E-İmza Skandalı: Dijital Devletin Çöküşü ve Siber İhanetin Anatomisi
Giriş: Dijitalleşme Vaat miydi, Tuzak mı?
- yüzyılda devletlerin dijitalleşmesi, şeffaflık, hız, erişilebilirlik ve güvenlik gibi vaatlerle halka sunuldu. E-devlet uygulamaları, bürokratik hantallığı ortadan kaldıracağı iddiasıyla savunuldu. Ancak dijitalleşmenin bir devlet kapasitesi değil, ancak iyi tasarlanmış, liyakatle yürütülen bir sistemle anlam kazanacağı göz ardı edildi. Türkiye’de 2025 yazında patlak veren e-imza skandalı, işte bu farkındalığın geç kalınmış trajik tezahürü olarak karşımıza çıkıyor.
Bu yazı, söz konusu skandalın yapısal zeminini, sistemsel ihmallerini, siyasi arka planını, hukuki yansımalarını ve geleceğe dair alınması gereken önlemleri bütüncül bir çerçevede ele almaktadır.
I. E-İmzanın Anatomisi ve Zafiyetin Kökleri
E-imza nedir?
Elektronik imza, kişinin dijital ortamdaki kimliğini doğrulamak için kullanılan sayısal bir sertifika ile bir şifreden oluşur.
Türkiye'de 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu çerçevesinde, e-imza ıslak imza ile aynı hukuki geçerliliğe sahiptir.
Ancak sistemin güvenliği, iki temel dayanağa bağlıdır:
- Cihazın korunması (kriptografik donanım: token veya akıllı kart)
- Şifrenin gizliliği (kullanıcıya özeldir)
Bu iki unsurdan biri ele geçirildiğinde, bir kişinin yerine işlem yapmak mümkündür.
İşte 2025 skandalı da tam bu noktadan doğmuştur:
Hem fiziksel cihazlara ulaşılmış, hem de şifreler elde edilmiş ya da doğrudan sahte kimliklerle sertifika üretilmiştir.
II. Kriz Tanımı: Skandalın Çok Katmanlı Yapısı
1. Dijital sahtekârlık değil, siber saldırı
E-imza skandalı, birkaç sahte diploma ya da not değişikliğinden ibaret değildir. Bu bir dijital devletin ele geçirilmesi, hatta birçok uzmanın ifadesiyle bir “dijital darbe” girişimidir.
- Yükseköğretim sistemine sızma: Sahte diplomalar, not ortalamalarıyla oynama, akademik kadrolara liyakatsiz atamalar.
- Tapu ve emlak işlemleri: Sahte devirler, şirket ortaklık değişiklikleri.
- Milli Eğitim ve MEB sistemleri: Ehliyet sınavları, öğretmen atamaları, öğrenci başarı notları.
- Göç İdaresi ve SGK sistemleri: Kimlik kayıtlarına müdahale, sağlık hizmetlerine erişim.
Bu genişlik, bireysel çıkar değil, örgütlü bir çete yapısı ve muhtemelen bazı siyasal örtüler altında faaliyet gösteren paralel siber yapılar ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.
III. Sistem Çöküşü: Yasal ve Kurumsal Yetersizlik
1. ESHS’lerin (Elektronik Sertifika Hizmet Sağlayıcıları) denetimsizliği
- TÜRKTRUST ve E-Tuğra gibi ESHS’ler, sahte belgeleri sorgulamadan e-imza üretmiştir.
- Bayiler, kimlik kontrolü sürecinde kağıt üzerinde değil, ekran görüntüleri üzerinden işlem yapmış.
- Kimlik doğrulama süreci bir formaliteye indirgenmiş.
2. Kurumlar arası entegrasyon eksikliği
- Bir kurumun sistemine girilen sahte bilgiler, diğer kurumlarda otomatik olarak sorgulanmadan geçerli ve doğru hale gelmiştir.
- Örneğin, sahte diplomayla atanan bir akademisyenin YÖK sistemine, ardından SGK’ya, sonra bordroya kadar ilerlemesi mümkün olmuştur.
IV. Liyakatsizlik: Dijital Kumpasın Siyasal Arka Planı
Bu skandal, sadece teknik bir açık değil, siyasi bir çürümenin dijital izdüşümüdür.
- 2016 sonrasında kamu kadrolarının önemli bir kısmı boşaltılmış; yerlerine sadakat odaklı atamalar yapılmıştır.
- Bu süreçte, sahte diplomalarla, uydurulmuş unvanlarla, parti referanslarıyla kamuya alınan binlerce kişi, sistemin içine dahil olmuştur.
- Sistem, bu kadroları sorgulamak yerine, belgeyi esas almış; belge sahte olduğunda ise çöküş kaçınılmaz olmuştur.
Özetle: Bu sadece dijital güvenlik değil, siyasal liyakat sisteminin iflasıdır.
V. Bir Ulusal Güvenlik Krizi Olarak E-İmza
E-imza sistemi, yalnızca vatandaş hizmeti sunan bir platform değil; devletin hafızası, kimliği ve egemenliğidir.
Bu tür ihlallerin doğrudan sonuçları şunlardır:
- Yargı sisteminin çökmesi: Bir savcının e-imzası taklit edilebilir hale geldiyse, artık iddianamelerin ya da tutuklama taleplerinin meşruiyeti sorgulanır.
- Tapu sisteminin çökmesi: Bir vatandaş tapusunun sahte e-imzayla devredilmesinden endişe ediyorsa, mülkiyet hakkı yok olmuştur.
- Akademik sistemin çökmesi: Sahte diplomalı öğretmenler, doktorlar, mühendisler toplum sağlığını tehdit eder hale gelir.
Bu yönüyle skandal, bir ulusal güvenlik krizi olarak tanımlanmalıdır. Hatta bu çapta bir dijital istila, “savaşsız işgal” olarak da değerlendirilebilir.
VI. Krizden Çıkış: Reform ve Restorasyon Önerileri
1. Dijital Kimlik Reformu
- E-imza sisteminin bir üst evresi olan biyometrik tabanlı dijital kimlik altyapısına geçilmelidir.
- Şifre + cihaz ikilisi yerine yüz tanıma, iris tarama gibi çok faktörlü kimlik doğrulama yöntemleri geliştirilmeli.
- Bu şekilde birinci aşamada kişinin kimliği doğrulanmakta, ikinci aşamada onamı doğrulanacaktır.
2. Sertifika sağlayıcılarının yeniden yapılandırılması
- ESHS’ler özel şirketler olmaktan çıkarılmalı ya da bağımsız kamu denetimine tabi olmalı.
- Sertifika üretimi yalnızca yetkili devlet dairelerinde, fiziki biyometrik kontrolle yapılmalı.
3. Dijital Temiz Eller Operasyonu
- Sahte belgelerle atanan kamu personelleri için acil dijital denetim seferberliği başlatılmalı.
- Üniversitelerden tapu müdürlüklerine kadar tüm kurumların log kayıtları taranmalı.
4. Ulusal Dijital Egemenlik Konseyi
- BTK, TÜBİTAK, Adalet Bakanlığı, YÖK, MİT ve üniversitelerin katılımıyla bir “Dijital Egemenlik Yüksek Kurulu” kurulmalı.
- Bu kurul, dijital devlet sistemlerinin standardizasyonu, güvenliği ve sürdürülebilirliği için denetim yapmalı.
5. Liyakat Yasası ve Dijital Sicil Arşivi
- Kamuya alınan herkesin dijital kimlik, diploma ve özgeçmiş bilgileri bir ulusal sicil sistemiyle otomatik çapraz doğrulamaya tabi tutulmalı.
Sonuç: Dijital Devleti Yeniden İnşa Etmek
Hobbes’un Leviathan’ı, mutlak egemenliğin sembolüydü. Ancak mutlak egemenlik artık fiziksel değil, dijital bir varlık. e-İmza da bu varlığın bir parçası.
Türkiye, bu dijital varlığı inşa ederken, temeli sağlam atmaz, onu koruyacak düzgün sistemler kurmazsa, dijital varlık kendi gölgesinde yok olacaktır.
E-imza skandalı, sadece geçmişin bir günahı değil, geleceğin nasıl bir devlet yapısı üzerine inşa edileceğine dair kritik bir eşiği temsil ediyor.
- Ya sistem restorasyonla yeniden ayağa kaldırılacak,
- Ya da dijitalleşme, bir siber distopyanın başlangıcı olacaktır.
Bu tercihin ağırlığı, yalnızca hükümetin değil, tüm toplumun omuzlarındadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder