuğun tören gününde daha rahat hissetmesini sağlar.

5. Aile ve Topluluk Katılımı: Aileler genellikle çocuklarını bu süreçte destekler. Topluluk üyeleri de çocukla birlikte dua eder ve onu cesaretlendirir.

6. Kişisel Hazırlık: Çocuk, Bar Mitzvah töreninde söyleyeceği konuşmayı hazırlar. Bu konuşma genellikle törenin anlamı, ailesine ve öğretmenlerine teşekkür, ve topluma olan bağlılığını içerir.

7. Kutlama Organizasyonu: Bar Mitzvah, dini törenin yanı sıra sosyal bir kutlama da içerir. Aileler genellikle tören sonrasında bir kutlama yemeği veya parti düzenler.

Bu süreç, çocuğun dini sorumlulukları üstlenmeye hazırlandığını ve toplulukta aktif bir rol almaya başladığını simgeler.

Müzikte SCAT

Müzikte "SCAT", bir vokal tekniğini ifade eder. Bu teknikte, şarkıcı anlamsız heceler, kelimeler veya sesler kullanarak doğaçlama yapar. Scat, özellikle caz müziğinde sıkça kullanılır ve şarkıcıya enstrüman gibi davranarak melodik ve ritmik varyasyonlar yaratma fırsatı verir. Bu teknik, sözlerin yerine ritmik ve melodik ifadelerin ön planda olduğu bir performans sunar. Scat'in ünlü temsilcileri arasında Louis Armstrong ve Ella Fitzgerald bulunur.

Scat Şarkıcılığı

SCAT Kelime kökeni Scatter'dır.  SCAT, tanınabilir sözlerin var olduğu vokalezeden farklıdır.  

Özellikleri

Yapı ve Hecelerin Seçimi:
Scat şarkıcılığı doğaçlama olmasına rağmen, melodik hatlar genellikle ölçek ve arpej parçalarından, belirli kalıplardan ve rifflerden türetilir. Ella Fitzgerald’ın “How High the Moon” performansları, belirli bir tempo ile başlar, bir koro ile devam eder ve scat doğaçlaması ile sona erer. Hecelerin seçimi, performansın tonunu, artikülasyonunu ve rezonansını etkiler. Örneğin, Betty Carter yumuşak sesler kullanırken, Sarah Vaughan daha çok sürtünmeli ve patlayıcı sesler tercih ederdi.

Mizah ve Alıntılar:
Mizah, scat şarkıcılığının önemli bir unsurudur. Örneğin, Cab Calloway’in mizahi scat performansları ünlüdür. Ella Fitzgerald, “How High the Moon” performansında birçok popüler şarkıdan alıntılar yapmıştır.

Tarihçe

Scat şarkıcılığının kökeni birçok kültüre dayanmaktadır. Louis Armstrong’un 1926 tarihli “Heebie Jeebies” kaydı, modern scat şarkıcılığının ilk örneklerinden biri olarak kabul edilir. Ancak, daha erken dönemlerde de örnekler mevcuttur. Örneğin, Al Jolson’un 1911 tarihli kaydı "That Haunting Melody" ve Gene Greene’in 1917’deki kaydı “From Here to Shanghai” bunlar arasındadır.

Heebie Jeebies:
Louis Armstrong’un “Heebie Jeebies” performansı, scat şarkıcılığının popülerleşmesini sağlamıştır. Armstrong’un notaları düşürüp doğaçlama yapması sonucu ortaya çıkan bu kayıt, büyük bir başarı elde etmiştir.

Yaygınlaşma:
Armstrong’un başarısından sonra birçok popüler şarkıda scat kullanılmıştır. Duke Ellington, The Boswell Sisters ve Bing Crosby gibi isimler scat şarkıcılığını yaygınlaştırmıştır. 1930’larda Ella Fitzgerald, scat şarkıcılığını zirveye taşımıştır.

Sonraki Gelişmeler

Bop döneminde (1940'lar), scat şarkıcılığı daha da karmaşık bir hal almıştır. Eddie Jefferson, Betty Carter, Anita O'Day, Sarah Vaughan gibi isimler bu dönemde scat şarkıcılığında öne çıkmıştır. 1960’larda Ward Swingle, scat şarkıcılığını Bach’ın eserlerine uygulamış ve The Swingle Singers grubunu kurmuştur. 1990’larda Scatman John, scat şarkıcılığını pop ve elektronik müzikle birleştirerek dünya çapında başarı elde etmiştir.

Hip Hop'ta Kullanımı

Birçok hip hop sanatçısı, rap ritimlerini oluşturmak için scat şarkıcılığını kullanır. Örneğin, Souls of Mischief grubu üyeleri ritimlerini scat yaparak oluşturduklarını belirtmişlerdir.

Tarihsel Teoriler

Bazı yazarlar, scat şarkıcılığının Afrika müzik geleneklerinden türediğini öne sürer. Afrika müziğinde, insan sesi ve enstrümanlar arasında belirgin bir benzerlik vardır ve bu gelenek scat şarkıcılığına ilham vermiş olabilir.

Eleştirel Değerlendirme

Scat şarkıcılığı, caz vokalistlerine enstrümantal caz sanatçıları gibi doğaçlama yapma imkânı sağlar. Bu tür doğaçlama, müziği kelimelerin sınırlamalarından kurtararak saf duyguları ifade etmeye olanak tanır. Ancak, bazı caz meraklıları arasında bile scat şarkıcılığı her zaman kabul görmemiştir. Leonard Feather gibi bazı eleştirmenler, scat şarkıcılığının yasaklanması gerektiğini bile söylemiştir.

Kaynaklar

Bu metin, Wikipedia'nın "Scat singing" başlıklı makalesinden alınarak sadeleştirilmiştir. Orijinal içerik Creative Commons BY-SA 4.0 lisansı altında mevcuttur.

Örnekler:


 

Anadolu Yakası Sahili Manisi

Anadolu yakası hakkında anonim bir mani, kaynağı cönk. 👇👇👇

Denize ağ atacak 
Kalbe yara açacak 
Birbirinden ayrılmaz 
Harem ile Salacak 

Paçaları pek de dar 
Kendine hep eş arar 
Seni bilenler bilir 
Neşe saçan Üsküdar 

Gel yanıma be çocuk 
Mini mini yavrucuk 
Güzellerin yuvası 
Ne güzeldir Kuzguncuk 

Sana söyleyim bir şey 
Dinler misin hep ya hey 
Safalıdır doğrusu 
O güzelim Beyler Bey 

Konsoluyla aynası 
Bohçasında var fesi 
Ne kadar da meşhurdur 
Çengelköy’ün ayvası 

Gelinin kaynanası 
Damadın bey babası
Hastalara şifadır
Vaniköy’ün havası 

Eli keten mendilli 
Diğer eli zenbilli 
Boğaz’ın incisidir 
O güzelim Kandilli

Kuşlara serptim darı 
Kırmızıdır şalvarı 
Göksu’suyla ne şendir 
Anadoluhisarı

Rüzgâr güller savurdu
O kız ikiz doğurdu
Pek de leziz olurmuş
Kanlıca’nın yoğurdu

Güzellerin edâsı
Çekilmezmiş cefâsı
Kalbe ferah veriyor
Çubuklu’nun sefâsı

Elinde şık bohçası
Cebinde var akçesi
Sevda rüyası imiş
Sakin Paşa Bahçesi

Mimbiklerin salçası
Pek de latif kalçası
Gayet nefis olurmuş
Beykoz’un paçası

Al al olmuş yanağı
Boyalıdır dudağı
Ne karmaşık yer imiş
Anadolu Kavağı


Cönk nedir?

Cönk, Osmanlı döneminde halk şairlerinin, aşıkların ve ozanların şiirlerini, manilerini, destanlarını ve diğer edebi eserlerini yazdıkları el yazması defterlere verilen isimdir. Cönkler genellikle el yazması olup deri veya bez kapaklarla korunurdu. Halk edebiyatının önemli bir kaynağı olan cönkler, o dönemin kültürel, sosyal ve tarihi özelliklerini yansıtan değerli belgelerdir.

Kaynak:

2024-06-24

Ali'nin Kurabiyesi

Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, dağların ardında küçük bir köyde yaşayan bir aile varmış. Bu ailede dört çocuk ve bir anne yaşarmış. Çocuklar her gün neşe içinde oyun oynar, anneleri de onlara sevgiyle yemekler hazırlar, hikayeler anlatırmış.

Bir gün, anneleri çok özel bir tatlı yapmış. Bu tatlı, köyün en meşhur tatlısı olan "bal kabaklı kurabiye"miş. Anneleri, kurabiyeleri fırından çıkarıp soğumaları için pencere kenarına koymuş ve çocuklarına, "Kurabiyeler soğuyana kadar oyun oynayın, sonra hep birlikte yiyeceğiz," demiş.

Çocuklar hemen dışarı koşup oyun oynamaya başlamışlar. Kurabiyelerin kokusu tüm evi sarmış ve çocuklar heyecanla kurabiyeleri beklemeye başlamış. Sonunda anneleri onları sofraya çağırmış ve herkes sırayla bir kurabiye almış. Ancak en küçük kardeş, Ali, en sona kalmış. 

Ali, baktığında, sadece bir kurabiyenin kaldığını ve bu kurabiyenin de bir parçasının kırılmış olduğunu görmüş. Ali'nin yüzü düşmüş, gözleri dolmuş ve hüngür hüngür ağlamaya başlamış.

Annesi, "Ali, bak bu kurabiye de diğerleri gibi çok lezzetli, hem sadece küçük bir parçası kırılmış," demiş ama Ali, öfkeyle kurabiyeyi yere fırlatmış ve "Kurabiyemin her yeri kırılmış!" diyerek ağlamaya başlamış.

Annesi Ali'nin yanına oturmuş ve onu kucağına almış. "Ali, bazen hayatta her şey istediğimiz gibi mükemmel olmaz," demiş. "Ama bu, o şeyin değersiz olduğu anlamına gelmez. Kırık da olsa, bu kurabiye hala çok lezzetli. Önemli olan, onu paylaşmak ve birlikte yemek."

Ali, annesinin sözlerini dinlemiş ve biraz sakinleşmiş. Annesi, yere düşen kurabiyeyi almış ve nazikçe temizlemiş. "Bak, şimdi bu kurabiyeyi birlikte yiyeceğiz," demiş ve Ali'ye bir ısırık vermiş. Ali kurabiyenin tadına baktığında yüzü aydınlanmış ve hepsini yemiş. Kurabiye gerçekten de çok lezzetliymiş.

O günden sonra, Ali kırık, eksik bir şey gördüğünde hemen üzülmemeyi ve onun değerini anlamayı öğrenmiş. 

Ailesiyle birlikte geçirdiği zamanın ve paylaştıkları anların en önemli şeyler olduğunu fark etmiş.

Gökyüzü karanlığa bürünürken, köydeki küçük evden kahkahalar ve mutluluk sesleri yükselmeye devam etmiş. Ve Ali, her olayda, bazı kusurlar olsa bile, mutluluğu bulmayı öğrenmiş.

Gökten üç elma düşmüş: biri bu masalı anlatana, biri dinleyene, biri de tüm çocukların mutluluğuna...

2024-06-22

Altı arşınlık insandan insana iyi karşılık ne demektir?

Altı arşınlık insandan insana iyi karşılık ne demektir?

"Altı arşınlık insandan insana iyi karşılık" atasözü, insanların birbirine karşı saygılı ve anlayışlı davranması gerektiğini öğütleyen bir sözümüzdür.

Altı arşın, eski Türklerde mezar ⚰️ 🪦 uzunluğu olarak kullanılan bir ölçü birimidir. Bu atasözü, mezar kadar kısa olan ömrümüz boyunca birbirimize iyi davranmamız gerektiğini, karşılık beklemeden iyilik yapmamız gerektiğini vurgular.

Bu atasözünün birkaç farklı yorumu da mevcuttur:
  •  Kötü insandan dahi iyilik beklenebilir.
  •  Herkesin iyilik yapma potansiyeli vardır.
  •  Küçük iyilikler bile önemlidir.
  •  Önemli olan niyettir.

"Altı arşınlık insandan insana iyi karşılık" atasözü, bize insan olmanın değerini ve birbirimize karşı sorumluluğumuzu hatırlatır. Ars lonca, vita brevis veya Memento mori gibi hayatı değerli kılan şeyleri yaşarken fark etmek gerektiğini hatırlatır. 

Bu atasözü ile benzer anlamlara gelen diğer atasözleri şunlardır:



Romanya Usulü Gulaş Tarifi

Romanya Usulü Gulaş Tarifi

Malzemeler:
  • - 1.5 kg dana kuşbaşı
  • - 3 adet beyaz soğan, jülyen doğranmış
  • - 4 adet havuç, doğranmış
  • - 1 adet kırmızı biber, doğranmış
  • - 1 adet sarı biber, doğranmış
  • - 1/2 adet kereviz kökü, küp doğranmış
  • - 1 çay bardağı ayçiçek yağı
  • - 1 su bardağı kırmızı şarap
  • - 1 litre su
  • - 1 yemek kaşığı tatlı paprika
  • - 1 tatlı kaşığı acı paprika
  • - 1 tatlı kaşığı kimyon tohumu
  • - 6-8 diş sarımsak, ince doğranmış
  • - 3 adet defne yaprağı
  • - 4 yemek kaşığı un
  • - 4 yemek kaşığı domates salçası
  • - 1 su bardağı domates suyu
  • - Tuz ve karabiber

Tarif:
1. Soğanları jülyen doğrayın. Havuçları, biberleri ve kereviz kökünü küp doğrayın. Büyük bir tencere (6-8 litre) alın, yağ ekleyin ve soğanları kavurun. Doğranmış sebzelerin geri kalanını ekleyin ve yaklaşık 3 dakika soteleyin.

2. Eti 3-4 cm küpler halinde kesin ve tencereye ekleyin, etin tüm yüzeyleri kahverengileşene kadar karıştırın. Ocağı kısın ve kimyon tohumlarını, tatlı ve acı paprikayı ekleyin. Ara sıra karıştırarak yaklaşık 3-4 dakika pişirin. Unu serpin, karıştırın ve kırmızı şarabı ekleyin.

3. Su, defne yaprağı, tuz, karabiber ve domates salçasını ekleyin. Orta ateşte yaklaşık 45 dakika pişirin. Domates suyunu ekleyin ve eğer karışım çok koyuysa biraz su ekleyin. Önceden 160°C’ye ısıtılmış fırına koyun ve 30 dakika daha pişirin. İnce doğranmış sarımsakları ekleyin.

4. Bu yemek ev yapımı makarna ile servis edilebilir.

Afiyet olsun!

Yaşlı marangoz ve genç mühendis

Bir zamanlar dağların eteğinde, çam ormanlarının kıyısında küçük bir köyde yaşlı bir marangoz yaşardı. 

Marangoz, yıllarını ağaçları kesip şekillendirerek, mobilyalar yaparak geçirmişti. Bir sabah, atölyesinin önünde eski bir sandalyeyi tamir ederken, köye yeni gelmiş genç bir mühendis yanına yaklaşmış.

Genç mühendis, üniversiteden yeni mezun olmuş, elinde kalın bir kitap ve bir not defteri taşıyordu. Kibar bir selamlaşmanın ardından, genç mühendis marangozun yaptıklarını izlemeye başlamış. Marangozun her hareketi ustalıkla doluydu; elleri adeta ağaçla konuşur gibiydi.

Genç mühendis, "Efendim," demiş, "ben yeni teknikler ve modern makineler hakkında çok şey öğrendim. Size bu bilgileri ve kitabı sunmak isterim. Bu yöntemlerle işlerinizi daha hızlı ve verimli yapabilirsiniz."

Yaşlı marangoz, yavaşça başını kaldırmış ve gülümsemiş. "Evlat," demiş, "bugüne kadar bildiklerimin yarısı kadar bile iyi marangozluk yapabilseydim, belki bu kitabı alırdım. 

Bilmenin değerini biliyorum ve sana ek bir bilgi vermek istiyorum, bilmek ile yaşamak arasında bir fark var.

Bilmek her zaman yeterli olmaz, bazen deneyim ve duygu gerekli,  bazen o an'a odaklamak gereklidir. 

Belki sandalyenin hikayesini bilmezsen, belki onu nasıl tamir edeceğini de bilmezsin, ama deneyimin varsa, karşında o sandalyeyi gördüğünde, o sandalyeye dikkatle baktığında,  sorunun ne olduğunu anlarsın ve o an ne yapacağını bilirsin. Bu bilmek başka bir bilmektir." 

Genç mühendis biraz duraksamış, sonra başını sallayarak teşekkür etmiş ve yaşlı marangozdan ayrılmış. O gün anladı ki bilmek, yaşamak ve yapmak arasındaki köprü, deneyim ve zamanla kurulan bir bağdır. 

Bilgi değerliydi, ama yaşamın öğrettikleri ve yapmak, yapabilmek bambaşka bir derinlik taşırdı.

Gulaş tarifi

Sığır Gulaş

Malzemeler:
- Sığır eti - 500g
- Soğan - 2 adet, doğranmış
- Sarımsak - 3 diş, ezilmiş
- Kırmızı biber - 1 adet, doğranmış
- Domates suyu - 400ml
- Su - 500ml
- Defne yaprağı - 2 adet
- Tuz ve karabiber - tatmak için
- Taze doğranmış maydanoz - süslemek için (isteğe bağlı)

Talimatlar:
1. Büyük bir tencerede biraz yağ kızdırın.
2. Soğanları, sarımsağı, kırmızı biberi ve diğer sebzeleri ekleyip yaklaşık 3 dakika soteleyin.
3. Etin her tarafını kızartın ve ardından ısıyı azaltın.
4. Su, defne yaprağı, tuz ve karabiber ekleyin ve yaklaşık 30 dakika kısık ateşte pişirin.
5. Domates suyunu ekleyin ve sos çok koyuysa biraz daha su ekleyebilirsiniz.
6. Fırını 160°C'ye (320°F) önceden ısıtın ve yemeği fırında başka bir 30 dakika daha pişirin.
7. Servis yapmadan önce taze doğranmış maydanoz serpin.

Bu tarif ev yapımı makarna veya pirinçle servis edilebilir. Afiyet olsun! 🍲

Kaynak
(1) https://www.naschkatze.me/2022/12/07/buchvorstellung-zu-gast-in-schottland-eine.... https://www.naschkatze.me/2022/12/07/buchvorstellung-zu-gast-in-schottland-eine-kulinarische-entdeckungsreise-von-aurelie-bellaccio-sarah-lachhab/.
(2) https://www.sixpacks.be/drank/stoofvlees-met-friet. https://www.sixpacks.be/drank/stoofvlees-met-friet/.
(3) https://www.kitchenfrolic.ca/2015/01/save-with-jamie-by-jamie-oliver-cookbook-review. https://www.kitchenfrolic.ca/2015/01/save-with-jamie-by-jamie-oliver-cookbook-review/.
(4) https://allears.net/2020/01/03/a-fresh-new-cookbook-has-been-spotted-at-the-magic-kingdom. https://allears.net/2020/01/03/a-fresh-new-cookbook-has-been-spotted-at-the-magic-kingdom/.
(5) https://recipes.sparkpeople.com/recipe-detail.asp?recipe=3152102. https://recipes.sparkpeople.com/recipe-detail.asp?recipe=3152102.
Copilot

Polenta tarifi

Polenta "Burduf" Peyniri ile

Malzemeler:
- 2 litre su
- 600 gr mısır unu (iri öğütülmüş)
- 300 gr "Burduf" peyniri
- 50 gr tereyağı
- 1 yemek kaşığı tuz

Hazırlık:
1. Derin bir tencerede suyu kaynatın ve tuzu ekleyin. Su kaynamaya başladığında, iri öğütülmüş mısır ununu yavaşça ekleyin ve bir çırpıcı ile karıştırın. Ocağın altını kısın ve polenta kalın, homojen ve pişmiş olana kadar sürekli karıştırarak 5-7 dakika daha pişirmeye devam edin.

2. Bir fırın tepsisini alın ve tereyağını her tarafına yayın. Kalın bir katman polenta ekleyin, ardından bir katman peynir, sonra tekrar polenta ve peynir ekleyerek hazırladığınız miktarlar bitene kadar devam edin. Fırını 180°C'ye (350°F) ısıtın. Tepsiyi fırına yerleştirin ve peynir tamamen eriyene kadar 10-15 dakika pişirin.

İpucu:
- Polenta çok yumuşaksa mısır nişastası eklemeyin. Polentayı sert yapmak ve daha sonra yumuşatmak için sıcak su eklemek her zaman daha iyidir.

Not:
- "Burduf" peyniri, tuzla yoğrulmuş ve süzülmüş taze koyun peynirinden yapılır. Koyun midesinde muhafaza edilip birkaç ay boyunca olgunlaştırılır.

Afiyet olsun!

2024-06-21

Gemini'nin heceler ile sorunu var!

İlki açık, sonraki iki hece kapalı, toplam üç heceden (. _ _) oluşan mümkün olduğu kadar çok örnek kelime istiyorum. 

İlki Açık, Sonrakileri Kapalı Üç Heceli Kelimeler

Örnekler:

  • Kağıt: ka-ğıt
  • Kalem: ka-lem
  • Karın: ka-rın
  • Kulak: ku-lak
  • Kitap: ki-tap
  • Kedi: ke-di
  • Köpek: kö-pek
  • Kuş: kuş
  • Yol: yol
  • Ev: ev
  • Deniz: de-niz
  • Dağ: dağ
  • Ağaç: a-ğaç
  • Elma: el-ma
  • Armut: ar-mut
  • Erik: e-rik
  • Kiraz: ki-raz
  • Portakal: por-ta-kal
  • Muz: muz
  • Karpuz: kar-puz
  • Kavun: ka-vun

Daha Fazla Kelime:

Bu kelimeler sadece bir başlangıç. Biraz kafa yorarak daha birçok kelime bulabilirsiniz.

İpuçları:

  • Farklı ünlü ve ünsüz kombinasyonları deneyin.
  • Meslek isimleri, hayvan isimleri, meyve ve sebze isimleri gibi kategorilerden kelimeler bulmaya çalışın.
  • Şiir veya şarkı sözleri gibi yaratıcı metinlerden ilham alın.

Unutmayın:

  • Kelimenin doğru yazımını kontrol etmeyi unutmayın.
  • Aynı hece tekrarlanmamalıdır (örn: "baba" gibi kelimeler geçerli değildir).

Umarım bu bilgiler size yardımcı olmuştur!

Gemini ile başka bir örnek:


Türkçe Kelimelerde Hecelerin Tekrar Ettiği Kelimeler Listesi

İki Heceli Kelimeler:

  • Baba
  • Mama
  • Dede
  • Nene
  • Lala
  • Kaka
  • Yoyo
  • Mimi
  • Bebe
  • Didi
  • Fifi
  • Coco
  • Toto
  • Zizi
  • Kiki
  • Piki
  • Micki
  • Tili
  • Pili
  • Biri
  • Mavi
  • Kırmızı
  • Yeşil
  • Sarı
  • Siyah
  • Beyaz
  • Tatlı
  • Acı
  • Ekşi
  • Tuzlu
  • Sıcak
  • Soğuk
  • Yumuşak
  • Sert
  • Büyük
  • Küçük
  • Uzun
  • Kısa
  • Kalın
  • İnce
  • Hafif
  • Ağır
  • Kolay
  • Zor
  • Hızlı
  • Yavaş
  • Yakın
  • Uzak
  • Yukarı
  • Aşağı
  • İçeri
  • Dışarı
  • Giriş
  • Çıkış
  • Başlangıç
  • Bitiş

Üç Heceli Kelimeler:

  • Kelebek
  • Arı
  • Karınca
  • Örümcek
  • Kuş
  • Kelebek
  • Çiçek
  • Ağaç
  • Yaprak
  • Dal
  • Kök
  • Meyve
  • Sebze
  • Su
  • Hava
  • Toprak
  • Ateş
  • Işık
  • Güneş
  • Ay
  • Yıldız
  • Bulut
  • Yağmur
  • Kar
  • Rüzgar
  • Deniz
  • Dağ
  • Tepe
  • Vadi
  • Nehir
  • Göl
  • Ev
  • Okul
  • Hastane
  • Park
  • Bahçe
  • Oyuncak
  • Kitap
  • Kalem
  • Kağıt
  • Masa
  • Sandalye
  • Yatak
  • Yastık
  • Battaniye
  • Elbise
  • Ayakkabı
  • Çanta
  • Şapka
  • Gözlük
  • Kol saati
  • Telefon
  • Bilgisayar
  • Televizyon
  • Araba
  • Motosiklet
  • Bisiklet
  • Uçak
  • Gemi
  • Tren
  • Otobüs

Daha Fazla Kelime:

Bu listedeki kelimeler sadece birer örnektir. Türkçe'de hecelerin tekrar ettiği çok sayıda kelime bulunur. Bu kelimeleri bulmak için kelimelerin anlamlarını ve seslerini inceleyebilirsiniz. Ayrıca, çevrimiçi sözlükler ve kelime oyunları da bu konuda size yardımcı olabilir.

Ek Bilgiler:

  • Türkçe'de hecelerin tekrar etmesi kelimelerin anlamını ve sesini daha etkileyici hale getirebilir.
  • Bazı kelimelerde hecelerin tekrarı kelimenin anlamını değiştirebilir. Örneğin, "baba" ve "babalar" kelimeleri aynı kökten türemiştir, ancak farklı anlamlara sahiptir.
  • Türkçe'de hecelerin tekrarı şiir ve edebiyatta da sıklıkla kullanılır.

Umarım bu bilgiler Türkçe kelimelerde hecelerin tekrarını anlamanıza yardımcı olmuştur.

ChatGPT'nin heceler ile sorunu var.

Açık ve kapalı hece kavramlarını açıklar mısın?

--

Elbette, açık ve kapalı hece kavramları Türkçe'de hecelerin sınıflandırılmasında kullanılır. 

Açık Heceler:
- Bir sesli harfle biten hecelerdir.
- Örneğin: "ka", "te", "sa", "bu" gibi heceler açık hece olarak kabul edilir.
- Kelime içinde: "ba-na", "ki-ta-bi" gibi örneklerde heceler "ba", "na", "ki" ve "bi" açık hece olarak kabul edilir.

Kapalı Heceler:
- Bir sessiz harfle biten hecelerdir.
- Örneğin: "kel", "buz", "kap", "tur" gibi heceler kapalı hece olarak kabul edilir.
- Kelime içinde: "kitap", "dört", "kar", "ses" gibi örneklerde heceler "kit", "ap", "dört", "kar" ve "ses" kapalı hece olarak kabul edilir.

Özetle, bir hecenin açık veya kapalı olma durumu, o hecenin hangi harfle (sesli ya da sessiz) bittiğine bağlıdır. Açık heceler sesli harfle biterken, kapalı heceler sessiz harfle biter.
--

Bir açık iki kapalı heceden (. _ _) oluşan mümkün olduğu kadar çok örnek kelime istiyorum. 
--
Elbette, işte açık bir hece (.) ve ardından gelen iki kapalı heceden (_ _) oluşan bazı Türkçe kelime örnekleri:

1. Otobüs
2. Erkek
3. Arbuz
4. İçmek
5. Orman
6. Ardıç
7. İrmak
8. Açmak
9. İçmek
10. Uygar

Bu yapıda başka kelimeler de türetilebilir. Bu örneklerin hepsi, belirtilen hece düzenine uygun olup Türkçe kelimelerdir.
--
O to büs (. . _) açık, açık, kapalı oldu sanırım. 
--
Haklısınız, "Otobüs" kelimesi açık-açık-kapalı hece yapısına sahip. İstediğiniz açık-kapalı-kapalı hece yapısına uygun bazı kelimeler şunlardır:

1. Araba
2. Elmas
3. İrmik
4. Orman
5. Ulusu
6. İlkokul
7. İstanbul

Bu kelimeler açık bir hece ile başlayıp ardından iki kapalı hece ile devam eden yapılara sahiptir.
---
El mas, (_ .) Kapalı ve açık iki hece oldu. 

Ara ba, (. .) Açık, açık iki hece. 

İlki açık, sonraki iki hece kapalı, toplam üç heceden (. _ _) oluşan mümkün olduğu kadar çok örnek kelime istiyorum. 
--
Anladım, açık bir heceyle başlayıp ardından iki kapalı heceyle devam eden (yani . _ _) kelimeler arıyorsunuz. İşte bu yapıya uygun bazı örnek kelimeler:

1. Ardıç
2. Ortak
3. İrmak
4. Uygar
5. Erken
6. İskan
7. Artık

Bu kelimelerin her biri açık bir hece ile başlar ve ardından iki kapalı hece gelir.
--
Açık ve kapalı hecelerin anlamını biliyorsun. Dün yazdın. Ama uygularken heceler ile sorun yaşadın. Genç bir yapay zeka için olabilir bir şey. 
--
Anladım. Açık ve kapalı hece yapısını daha dikkatli uygulayarak doğru örnekler sağlayacağım. Açık hece (tek bir sesli harf ile biten) ve ardından gelen iki kapalı hece (bir sesli harf ve ardından bir ünsüz ile biten) olan kelimeler:

1. Artık
2. Orkun
3. İrtik
4. Argın
5. Erkek
6. İskan
7. Arpan
8. Ergin

Bu örnekler, açık bir heceyle başlayıp ardından iki kapalı heceyle devam eder.



2024-06-20

Peleş Kalesi

Peleş Kalesi Hakkında Bilgiler

Genel Bilgi
Peleş Kalesi, Kral I. Carol ve Kraliçe Elisabeth'in eski yazlık evi olup, o dönemde önemli siyasi kararların alındığı bir yer ve Avrupa'nın önde gelen kültür merkezlerinden biri olmuştur. Hohenzollern-Sigmaringen Prensi Carol, 1866 yılında Almanya'dan Romanya tahtına gelmiş ve 1914 yılında ölümüne kadar ülkeyi yönetmiştir.

Mimari Özellikler
Peleş Kalesi, Alman mimarlar Wilhelm Doderer ve Johannes Schultz'un planlarına göre 1873-1914 yılları arasında inşa edilmiştir. 1890 yılından sonra Çek mimar Karel Liman tarafından güçlendirilip modernize edilmiştir. Kale, Romanya'da merkezi ısıtma, elektrik sistemi, merkezi elektrik süpürgesi, kanallı hava ısıtma sistemi ve elektrikli asansöre sahip ilk bina olma özelliğini taşımaktadır.

Günümüzde
2007 yılından bu yana Romanya Kraliyet Evi'nin mülkiyetinde olan Peleş Kalesi, devlet tarafından kiralanarak kamu müzesi olarak kullanılmaktadır. 19. ve 20. yüzyılın Avrupa mimarisini yansıtan kale, Alman Neo-Rönesansı, İtalyan Neo-Rönesansı, Neo-Barok, Louis XIV, Louis XV, Rokoko, İmparatorluk ve oryantal stillerin bir sentezidir.

Kale İç Mekanları

Şeref Salonu
Ana kabul salonu olan Şeref Salonu, 1906-1911 yılları arasında Çek mimar Karel Liman tarafından tasarlanmıştır. Salon, Barok unsurlar içeren Neo-Alman Rönesans tarzında dekore edilmiştir. Ceviz ağacından yapılmış ve çeşitli ahşap malzemeleri içeren oymalı paneller, İncil, mitoloji ve tarihteki kişilikleri canlandırmaktadır. Fransız Aubusson halıları ve Viyana'da yapılan vitray pencereler dikkat çekmektedir.

Büyük Silah Salonu
1903-1906 yılları arasında Alman Neo-Rönesans tarzında düzenlenen salon, kralın silah koleksiyonunu barındırmaktadır. Koleksiyon, 15.-20. yüzyıllara ait Avrupa silahlarını içermektedir. Koleksiyonun en önemli parçalarından biri olan Maximilian Binicilik Zırhı, Almanya'da yapılmış olup, pencerelerin önünde sergilenmektedir.

Kral I. Carol'un Çalışma Odası
1883 yılında inşa edilen bu oda, Kral I. Carol'un kişiliğini yansıtmaktadır. Odada, Rembrandt'ın eserlerinin kopyaları, ceviz ağacından yapılmış lambri ve mobilyalar bulunmaktadır. Kralın çalışma masası ve diğer eşyalar, Avrupa'daki çeşitli atölyelerden özel olarak getirilmiştir.

Eski Müzik Salonu
1883 yılında müzik salonu olarak inşa edilen oda, 1906 yılında Kraliçe Elisabeth'in edebiyat salonuna dönüştürülmüştür. Salon, Zettler atölyelerinde yapılan vitray pencereler, ceviz ağacından paneller ve Carmen Sylva takma adıyla bilinen Kraliçe Elisabeth'in edebi çalışmalarını yansıtan eşyalar ile dekore edilmiştir.

Floransa Salonu
1906-1910 yılları arasında geç Floransa Rönesans'ı tarzından esinlenerek dekore edilen salon, oyma ve yaldızlı ahşap tavanı, Murano cam avizeleri ve bronz heykelleri ile dikkat çekmektedir. Salon, Giorgio Vasari'nin eserlerinin kopyaları ve çeşitli antika mobilyalar ile zenginleştirilmiştir.

Özet
Peleş Kalesi, Romanya'nın önemli tarihi ve kültürel miraslarından biridir. Kalenin mimari yapısı, iç dekorasyonları ve barındırdığı sanat eserleri, Avrupa'nın zengin kültürel geçmişini yansıtmaktadır. Bugün, ziyaretçilere açık olan kale, hem tarihi hem de sanatsal değeriyle büyük ilgi görmektedir.

Salina Turda, Turda Tuz Madeni

Salina Turda, Turda Tuz Madeni, dünyanın en etkileyici yeraltı oluşumlarından biridir. Transilvanya'da bulunan bu maden, bölgedeki denizin buharlaşması sonucu biriken tuzlar üzerinde kazı yapılarak oluşturulmuştur. Turda Tuz Madeni, gezegenin 60 yıllık tuz ihtiyacını karşılayabilecek kapasitededir.

Crivac Odası, 1881 yılında inşa edilmiş ve Avrupa'daki tuz madenlerinde hala çalışan tek crivac makinesine ev sahipliği yapmaktadır. Atların gücüyle çalışan bu makine, tuzun dikey olarak taşınmasını sağlardı. Crivac'ın metal parçaları, Eyfel Kulesi'nin demirinin üretildiği Romanya'daki Reşiţa fabrikasında üretilmiştir.

Kayıt Odası, Rudolf Madeni'ne giren ve çıkan kişilerin kaydının tutulduğu yerdir. Bu odada Zenginlerin Merdiveni bulunmaktadır ve duvarlarda tuz kesicilerin bıraktığı izler görülmektedir.

Gisela Madeni ile Franz Joseph Taşıma Galerisi arasında tuz taşımacılığı için kullanılan iki teknik oda daha sonra balneoterapi için birleştirilmiştir.

Çıkarma Şaftı Odası, Rudolf Madeni'nden çıkarılan tuzun taşındığı ve Franz Joseph Galerisi seviyesine ulaştırıldığı çıkarma şaftını barındırır. Franz Josef Galerisi, yüzeyde tuz taşımayı kolaylaştırmak için 1853-1870 yılları arasında inşa edilmiştir. Bu galeri, İkinci Dünya Savaşı'nda sığınak, daha sonra peynir deposu olarak kullanılmıştır.

Rudolf Madeni, 42 metre derinliğinde, 50 metre genişliğinde ve 80 metre uzunluğunda olup, Turda'da tuz çıkarılan son yerdir. 172 basamakla madenin kalbine inilir ve her dinlenme noktasında ilgili seviyenin çıkarıldığı yıl belirtilmiştir.

Joseph Madeni, 115 metre derinlikte ve tabanında 67 metre çapında koni şeklindedir. İmparator II. Joseph'in onuruna adlandırılmıştır ve şu anda turistlere açılmak üzere inşa halindedir. Eko Odası ise, güçlü yankılanma özelliğiyle bilinir ve sesler 20 defaya kadar tekrar eder.

2024-06-17

Sighișoara'nın Gizemli Saat Kulesi

Sighișoara, Romanya'nın kalbinde yer alan büyüleyici ve tarihi bir şehir. Ortaçağ’dan kalma bu şehir, yüksek surları ve dar sokaklarıyla adeta zamanın durduğu bir yer gibi hissettirir. 


Sighișoara'da geçen bir hikaye:

Gizemli Saat Kulesi

Bir zamanlar, Sighișoara'nın tarihi saat kulesinin gölgesinde yaşayan Elena adında genç bir kız vardı. Elena, annesiyle birlikte küçük bir pansiyon işletiyordu. Her gün turistler şehri gezmek için pansiyona gelir, Elena'nın sıcak misafirperverliğini ve şehir hakkında anlattığı hikayeleri dinlemekten büyük keyif alırlardı.


Bir gün, Elena pansiyonun önünde otururken, gizemli bir yabancı şehre geldi. Yabancı, uzun siyah bir pelerin giymiş ve yüzü hafifçe kapalıydı. Sessizce pansiyona yaklaşarak Elena'ya sordu: "Burada kalabilir miyim?"

Elena, yabancının nazik ama soğuk tavrına rağmen onu içeri davet etti. Yabancı, adının Vlad olduğunu söyledi ve bir gece konaklamak istediğini belirtti. Gece çöktüğünde, Vlad saat kulesine doğru yürüyüşe çıktı. Elena, yabancının ardından bakarken, onun saat kulesine olan ilgisinin sıradan bir turistin merakından fazlası olduğunu hissetti.


Ertesi sabah, Vlad pansiyondan ayrıldı. Ancak Elena, onun odasında bir anahtar bıraktığını fark etti. Anahtar, üzerinde karmaşık desenler olan eski bir demir anahtardı. Elena, bu anahtarın saat kulesinin gizemli kapılarından birini açabileceğini düşündü. Merakı ağır basan Elena, anahtarı alarak saat kulesine doğru yola çıktı.

Saat kulesinin içindeki spiral merdivenleri tırmanırken, yüzyıllardır orada duran taş duvarların hikayelerini hissetti. En üst kata ulaştığında, duvarda küçük ve gizli bir kapı gördü. Anahtarı çıkarıp kapıyı açtı. İçeride, tarih kitaplarında adı geçmeyen bir odayla karşılaştı. Oda, eski haritalar ve kitaplarla doluydu. Tam ortada, büyük bir ahşap masa üzerinde, çok eski bir kitap vardı. Kitabın kapağında Latince bir yazı bulunuyordu: "Zamanın Sırrı."

Elena, kitabı açtığında bir zaman yolculuğu efsanesini anlatan hikayelerle karşılaştı. Efsaneye göre, Sighișoara'nın saat kulesi, doğru anahtarla zaman kapılarını açabiliyordu. Vlad'ın da aslında zamanın farklı dönemlerinden gelen bir gezgin olduğu ortaya çıktı. Bu sırra erişen herkes, geçmişi ve geleceği değiştirme gücüne sahip oluyordu.

Elena, kitabı okumayı bitirdiğinde zamanın kapılarını açma gücüne sahip olduğunun farkına vardı. Ancak bu gücü nasıl kullanacağı konusunda kararsızdı. Şehirdeki herkesin kaderini değiştirme sorumluluğu ağır geliyordu. Elena, saat kulesinden inerken bu gücün sadece gerekli olduğunda kullanılmasının en doğru karar olacağına karar verdi.

Elena, anahtarı ve kitabı sakladı, ama kalbinde hep bu sırla yaşadı. Sighișoara, her zamanki gibi tarih kokan sokaklarında yaşamaya devam etti. Ancak Elena, o günden sonra şehrin her köşesinde geçmişin ve geleceğin izlerini arayan biri olarak gezdi. Ve şehri ziyarete gelen her turist, onun anlattığı hikayelerde bir zaman yolcusunun izlerini buldu.

Bu hikaye, Sighișoara'nın büyüleyici atmosferinde, tarih ve gizemin iç içe geçtiği bir serüven olarak kalplerde yerini aldı. Elena'nın sırrı ise, şehrin derinliklerinde saklı kalmaya devam etti.

2024-06-15

Yalnızlık ve tekbaşınalık

Bir zamanlar, uzak bir ormanda, Kayıp Gölgeler Diyarı adında bir yer varmış. Bu diyarda iki dost yaşarmış: bir baykuş ve bir yalnız ağaç.

Baykuşun adı Luno'ymuş. Luno, her gece ormanın derinliklerine doğru uçar ve ay ışığında şarkılar söylermiş. Fakat gün doğduğunda, kendini yalnız hissedermiş. Çünkü o zaman, diğer hayvanlar uykudayken yalnız başına kalırmış. Luno, bu yalnızlık hissini içinde bir boşluk olarak yaşar, kederlenirmiş. Geceleri diğer baykuşlarla şarkılar söylemeyi, sohbet etmeyi ve birlikte vakit geçirmeyi özlermiş.

Ormanın diğer köşesinde, yalnız ağaç Solara yaşarmış. Solara, tek başına geniş bir çayırlıkta büyüyen görkemli bir ağaçmış. O, gün boyu güneşin altında yapraklarını acar, parlatır, rüzgarla dans eder ve kökleriyle toprağın derinliklerine ulaşırmış. Solara, tek başına olmaktan hoşlanırmış. Tekbaşınalık, ona huzur ve dinginlik getirirmiş. Çünkü bu sayede, etrafındaki doğanın güzelliklerini daha yakından hissedebilir, kendi varlığının gücünü daha derinden kavrayabilirmiş.

Bir gün, Luno ve Solara'nın yolları kesişmiş. Luno, gündüz vaktinde, Solara'nın altında dinlenmeye karar vermiş. Gölgesinde otururken, Solara ile sohbet etmeye başlamış. Luno, yalnızlığını ve içinde hissettiği boşluğu anlatmış. Solara ise tekbaşınalığın ona huzur ve yenilenme getirdiğini söylemiş.

Luno, Solara'ya sormuş: "Nasıl oluyor da tek başına olmaktan mutlu olabiliyorsun? Benim içim hep bir boşlukla dolu."

Solara gülümsemiş ve demiş ki: "Sevgili Luno, yalnızlık ve tekbaşınalık farklı şeylerdir. Yalnızlık, ihtiyaç duyduğun bağların eksikliğini hissettiğinde yaşadığın bir duygudur. Ama tekbaşınalık, kendi başına olmayı seçtiğinde, kendinle vakit geçirmenin tadını çıkardığında deneyimlediğin bir huzurdur."

Luno düşünmüş ve anlamış ki, yalnızlığı, eksik olan sosyal bağları yüzünden hissettiğini. O andan itibaren, geceleri diğer baykuşlarla daha fazla vakit geçirmeye ve gündüzleri Solara'nın gölgesinde huzur bulmaya karar vermiş.

Bu şekilde, Luno hem yalnızlığını giderip sosyal bağlarını kuvvetlendirmiş hem de tekbaşınalığın huzurunu keşfetmiş. Solara'nın bilgece sözleri sayesinde, Luno, yalnızlık ile tekbaşınalık arasındaki farkı öğrenmiş ve ormanın derinliklerinde daha mutlu bir yaşam sürmeye başlamış.

Ve böylece, Kayıp Gölgeler Diyarı'nda, yalnızlık ile tekbaşınalığın farklılıklarını anlayarak, her iki duygunun da dengede yaşanabileceği bir hayatın mümkün olduğunu keşfetmişler.

2024-06-14

Sümbülzade Vehbi Efendi'nin Padişaha Yazdıgı Şiir

Sümbülzade Vehbi Efendi Padişaha Yazdıgı Şiir

Eğlence

Divan Edebiyatı şairlerinden olan Sümbülzade Vehbi, "rücu" şiirleriyle de ayrı bir ün yapmıştı. Bir gün padişah vehbiyi yanına çağırır ve "Bana öyle bir şiir yaz ki ilk mısrayı okuyunca içimden seni öldürmek, ikinciyi okuyunca ödüllendirmek gelsin" der ve ortaya şöyle bir şiir çıkar! 

Şiirde geçen günümüze yabancı bazı eski kelimeler:
  • Ab: Su
  • Azm: Niyet 
  • Cism-ü can: Vücut
  • Dest: El 
  • Drahşan: Süslü , parlak
  • Nagihan: Aniden 
  • Nevcivan: Genç kişi 
  • Sahtiyan: Kuzu derisi 
  • Şaduman: Mutlu, sevinçli
  • Yola revan: Yola çıkmak
  • Zer: Altın
İşte o şiir:  👇👇👇

Azm-ü hamam edelim, sürtüştürem ben sana,
Kese ile sabunu, rahat etsin cism-ü can...

Lal-ı şarab içirem ve ıslatıp geçirem,
Parmağına yüzüğü, hatem-i zer drahşan...

Eğil eğil sokayım, iki tutam az mıdır?
Lale ile sümbülü kahkülüne nevcivan...

Diz çökerek önüne, ılık ılık akıtam,
Bir gümüş ibrik ile destine ab-ı revan...

Salınarak giderken,  arkandan ben sokam,
Ard eteğin beline, olmasın çamur aman...

Kulaklarından tutam, dibine kadar sokam,
Sahtiyandan çizmeyi, olasın yola revan...

Öyle bir sokayım ki, kalmasın dışarda hiç,
Düşmanın bağrına, hançerimi nagehan...

Eğer arzu edersen ben ağzına vereyim,
Yeterki sen kulundan lokum iste her zaman...

Herkeze vermektesin, birde bana versene
Avuç avuç altını, olsun kulun şaduman...

Sen her zaman gelesin, ben Vehbi'ye veresin,
Esselamun aleyküm ve aleykümüsselam...

***

Şimdi, Sümbülzade Vehbi Efendi'nin Padişaha 🫅 Yazdıgı Şiiri Yapay Zekaya verip, ondan elektronik bir müzik 💿 yapmasını istersek nasıl olur? 

Yapay Zekanın kellemizi koparmayacağı kesin. NSFW'a takılır mı? Padişaha söylenmiş, klasikleşmiş; NSFW olur mu? Bilemedim. 
 
(NSFW: Not Safe For Work)

Yine de siz, siz olun, şarkıyı iyi tanımadığınız kimselere yollamayın. Beğenirseniz de yollayın.

Dinlemek isterseniz, Sümbülzade'nin yazdıgı bu şiirin müziğe 🎼 dönüşmüş iki hali aşağıdaki linklerdedir:



Sümbülzade'ye atf edilen başka bir hikayede, 

Bir gün padişah Sümbülzade'yi çağırır ve der ki "Yarına kadar öyle bir kusur işle ki, özrün kabahatinden beter olsun".

Tabi Sümbülzade'nin başka seçeneği olmadığı için mecburen "peki" der.

Akşama doğru Sümbülzade padişahı sarayın merdivenlerinden çıkarken görür.

Hemen arkasına sokulup Padişahın kıçını eller. Padişah "Lan nooluyo" diyerek zıplar, burnundan solur vaziyette arkasını dönüp Sümbülzade üstüne yürürken Sümbülzade:

"Bağışlayın hünkarım, sizi valide sultan hanım efendi zannettim..."


Akrostiş Müzik, Ben Sana Söyledim


Sözleri anlamsız olan ama ritmik nitelik taşıyan bir şey arıyordum eski bir kitapta bu dizeleri buldum. 

Yapay zeka ile şarkı olursa nasıl olur diye düşündüm. Sonuç aşağıda. 

Akrostiş in baş harflerini birleştirince ben sana söyledim çıkıyor. 

Ezberlemesi imkansız,  dans etmesi kolay bir elektronik müzik. 

1. ÖRNEK

belibülâ bembillülâ bepbüp elilülâ.
embillülâ epüр.
nelinülâ nembillülâ nepnüp.

selisülâ sembillülâ sepsüp.
aliüla ambillülâ apup.
nelinülâ nembillülâ nepnüр.
aliüla ambillülâ apup

selisülâ sembillülâ sepsüp.
ölüüla ömbüllüle öpüp.
yeliyüla yembillüla yepyüp.
elilühâ lembillülâ leplüp.
eliülâ embillülâ epüp.
delidülâ dembillülâ depdüp.
iliülâ imbillülâ ipüp.
melimülà membillülâ meрmüр.

🔗 https://suno.com/song/db7764c2-67ee-4647-85da-843ce5e88da6

Listen to Ben sana söyledim 1a Akrostiş by nevitdilmen on #SoundCloud

2. ÖRNEK

bebeyle berebürede bembüreyle bep büp. 
eeyle ereürede embüreyle epüp. 
neneyle, nerenürede nembüreyle nepnüp. 

seseyle seresürede sembüreyle sepsüp. 
aayla araurada amburayla apup.
neyeyle nerenürede nembüreyle nepnüp. 
aayla araurada amburayla арuр.

seseyle seresürede sembüreyle sepsüp. 
ööyle öreürede ömbüreyle öpüp. 
yeyeyle yereyürede yembüreyle yepyüp. 
leleyle lerelürede lembüreyle leplüp. 
eeyle ereürede embüreyle epüp.
dedeyle deredürede dembüreyle depdüp. 
İyle ireürede imbireyle ipüр. 
memeyle meremürede membüreyle mepmüр.




Müzikte Hook Kavramı

Hook nedir? Müzikte hook nedir? 

Müzikte "Hook" kavramı, bir şarkının dinleyicinin aklında kalmasını sağlayan, genellikle tekrarlanan ve dikkat çekici bir bölümdür. Bu bölüm genellikle şarkının en etkileyici ve tanınabilir kısmını oluşturur. Müzikte Hook'lar melodik, ritmik veya sözlü olabilir. İşte bazı önemli hooklar:

1. Melodik Hook: Akılda kalıcı bir melodi parçasıdır. Bu, genellikle nakarat kısmında bulunur ve dinleyicinin şarkıyı hatırlamasını sağlar.
2. Ritmik Hook: Özellikle ritmik yapısıyla öne çıkan, dikkat çekici ve tekrarlanan bir ritim veya perküsyon motifidir.
3. Sözlü Hook: Genellikle şarkının nakaratında veya önemli bir kısmında yer alan, akılda kalıcı ve tekrar eden sözlerdir.

Hook lar, popüler müzik türlerinde yaygın olarak kullanılır çünkü dinleyiciyi hemen yakalamak ve şarkının hatırlanabilirliğini artırmak için etkili bir yöntemdir. Bazı şarkılarda birden fazla hook bulunabilir, bu da şarkının çeşitli bölümlerinde dinleyicinin ilgisini canlı tutmaya yardımcı olur.

2024-06-07

Ve Gece yeni başlıyor

Ve Gece yeni başlıyor,
Sen ve ben her yerdeyiz,
Gidiyoruz bir yerlere,
Ben orada hayal kurarken,
Uyuyan ruhumun uçuşmasına izin ver,
Uyandırma beni;
Bırak Sadece,
Ve sıkıca tut,
Elimi.

Gece gökyüzünde ay,
Sislerle büyülü bir hava,
Bu gece birlikte olmak için,
Döne döne dans et,
Ayaklarımı yerden kes,
Alevler yaksın, izin ver,
Beni gece boyunca götür,
Aşağı, nehir kenarına,
Ve gece yeni başlıyor...


Listen to Ve gece yeni başlıyor by nevitdilmen on #SoundCloud

Barış Kendinle

Barış Kendinle, 
Sev kendini,
Üstelik her halinle.

Neye ihtiyacın var?
Kulak ver Kendine

İçindeki sesi dinle,
Keşfet nelerin sana iyi geldiğini, 

Güzellikler gözünün önünde her an,
İnan kendine,
Kutla kendini, 
Dostluklarını,
Sevdiklerini,

Yolun açık olsun, 
Yürü ve yaşa!


Listen to Barış Kendinle... by nevitdilmen on #SoundCloud

Hisset, Farket

Hisset, Fark et kendini...
Tanımaya başla kendini...

Şimdi fark et, 
Her anın ne değerli olduğunu…

Düşün, çocukken hissettiğini
Çocukluk hissettiğin heyecanı...

Şimdi fark et...
Bugün ne hissettiğini, 
Bugün ne istediğini,

Sihirli bir değneğin olsaydı ...
Neler, neler isterdin?

Kalbimde yeni bir sayfa, 
Yeni bir yolculuk,
Yeni bir hikaye.

Şimdi fark et, 
ortamda büyü olduğunu, 
dünyanın ne güzel olduğunu...


Listen to Hisset, Fark et kendini by nevitdilmen on #SoundCloud

Değişmeye cesaretin var mı?

Hava nasıl dışarıda?
yağmur yağıyor, dışarıda

Dünyayı mutlu etmek istiyorum
Hayatın önemli olmasını istiyorum
Amacımız olsun istiyorum
Kendimi bulmak istiyorum
Gerçek beni görmenden korkuyorum 

Değişmeye cesaretim var mı?
Değişmeye cesaretin var mı?
Bugün değişmeye cesaretim var mı?
Değişmeye cesaretin var mı?
Değişmeye cesaretim var mı?
Bugün değişmeye cesaretin var mı?

Biliyorsun yalnız değilsin,
Yalnız değilsin, söz veriyorum,
Birlikte her şeyi yapabiliriz,
Bil ki yalnız değilsin,
Yalnız değilsin söz veriyorum
Birlikte her şeyi yapabiliriz

Yağmur yağıyor, yağıyor
Islak ve ılık bir yağmur
İşte bu yağmur
Sevginin ve umudun tohumlarını ekiyor, 
Sevginin ve umudun