2025-02-16

Adem, Havva ve Elma

Adem, cennetin serin gölgesinde uzanmış, bulutların arasından sızan güneş ışığını izliyor ve güneşleniyordu. 

Sonsuz huzurun ortasında, aklını kurcalayan bir şeyler vardı. Cennetin tüm nimetleri önünde seriliydi ama bir eksiklik hissediyordu. Bu his, Havva’nın gözlerinde gördüğü ama tarif edemediği bir özlemdi.

O sırada, dalları gökyüzüne uzanan yasak ağacın etrafında bir kıpırdama oldu. 

Yılan, parlak pulları üzerinde ışık oyunları oynayarak ağacın gövdesine dolandı. Adem başını kaldırdı, yılanın kıvrımlı hareketlerine bakarken tuhaf bir merak hissetti. 

Yılan, alışılmışın aksine Havva’ya değil, Adem’e fısıldadı.

“Merak etmiyor musun?” dedi ince bir sesle. “Bilginin ve farkındalığın tadını almak istemez misin?”

Adem bir an düşündü. Şimdiye kadar her şey kendiliğinden akıyordu, asla hiçbir şeyi sorgulamamıştı. 

Fakat yılanın sözleri içindeki boşluğu gıdıklıyordu. Havva, Adem’e yaklaştı ve onun tereddütünü sezdi. Bir elini elmanın üzerine koydu.

“Yasak olan her zaman kötüdür demek değildir,” dedi Havva. “Belki de özgürlüğümüzü anlamamız için bu tadı bilmemiz gerekir.”

Ancak o an beklenmedik bir şey oldu. Yılan, Havva’nın elmasına uzandı ve keskin dişlerini parlak kırmızı kabuğa geçirdi. Meyvenin suyu, damla damla toprağa akarken, cenneti dolduran büyülü sessizlik bozuldu. 

Adem ve Havva hayret içinde yılanın gözlerine baktı.

Yılan gülümsedi.

“Artık biliyorum,” dedi. “Ve benim bildiğimi siz de biliyorsunuz.”

Bir rüzgâr esti, ağaçların yapraklarını titretip gökyüzünü bir anlığına kararttı. 

Adem ve Havva, içlerinde tuhaf bir kıpırtı hissettiler. Belki de bu, ilk kez gerçekten kendileri oldukları andı.

Cennet artık eskisi gibi olmayacaktı. Ama belki de olması gereken buydu.

Hiç yorum yok: