Zirvede Yalnızlık
Bir zamanlar, yüksek dağların doruklarına tırmanan bir gezgin yaşardı. Adı Bilgeydi ve gökyüzüne yakın olmanın tadını çıkarırdı. Zirvede yalnızlık onun için bir hazine gibiydi. Rüzgarın serinliği, karın beyazlığı ve sessizliğin büyüsü, Bilge'nin kalbini doldururdu.
Bir gün, Bilge yine zirveye tırmandı. Gözleri mavi gökyüzüne baktı, etrafındaki uçsuz bucaksız manzarayı seyretti. "Zirvede yalnızlık," dedi kendi kendine, "umurumda değil."
Ancak bir şey eksikti. Bilge, içinde bir boşluk hissetti. Zirvede yalnızlık olabilir, ama diplerde başka bir yalnızlık vardı. O, insanların yaşadığı yerlerden uzakta, yükseklerde, yıldızların arasında bir yabancıydı.
Bir gün, Bilge dağın eteklerine indi. Orada köyler vardı, insanlar vardı. İnsanlar bir aradaydı, ama yine de yalnızdılar. Kalabalıkların içinde bile yalnızlık hissediyorlardı. Bilge, bu yalnızlığı anladı. Zirvede yalnızlık kadar derin ve karanlıktı.
Bir gece, köyün meydanında ateş yakıldı. İnsanlar dans etti, şarkı söyledi. Bilge de oradaydı. Gözleri ateşin alevlerinde parladı. "Zirvede yalnızlık olmak umurumda değil," dedi, "ama diplerde başka bir yalnızlık var."
Bir yaşlı kadın Bilge'nin yanına geldi. Gözleri hüzünlüydü. "Evet," dedi, "zirvede yalnızlık güzel, ama diplerde insanlar var. Onların yalnızlığı daha derin. Onların yürekleri kırık."
Bilge, yaşlı kadının elini tuttu. "Belki de yalnızlıkla başa çıkmak için birlik olmalıyız," dedi. "Zirvede yalnızlıkla, diplerdeki yalnızlıkla."
Ve o günden sonra, Bilge hem zirvede hem de diplerde insanlarla birlik içinde yaşadı. Yalnızlık artık onun için bir hazine değildi. İnsanlarla paylaştığı anılar, onun en değerli hazinesiydi. Bilge, hayatını paylaşarak hayatı hafifletti. Yalnızlık ve birliktelik arasında denge önemliydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder