Bilincin ve Bilinçaltının Doğası, Tehlikeleri ve Teslimiyet
Bilinç indiği yerin derinliklerini sorgulamaya başladığında tehlikede olduğunu sezinler. Bilinçaltından endişe etmemek, tehlikelerin meydana getirdiği bunaltılara göğüs germektir. Bunun için bilincin geçici olarak ölmesini kabul etmektir. Aşka ve akışa bırakmaktır.
Bilinç, varlığımızın üzerinde yükseldiği en temel kavramlardan biridir. Kendi farkında olma hali, düşüncelerimizi, duygularımızı ve karar mekanizmamızı şekillendiren bilinç, zaman zaman bilinçaltının derinliklerine indikçe tehlikeli bir yolculuğun içine girer. "Bilinç indiği yerin derinliklerini sorgulamaya başladığında tehlikede olduğunu sezinler" ifadesi, bu yolculuğun barındırdığı riskleri ve bu risklere karşı alınması gereken tutumu bizlere işaret ediyor.
Bilincin ve Bilinçaltının Doğası
Bilinç, algının, düşüncenin ve farkındalığın toplamıdır. Kendi varlığımızı kavradığımız, düşüncelerimizi kontrol ettiğimiz ve yaşamımızı şekillendirdiğimiz bu mekanizma, rasyonel karar alma yeteneğimizin temelidir. Bilinçaltı ise, bilincin ötesinde, farkında olmadığımız ancak yaşantımızın derinliklerinde saklı duran duygu, korku, travma ve arzularımızın bulunduğu bilinmeyen bir coğrafyayı temsil eder.
Bilinçaltı, zihnimizin karanlık alanı gibidir. Bilinçli zihin gündelik hayatta bizi ayakta tutarken, bilinçaltımız derinlerde saklanan görünmez deneyimleri ve duyguları barındırır.
Zaman zaman bilinç, bu derinliklere inmeye, bilinçaltını sorgulamaya kalkar. Ancak burada rahatsız edici gerçeklerle yüzleşmek gerekebilir.
Bu noktada tehlike duygusu ortaya çıkar; zira bilinç, bilinçaltını kontrol etmekte zorluk çeker.
Tehlikeler ve Bunaltılarla Yüzleşme
Bilinçaltının ortaya çıkardığı korkular ve travmalar, bireyi ciddi bir bunaltıya sürükleyebilir. "Bilinçaltından endişe etmemek, tehlikelerin meydana getirdiği bunaltılara göğüs germektir" cümlesi, bu durumu kabullenmenin ve bunlarla başa çıkmanın gerekliliğini vurgular.
Zira bilinçaltının derinliklerinden gelen kaygılar, bilinç üzerinde baskı oluşturabilir. Ancak bu baskıya direnmek yerine, bu duygularla yüzleşmek, bireyin kendi gerçeğini anlamasını sağlayabilir.
Bunaltılara göğüs germek, acının ve korkunun üzerine gitmektir. Korkuların nedenlerini anlamaya çalışmak, onlarla barış yapmanın ilk adımıdır. Aksi takdirde, bilinçaltının derinliklerinde gizlenmiş düşünceler, bilinç üzerinde baskı oluşturarak bireyi gerginlik ve huzursuzluk içine sürükleyebilir.
Bilincin Geçici Ölümü
"Bunun için bilincin geçici olarak ölmesini kabul etmektir" ifadesi, zihinsel kontrol mekanizmasının bir süreliğine bırakılması gerektiğini ifade eder. Bu, bilinçli zihnin analizci ve sürekli yorumlayan yapısından sıyrılarak, bilinçaltının rehberliğine izin vermek anlamına gelir.
Bu "geçici ölüm" anları, meditasyon, rüya görme veya yaratıcı bir süreç yaşarken ortaya çıkabilir. Bilinç, bir süreliğine geri çekilir ve birey kendisini bilinçaltının akışına bırakır.
Aşka ve Akışa Bırakma
Son olarak, "Aşka ve akışa bırakmaktır" cümlesi, teslimiyetin en saf halini ifade eder.
Aşk, kişinin kendini kayıtsız şartsız bir şeye adamasıdır. Burada bahsedilen aşk, sadece romantik anlamda değil, hayatın akışına, bilinçaltının derinliğine, dönüşüm sürecine duyulan aşk olarak da yorumlanabilir.
Akış, kontrolü bırakmak ve zihnin doğal ritmine teslim olmaktır. Psikolog Mihaly Csikszentmihalyi'nin "flow" (akış) kavramı, bir kişinin kendisini tamamen kaptırdığı ve zamanın akıp gittiğini hissettiği bir durumu ifade eder. Bu akış hali, bilincin katı ve sorgulayan yapısından sıyrılmasını ve bireyin kendi içsel gerçekliği ile bağ kurmasını sağlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder