2025-01-31

Nasılsa Anlamıyor Kimse Kimseyi, Öyle Uzun Uzun Susalım!

Anlaşılmamanın Sessizliği: "Nasılsa Anlamıyor Kimse Kimseyi, Öyle Uzun Uzun Susalım!"

İnsan, varoluşundan beri anlaşılmak istemiştir. Kelimeler, jestler, mimikler, hatta suskunluklar bile bu amaca hizmet eder. Fakat çoğu zaman, ne kadar anlatırsak anlatalım, sözlerimiz bir başkasının zihninde tam olarak yankılanmaz. Anlam, konuşan ve dinleyen arasındaki uçurumda kaybolur. İşte bu yüzden bazen en anlamlı iletişim, susmaktan geçer.

Bu cümle, "Nasılsa anlamıyor kimse kimseyi, öyle uzun uzun susalım!", hem bir hayal kırıklığını hem de bir kabullenişi içinde barındırıyor. Bir yandan, insanların birbirini anlamadığı gerçeğine yapılan sitem; diğer yandan, bu iletişimsizliğe direnmek yerine onu kabul edip sessizliği tercih etme kararı. Oysa susmak, her zaman pes etmek değildir. Bazen suskunluk, en güçlü tepkidir.

Anlamanın ve Anlaşılmanın Zorlukları

İletişim, sadece kelimelerle yapılan bir eylem değildir. Her birey, kendi geçmişinden, duygularından, yaşanmışlıklarından süzerek karşısındakini anlamaya çalışır. Bu da şu anlama gelir: Herkes, karşısındaki kişiyi kendi deneyim süzgecinden geçirerek dinler. Bir kişinin söyledikleriyle, diğerinin anladıkları çoğu zaman örtüşmez.

Günlük hayatta bu durumu sıkça yaşarız:

  • Bir şey anlatırsınız, ancak karşı taraf sizi bambaşka bir anlamda yorumlar.
  • Duygularınızı paylaşırsınız, ama karşınızdaki sizi yanlış anladığını gösteren bir tepki verir.
  • İçinizi dökersiniz, fakat cümleleriniz boş bir duvara çarpar gibi yankılanmadan kaybolur.

İşte bu noktada insan yorulur. Kelimelerin kifayetsizliğini fark eder. Çünkü ne kadar açıklamaya çalışırsa çalışsın, duymak isteyenin duyacağını, anlamak isteyenin anlayacağını anlar.

Sessizlik Bir Çığlık Olabilir mi?

Öyleyse, susmak bir çözüm olabilir mi? Belki de en doğru iletişim biçimi bazen sessizliktir. "Öyle uzun uzun susalım" ifadesi, iletişimin imkânsız hale geldiği noktada bilinçli bir tercihi gösterir. Ancak bu suskunluk, bir kaçış mı, yoksa bir protesto mu?

  • Kaçış olarak susmak, insanın dünyaya küskünlüğünü ve yalnızlığını pekiştirir. “Madem kimse anlamıyor, o halde anlatmanın da bir anlamı yok” düşüncesi, kişinin iç dünyasında derin bir yalnızlık yaratabilir.
  • Protesto olarak susmak ise, iletişimdeki yüzeyselliğe karşı bir tepki niteliğindedir. "Eğer gerçekten dinlemeyeceklerse, neden konuşayım?" sorusu, insanın bilinçli olarak geri çekilmesine neden olabilir.

Bazen, sessizlik en büyük isyandır. Bir tartışmada konuşmayı reddetmek, karşı tarafa sözlerden daha çok şey anlatabilir. Göz göze gelen iki insanın susarak birbirini anlaması, sayfalarca mektuba bedel olabilir.

Suskunluğun İki Yüzü: Yalnızlık ve İçsel Huzur

Sessizlik, bazı insanlar için yalnızlık, bazıları içinse içsel huzur demektir. Kimileri için sustukça büyüyen bir boşluk vardır; kimileri içinse sustukça derinleşen bir bilgelik.

  • Yalnızlık açısından bakarsak, anlaşılmamak insanın iç dünyasında kapanmaz yaralar açabilir. “Kimse beni anlamıyor” hissi, derin bir yabancılaşmaya yol açar.
  • İçsel huzur açısından bakarsak, bazen susmak, dış dünyadan kopup kendi içimize dönmenin bir yoludur. Gürültüden uzaklaşıp, içimizdeki sesi dinleyebiliriz.

Bu bağlamda, "uzun uzun susmak", sessizliği olumsuz değil, bilinçli bir tercih olarak görmemizi sağlayabilir. Anlatmanın mümkün olmadığı bir dünyada, belki de en iyi anlatım biçimi suskunluktur.

Sonuç: Sessizliğin Dili

Sonuç olarak, "Nasılsa anlamıyor kimse kimseyi, öyle uzun uzun susalım!" cümlesi, içimizde yankılanan ama çoğu zaman dile getiremediğimiz bir gerçeği ifade ediyor. Hepimiz zaman zaman anlaşılmadığımızı hissederiz. Hepimiz kelimelerimizin duvara çarptığını fark ederiz. İşte o zaman, bazen uzun uzun susmak, en doğru cümleyi kurmaktan daha anlamlı olabilir.

Fakat unutulmamalıdır ki, her suskunluk bir vazgeçiş değildir. Bazen en derin anlamlar, kelimelerle değil, sessizliğin içinde saklıdır.

Hiç yorum yok: