2025-02-20

DOGE ve Amerikan Kamu Hizmeti

DOGE ve Amerikan Kamu Hizmeti

Applebaum, Amerikan hükümetinde verimliliği artırma iddiasındaki DOGE'nin (Department of Government Efficiency) aslında verimlilik, şeffaflık veya hesap verebilirlikle ilgilenmediğini belirtiyor. Eğer bu değerlere önem verseydi, kitlesel istifaları teşvik etmez, rastgele çalışanları işten çıkarmaz ve devlet verilerini belirsiz amaçlarla kontrol etmeye çalışmazdı. Asıl amacı, Amerikan federal kamu hizmetinin yapısını ve değerlerini değiştirmektir. Trump ve ekibi, uzun süredir Amerika'da yeni bir siyaset ve yönetim biçimi oluşturmayı hedefliyordu; şu anda bunu hayata geçiriyorlar.

Macaristan Modeli ve Demokrasi Tehditleri
Applebaum’a göre, Trump yönetiminin izlediği model, büyük ölçüde Macaristan'dan ilham alıyor. Viktor Orban, demokratik yollarla seçilmiş bir lider olmasına rağmen, zamanla hukuki süreçleri kullanarak denetleyici kurumları zayıflatmış ve seçim kaybetmesini neredeyse imkânsız hale getirmiştir. Orban, CPAC gibi etkinliklerde Macaristan’ın muhafazakâr siyaset için bir laboratuvar olduğunu ve liberal kesimleri geri plana iterek muhafazakâr Hristiyan bir yönetim kurduklarını açıkça belirtmiştir. Applebaum, Trump yönetiminin de benzer adımlar attığını düşünüyor.

ABD Üniversiteleri Üzerindeki Baskılar
Macaristan'da hükümet, üniversiteler üzerindeki baskıyı artırarak bazı bölümleri kapattı ve bütçeleri kesti. Özellikle "gender" (toplumsal cinsiyet) kelimesi içeren bölümler tamamen kaldırıldı. Applebaum, benzer baskıların ABD üniversitelerine de uygulanabileceğinden bahsediyor.

Patronaj Sistemi ve Kamu Hizmeti
Teddy Roosevelt öncesinde ABD’de patronaj sistemi (spoils system) hakimdi. Başkan değiştikçe kamu görevlileri de değişiyor, pozisyonlar liyakate değil, siyasi sadakate göre dağıtılıyordu. Bu sistem, yolsuzluk ve verimsizlik yaratıyordu. Roosevelt ve diğer reformcular, kamu hizmetinin liyakate dayalı olması gerektiğini savundu ve sınavlarla işe alım sistemini getirdi. Applebaum’a göre, Trump yönetimi bu sistemi tersine çevirerek, kamu hizmetini yeniden siyasi sadakate dayalı hale getirmeye çalışıyor.

Sonuç
Applebaum, kamu hizmeti sisteminin yıkılması halinde sıradaki hedefin üniversiteler olacağını öngörüyor. Eğer bağımsız ve tarafsız kamu görevlileri ortadan kaldırılırsa, akademik özgürlüğün de tehlikeye gireceğini düşünüyor.

I listened to Terry Gross, very insightful! It is called "Orban playbook".

https://www.npr.org/2025/02/19/g-s1-49659/journalist-describes-trumps-movements-as-a-regime-change-towards-authoritarianism


Wilhelm Schmid'in "Aşk" kitabının özeti

Wilhelm Schmid'in "Aşk" adlı kitabı, insanlık tarihinin en eski ve evrensel kavramlarından biri olan aşkı derinlemesine inceleyen felsefi bir eserdir. Schmid, aşkın doğasını ve ilişkilerdeki zorlukları ele alarak, okuyuculara bu karmaşık duyguyu daha iyi anlama ve yönetme konusunda rehberlik etmeyi amaçlar.

Kitap, aşkın öğrenilebilir olup olmadığını ve mutlu bir aşk ilişkisi yürütmenin belirli kurallara bağlı olup olmadığını sorgulayarak başlar. Yazar, uzun süreli ilişkilerde flörtün önemini vurgular ve sadakat, kıskançlık, güç ve paranın aşk üzerindeki etkilerini tartışır. Ayrıca, cinselliğin ilişkilerdeki rolünü ve aşkın nefes alması gerektiğini ifade eder. Uzun soluklu birlikteliklerde dostluk ve aşk dengesinin nasıl kurulacağına dair öneriler sunar. Schmid, mutsuzluğun aşk için bir tehdit mi yoksa onu mümkün kılan itici bir güç mü olduğunu da irdeleyerek, aşkın anlamını sorgular.

Felsefe ve psikolojiyi harmanlayan Schmid, karmaşık konuları sade ve günlük bir dille anlatarak, aşkı arayanlara ve mevcut ilişkilerini korumak isteyenlere önemli ipuçları sunar. Kitap, okuyucuların aşkın doğasını daha iyi kavramalarına ve ilişkilerinde daha bilinçli adımlar atmalarına yardımcı olmayı hedefler.

Kitabın Türkçe çevirisi Tanıl Bora tarafından yapılmış olup, İletişim Yayınları tarafından yayımlanmıştır. Toplam 84 sayfadan oluşan bu eser, aşkın farklı yönlerini keşfetmek isteyenler için değerli bir kaynaktır.

Sabahattin Ali – İçimizdeki Şeytan

Sabahattin Ali – İçimizdeki Şeytan

Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan romanı, bireyin iç dünyasında yaşadığı çelişkileri ve toplumsal yapının insan psikolojisi üzerindeki etkilerini derinlemesine işleyen bir eserdir. Romanın ana karakteri Ömer, eğitimli ve aydın bir genç olmasına rağmen iradesiz, kararsız ve çevresinin etkisine fazlasıyla açık biridir. Ömer’in aşkı, ahlaki sorgulamaları ve toplumsal konumunu kabullenme çabası, eserin temel eksenini oluşturur.

Ömer’in hayatı, Macide isimli genç bir kadınla tanışmasıyla değişir. Macide, güçlü ve idealist bir karakterdir; Ömer’in aksine kendi değerlerine ve inançlarına bağlı bir duruş sergiler. Ancak Ömer, kendi korkuları ve toplumsal beklentiler nedeniyle Macide ile olan ilişkisinde tutarsızlıklar yaşar. Roman boyunca, Ömer’in içsel hesaplaşmaları ve başkalarının etkisinde şekillenen kararları gözler önüne serilir.

Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan ile bireyin en büyük düşmanının dış etkenlerden ziyade kendi içindeki zaaflar ve korkular olduğunu anlatır. Romanda geçen “içimizdeki şeytan” kavramı, bireyin iradesizliğini ve kolay yönlendirilebilirliğini temsil eder. Ömer’in yaşamı, içinde bulunduğu çelişkiler ve ahlaki zayıflıklarla bir çıkmaza sürüklenir.


Psikolojik Değerlendirme

İçimizdeki Şeytan, bireyin bilinçaltındaki korkuların, geçmiş deneyimlerin ve çevresel baskıların karakter üzerindeki etkilerini psikolojik açıdan incelenmeye değer bir romandır. Eserde karakterlerin psikolojik yönlerini şu perspektiflerden ele almak mümkündür:

  1. Ömer’in Kişilik Yapısı ve İrade Zayıflığı
    Ömer, tipik bir "nevrotik kişilik" örneğidir. Sürekli bir iç çatışma içinde olup karar almakta zorlanır. Kendisine ve yeteneklerine güveni yoktur, bu yüzden başkalarının etkisinde kalır. Psikolojide, Freud’un “Ego” ve “Süperego” kavramlarıyla açıklanabilecek bir iç hesaplaşma içindedir. Ömer, bir yandan toplumun beklentileri doğrultusunda yaşamaya çalışırken, diğer yandan kendi içsel korkularıyla yüzleşmekten kaçınır.

  2. Macide’nin Güçlü Kadın Profili ve Bireysel Kimlik
    Macide, romanın en sağlam karakterlerinden biridir. Ömer’e göre daha kararlı, bağımsız düşünebilen ve idealleri uğruna mücadele eden bir yapıya sahiptir. Jung’un "bireyleşme" (individuation) kavramına uygun olarak, Macide kendi kimliğini korumaya çalışan bir bireydir. Ancak, sevdiği insanı kurtarma çabası içinde zaman zaman fedakârlıklarının sınırlarını zorlar.

  3. Toplumsal ve Çevresel Etkiler
    Ömer’in içsel çatışmaları sadece bireysel zaaflardan kaynaklanmaz, aynı zamanda toplumun baskıları da bu çatışmaları tetikler. Özellikle Nihat gibi çıkarcı ve manipülatif karakterler, Ömer’in karar mekanizmasını olumsuz yönde etkiler. Sosyal psikolojide “grup baskısı” olarak bilinen olgu, Ömer’in kendi kimliğini bulamamasının nedenlerinden biridir.

  4. Kendini Gerçekleştirme ve Başarısızlık Korkusu
    Ömer’in sürekli kendisiyle çelişen düşünceleri, Abraham Maslow’un kendini gerçekleştirme teorisiyle açıklanabilir. Maslow’a göre, birey ancak temel ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra kendini gerçekleştirme sürecine girebilir. Ancak Ömer, temel güven duygusundan bile yoksun olduğu için kendini gerçekleştirme yolunda sürekli başarısızlığa uğrar.


Sonuç

Sabahattin Ali, İçimizdeki Şeytan romanında bireyin psikolojik derinliklerine inerek, karakterlerin içsel çatışmalarını ve toplumla olan ilişkilerini başarıyla analiz eder. Ömer’in kişiliğindeki zaaflar, çevresel baskılarla birleşerek onun kendi hayatını kontrol edememesine yol açar. Roman, bireyin kendi içindeki şeytanlarla mücadelesinin, dış dünyadaki savaşlardan çok daha zor ve karmaşık olduğunu gözler önüne serer.

Bu açıdan bakıldığında, İçimizdeki Şeytan, yalnızca bir bireyin öyküsü değil, aynı zamanda toplumun birey üzerindeki psikolojik etkilerini de analiz eden derinlikli bir eserdir.

Tam Bağımsızlığın Yolu: Finansal, Fikirsel ve Duygusal Bağımsızlık

Tam Bağımsızlığın Yolu: Finansal, Fikirsel ve Duygusal Bağımsızlık

Her insan belirli bir kalite eşiğinin üzerinde yaşamak ister. Ancak bu yaşam standardına ulaşmak ve gerçek anlamda özgür hissetmek için finansal, fikirsel ve duygusal bağımsızlık şarttır. Bu üç alanda da bağımsız olamayan bireyler, farkında olmadan manipülasyonun ve baskının esiri olabilirler.

Finansal Bağımsızlık: Hayatın Kontrolünü Eline Almak

Finansal bağımsızlık, kendi ekonomik kaynaklarınızı oluşturup hayatınızı kimseye muhtaç olmadan idame ettirebilme gücüdür. Bir birey ekonomik olarak bağımsız olmadığında, başkaların koyduğu kurallara uymak zorunda kalabilir ve özgürlük alanı kısıtlanabilir. Finansal bağımsızlığın temel adımları şunlardır:

  • Gelir kaynaklarını çeşitlendirmek
  • Borçlardan kaçınmak veya en aza indirmek
  • Tasarruf ve yatırım yaparak geleceğe güvenle bakabilmek

Manipülatörler finansal bağımsızlığınızı engellemek için işinize karışabilir, size bağımlı bir yaşam tarzı sunarak sizi kısıtlayabilirler. Bunu fark edip, ekonomik gücünüzü elinize almak gerçek özgürlüğünüz için şarttır.

Fikirsel Bağımsızlık: Zihinsel Özgürlük

Bir bireyin kendi fikirlerini özgürce oluşturup ifade edebilmesi, hayattaki en değerli yetilerden biridir. Fikirsel bağımsızlık, bireyin düşünce yapısını çeşitli kaynaklardan besleyerek bağımsız bir şekilde geliştirebilmesini ifade eder.

Ana akım dışı fikirleri olan insanlar sıkça toplum tarafından eleştirilir, hatta bazen dışlanır. Manipülatörler, bireylerin alternatif düşüncelerini kısıtlamak ve kendi düşüncelerini empoze etmek için çeşitli yöntemlere başvurabilirler. Bunlardan bazıları:

  • Eleştirilerle özgün fikirleri bastırmak
  • Fikirlerini değiştirmeleri için sosyal baskı uygulamak
  • Alternatif bilgileri değersizleştirmek

Fikirsel bağımsızlığı kazanmak için bireylerin çeşitli kaynaklardan bilgi edinmesi, eleştirel düşünceyi geliştirmesi ve toplum baskısına karşı kendi düşüncelerini savunabilmesi gereklidir.

Duygusal Bağımsızlık: Manipülasyona Karşı Koymak

Duygusal bağımsızlık, bireyin kendini değerli hissetmesi ve başkaların onayına muhtaç olmadan yaşayabilmesidir. Özellikle toksik ilişkilerde veya manipülatif kişilerle olan etkileşimlerde duygusal bağımlılık tehlikeli bir hal alabilir. Manipülatörler, duygusal bağımlılık illüzyonu yaratarak bireyi kendi etkileri altında tutmaya çalışabilirler.

Bunun belirtileri şunlardır:

  • Sürekli başkaların onayına ihtiyaç duyma
  • Toksik ilişkilerden kopamama
  • Manipülatif kişilerin etkisiyle kendini değersiz hissetme

Duygusal bağımsızlığı kazanmak için bireyin öncelikle kendi değerini fark etmesi, duygusal sınırlar koyabilmesi ve manipülatif ilişkilerden uzak durabilmesi gereklidir.

Son Söz: Taviz Yok!

Finansal, fikirsel ve duygusal bağımsızlık; özgür bir yaşamın temel taşlarıdır. Bu alanlardan herhangi birinde başkalarına bağımlı hale gelmek, kişinin özgürlüğünü kısıtlayan bir zincire dönüşebilir. Manipülatörlere, baskılara ve başka çare yokmuş gibi yaratılan illüzyonlara boyun eğmeden yaşamın kontrolünü ele almak gerekir. Bu konuda taviz vermek, uzun vadede özgürlüğün kaybedilmesine neden olabilir.

Gerçek özgürlük, tam bağımsızlıkla mümkün olur. Yutmayın, sınırlarınızı bilin ve özgürlüğünüzü elinizde tutun!

Fırtınadaki Yolcular

Fırtınadaki Yolcular
Bir zamanlar, uçsuz bucaksız bir denizin ortasında, gökyüzü ansızın kararmış ve korkunç bir fırtına patlak vermişti. Rüzgâr uluyor, dalgalar gökyüzüne kadar yükseliyor ve herkesin yüreğine korku salıyordu. Bu fırtınada, denizin ortasında birbirinden çok farklı teknelerde yol alan insanlar vardı.
Denizin bir köşesinde, altın işlemeli bir yat süzülüyordu. İçindeki prens, ipek yastıklarına yaslanmış, fırtınayı umursamadan şarabını yudumluyordu. Yatı o kadar sağlamdı ki dalgalar ona zarar veremiyor, rüzgâr ise sadece yelkenlerini şişiriyordu. Prens, "Bu fırtına bana dokunamaz," diye düşünüyordu.
Biraz ötede, tahtadan yapılmış küçük bir kano vardı. İçindeki balıkçı, küreklerini sıkıca tutmuş, dalgalarla boğuşuyordu. Kano her an batacak gibi görünse de balıkçı pes etmiyordu. "Bu fırtınayı atlatmalıyım, ailem beni bekliyor," diye mırıldanıyordu.
Denizin en derin yerinde ise genç bir kız, kollarını bir tahta parçasına dolamış, hayatta kalmaya çalışıyordu. Dalgalar onu yutmak için yarışıyor, soğuk su ciğerlerini donduruyordu. "Birisi beni görse de yardım etse," diye fısıldadı zayıf bir sesle, ama sesi fırtınada kaybolup gidiyordu.
Prens, yatından etrafı seyrederken balıkçıyı fark etti. Kano su almaya başlamıştı ve balıkçı yorgun düşüyordu. Prens bir an durdu, sonra içinden, "Herkes kendi yolunu bulmalı," diyerek başını çevirdi. Ama tam o sırada, genç kızın çaresiz çırpınışlarını gördü. Kalbi sızladı. "Belki de bu fırtına hepimizi aynı denize getirdi," diye düşündü.
Hemen kaptanına emretti: "Yatı çevirin, o kıza yardım edeceğiz!" Yat, dalgaları yararak kıza ulaştı. Prens, onu güverteye çekerken balıkçıya da seslendi: "Gel, sen de bin! Kanon burada dayanamaz." Balıkçı önce tereddüt etti, ama sonra küreklerini bırakıp yata tırmandı.
Fırtına hâlâ dinmemişti, ama artık üçü bir aradaydı. Genç kız ısınmak için battaniyeye sarıldı, balıkçı dinlenip gücünü topladı, prens ise ilk kez bir şeyin şaraptan daha tatlı olduğunu hissetti: Birine yardım etmenin sıcaklığı.
Fırtına sonunda dindiğinde, prens gülümsedi ve dedi ki: "Hepimiz aynı teknede değiliz, ama aynı fırtınadayız. Birbirimize tutunursak, kimse boğulmaz."
Ve o günden sonra, denizin yolcuları birbirlerine daha çok kulak vermeye, fırtınalarda el uzatmaya başladılar.

Bilinç kapsamında alt katman bağımsızlığı, substrate independence ne demektir?

Bilinç kapsamında "alt katman bağımsızlığı" (İngilizce: substrate independence), bilinç veya zihinsel süreçlerin belirli bir fiziksel alt katmana (örneğin, biyolojik nöronlara veya karbon temelli bir beyne) bağlı olmaksızın var olabileceği fikrini ifade eder. 

Bu kavram, özellikle bilinç felsefesi, yapay zeka ve bilişsel bilimler alanlarında tartışılır.
Daha basit bir ifadeyle, alt katman bağımsızlığı, bilincin yalnızca insan beynine özgü bir şey olmadığını, aksine farklı bir "alt katman" üzerinde (örneğin, silikon temelli bir yapay zeka sistemi, kuantum bilgisayarlar veya tamamen farklı bir materyal yapısı) yeniden oluşturulabileceği ya da simüle edilebileceği anlamına gelir. Önemli olan, bu sistemin işlevsel organizasyonu ve bilgi işleme kapasitesidir, fiziksel yapının ne olduğundan ziyade.
Bu fikir, şu soruları gündeme getirir:
  • Bilinç, yalnızca biyolojik sistemlere mi özgüdür, yoksa yapay sistemlerde de ortaya çıkabilir mi?
  • Eğer bir yapay zeka, insan bilincine benzer işlevleri yerine getirebilirse, bu bilinç olarak kabul edilebilir mi?
Örneğin, eğer bir bilgisayarda insan beyninin tüm işlevlerini taklit eden bir simülasyon yaratılırsa ve bu simülasyon "düşündüğünü" ya da "hissettiğini" iddia ederse, bu bilincin alt katmandan (beyin yerine silikon) bağımsız olduğunu savunabiliriz. Bu, özellikle "fonksiyonalizm" gibi bilinç teorilerinde sıkça ele alınan bir konudur.

Team Jorge nedir?

Team Jorge, İsrailli eski istihbarat ve ordu mensupları tarafından kurulan, siber operasyonlar ve dezenformasyon faaliyetleri yürüten gizli bir şirkettir. Şirketin lideri, eski İsrail özel kuvvetler operatörü Tal Hanan'dır ve "Jorge" takma adını kullanmaktadır. Team Jorge, dünya genelinde 30'dan fazla ülkede seçimlere müdahale ettiğini ve 27'sinde başarılı sonuçlar elde ettiğini iddia etmektedir.

Şirketin ana araçlarından biri, Gelişmiş Etki Medya Çözümleri (Advanced Impact Media Solutions - AIMS) adlı bir yazılım paketidir. AIMS, Twitter, LinkedIn, Facebook, Telegram, Gmail, Instagram ve YouTube gibi platformlarda 40 binden fazla sahte hesabı (avatar) yönetebilme kapasitesine sahiptir. Bu avatarlar, sosyal medyada otomatik kampanyalar yürüterek gönderileri öne çıkarabilir, beğeniler ve yorumlar yapabilir ve belirli hashtag'lerin trend olmasını sağlayabilirler.

Team Jorge'nin faaliyetleri, 2023 yılında Forbidden Stories adlı gazetecilik konsorsiyumu tarafından yürütülen bir araştırma sonucunda ortaya çıkarılmıştır. Bu araştırma, şirketin seçim manipülasyonları, bilgisayar korsanlığı ve dezenformasyon kampanyaları gibi yöntemlerle demokratik süreçleri nasıl etkilediğini gözler önüne sermiştir.

Şirketin hizmetleri arasında, WhatsApp ve Telegram gibi şifreli uygulamaların yanı sıra e-posta hesaplarını hacklemek, sahte haberler yaymak, dijital casusluk ve gözetleme faaliyetleri yürütmek bulunmaktadır. Bu tür operasyonlar, demokratik süreçleri bozma ve kamuoyunu manipüle etme amacı taşımaktadır.

Team Jorge'nin ortaya çıkışı, Cambridge Analytica skandalı gibi olaylarla birlikte, sosyal medya ve dijital platformların siyasi manipülasyon ve dezenformasyon amaçlı kullanımının ne denli yaygın ve etkili olduğunu bir kez daha göstermiştir.