Varoluşsal Çaresizliğe Karşı Bir Çözüm
İnsan, evrenin büyüklüğü karşısında çoğu zaman kendini küçük, etkisiz ve anlamsız hisseder. Milyarlarca yıldır var olan bir kozmosun içinde birkaç on yıllık bir ömür süren bir canlı olarak, varoluşumuzun anlamını sorgulamak kaçınılmazdır. “Neden buradayız?” “Ne için yaşıyoruz?” “Yaptıklarımızın bir önemi var mı?” soruları zaman zaman herkesin zihnini kurcalar. Özellikle hayatın zorluklarıyla karşılaştığımızda, bu sorular daha keskin bir şekilde gün yüzüne çıkar ve çoğu zaman bir çaresizlik duygusuna teslim oluruz. Buna "varoluşsal çaresizlik" diyebiliriz.
Ancak bu çaresizliği aşmanın, daha doğrusu onu dönüştürmenin yolları vardır. Nick Cave’in de söylediği gibi çözüm, insan olmanın gücünü ve etkisini hatırlamakta gizlidir.
Küçük Eylemlerin Büyük Gücü
Varoluşsal çaresizlik çoğunlukla "Ben kimim ki?" hissinden beslenir. Evrenin sonsuzluğu karşısında önemsiz olduğumuzu düşünürüz. Oysa asıl gerçek bunun tam tersidir: Biz, sıradan görünen eylemlerimizle bile zincirleme etkiler yaratırız.
Bir gülümseme, bir dokunuş, bir kelime... Bazen hiç farkında bile olmadan birinin gününü güzelleştirir, hayata tutunmasına vesile oluruz. Nick Cave’in örneğindeki gibi, bir yabancının elini sıkması, söze gerek duymadan acısını paylaşması, sonsuza kadar unutulmayacak bir iyiliğe dönüşebilir. Basit bir jest bile, dilin sustuğu yerde anlamın en saf halini bulur. İşte tam da bu yüzden, insan olarak attığımız her adım önemlidir.
Anlamı Dışarıda Değil, İçeride Aramak
Varoluşsal çaresizliği aşmanın bir başka yolu da anlamı dış koşullarda aramaktan vazgeçmektir. Hayatın büyük bir amacı ya da nihai bir anlamı olduğu fikri cazip gelebilir, ancak gerçekte anlamı biz yaratırız. Günlük hayatın içindeki küçük uğraşlar, ilişkilerimiz, ürettiklerimiz, sevgiyle yaptıklarımız... Bunlar anlamın gerçek kaynağıdır.
Bir şarkı bestelemek, bir dostla sohbet etmek, bir çocuğun gözlerine sevgiyle bakmak, sevdiğimiz bir yemeği hazırlamak... Hepsi, yaşamın içine serpiştirdiğimiz anlam damlalarıdır. Ve bu damlalar birikir, derinleşir ve hayatımızı değerli kılar.
Sorumluluğu Üstlenmek
Çağımızın en büyük sorunlarından biri, güçsüzlük duygusudur. Sanki hiçbir şeyi değiştiremeyiz, hiçbir şey yeterince anlamlı değildir ve zaten her şey bizim dışımızda olup biter. Oysa gerçek tam tersidir: Etki alanımız düşündüğümüzden çok daha geniştir.
Nick Cave’in dediği gibi, "insan olarak muazzam bir güce sahibiz" ve bu gücün sorumluluğunu almak zorundayız. Küçücük görünen eylemlerimizin bile sonuçlarını düşünmek ve bu bilinçle hareket etmek bize anlam kazandırır. Pasif bir şekilde hayatın akışına kapılmak yerine, aktif bir özne olmak, değiştirebileceklerimizi değiştirmek ve kalıcı izler bırakmak mümkündür.
Sessiz İyiliklerin Gücü
Bazen sözcükler yetersiz kalır, bazen en büyük soruların cevabı sessizlikte gizlidir. Böyle anlarda yapabileceğimiz en değerli şey, basit bir iyilikte bulunmaktır. Birine dokunmak, yanında olmak, dinlemek, göz göze gelip gülümsemek... Bunlar, varoluşsal boşlukta yankı uyandıran hareketlerdir.
Unutmayalım ki her küçük iyilik, evrenin sessizliğine atılan bir söz gibidir. "Buradayım, varım ve seninleyim" demenin en saf yoludur.
Sonuç
Varoluşsal çaresizlik, insan olmanın doğal bir parçasıdır. Ancak bu duygunun içinde kaybolmak zorunda değiliz. Küçük eylemlerimizin gücünü fark ederek, anlamı günlük hayatın içine serperek ve sorumluluğumuzu üstlenerek bu çaresizliği dönüştürebiliriz.
Her gün, her an, attığımız adımlarla yeni anlamlar yaratıyor, birbirimizin hikâyesine dokunuyoruz. Bu yüzden, ister büyük ister küçük olsun, her davranışımızla dünyayı şekillendirdiğimizi unutmadan yaşamaya devam edelim.
Çünkü bazen bir el sıkışının, koca bir evrene bedel olduğunu fark ederiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder