Bir zamanlar, uzak diyarlarda, sıradan bir köyde yaşayan bir genç vardı. Adı Kemal'dı.
Kemal, her gün tarlaların arasında dolaşıp hayvanlara bakarken, içinde bir gizem hissediyordu. Onun için yaşam sadece dış dünyadan ibaret değildi, iç dünyasının keşfedilmesi gerektiğini düşünüyordu.
Bir gün, bir bilge köye gelmiş. Köy halkı onun etrafında toplanmış, bilgenin söylediklerini merakla dinliyormuş. Bilge, insanların iç dünyasına doğru bir yolculuk yapmaları gerektiğini anlatıyormuş. "Dünyanın derinliklerini ziyaret et, damıtırken gizli taşı bulacaksın" demiş.
Kemal, bu sözleri duyunca içinde bir heyecan hissetmiş. Eğer dünyanın derinliklerine inerse, belki de hayatın anlamını bulabileceğini düşünmüş. O gece, yıldızlar altında, gizemli bir karar almış: Kendi iç dünyasını keşfetmek için yola çıkacaktı.
Ertesi sabah, Kemal yanına bir sırt çantası alıp köyden ayrılmış. Ormanın derinliklerine doğru ilerlerken, zorlu bir yolculukla karşılaşmış. Ama o kararlıydı, pes etmedi. Günlerce süren bir yolculuktan sonra, nihayet bir mağaraya ulaşmış.
Mağaranın karanlığında ilerlerken, içindeki korkularla yüzleşmiş. Ama cesaretiyle adım atmaya devam etmiş. Sonunda mağaranın derinliklerinde, gizemli bir ışıkla karşılaşmış. Yaklaştığında, bir taşın üzerinde parlayan bir ışık görmüş. Bu, aradığı şey olabilir miydi? Felsefe taşı!
Kemal, taşı alıp dışarı çıkmış. Artık iç dünyasını keşfetmek için bir anahtar bulmuştu. Geri dönüp köyüne geldiğinde, artık başka biri olmuştu. İç huzuru ve bilgelikle doluydu. Ve o günden sonra, herkes Kemal'e "Bilge Kemal" diye hitap etmeye başlamıştı.
Ve işte, Bilge Kemal'in yolculuğu, dünyanın derinliklerini ziyaret edip gizli taşı bulmasıyla sona ermişti.
Artık o, hem iç dünyasını hem de dış dünyayı aydınlatan bir ışık olmuştu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder