2025-10-17

Yaşadığımız Senaryolar: Transaksiyonel Analiz Üzerine

Yaşadığımız Senaryolar: Transaksiyonel Analiz Üzerine

Giriş

İnsan yaşamı, yüzeyde rastlantılar ve tercihlerle şekilleniyor gibi görünse de, Transaksiyonel Analiz (TA) kuramına göre çoğu zaman görünmeyen bir senaryonun izinde ilerler. Bu senaryo, çocuklukta alınan bilinçdışı kararların ve ebeveynlerden gelen mesajların bir bileşimidir. Claude Steiner’in Scripts People Live (1974) adlı eseri, Eric Berne’in kuramsal temelini genişleterek, bireylerin yalnızca dramatik trajedilerde değil, gündelik mutsuzluklarda da bu yazılı kaderi izlediklerini öne sürer.

Steiner, insanların yaşamlarının “trajik” ve “banal” senaryolar tarafından biçimlendiğini söyler; kimileri kendi yıkımlarına yürürken, kimileri de “normal” yaşam maskesi altında sessiz bir tatminsizlik içinde yaşar. 

TA’nın sunduğu analiz, bu görünmez yazgıyı fark etmeyi, çözümlemeyi ve yeniden yazmayı amaçlar.


1. Transaksiyonel Analizin Temelleri

Transaksiyonel Analiz, 1950’lerde Kanadalı psikiyatrist Eric Berne tarafından geliştirilmiştir. Berne, psikanalizin karmaşık jargonunu reddederek, insan davranışlarını herkesin anlayabileceği yalın bir dille açıklamaya yönelmiştir.

Berne’in yaklaşımı üç radikal varsayıma dayanır:

1.1 İnsanlar Doğuştan İyidir

Berne’e göre her insan “prens veya prenses” olarak doğar; toplumsal koşullar, ebeveyn mesajları ve sevgisizlik onu “kurbağaya” dönüştürür. Bu düşünce, “Ben OK’im, Sen OK’sin” yaşam pozisyonu ile özetlenir. Bu pozisyon, hem öz-değerin hem de başkalarının değerinin tanınmasını içerir.

1.2 İnsanlar Düşünebilir

Her birey, kendi adına düşünebilme kapasitesine sahiptir. TA’nın amacı, bireyin “Yetişkin” (Adult) ego durumunu güçlendirerek, irrasyonel ebeveyn mesajlarından (Parent) ve duygusal koşullanmalarından (Child) özgürleşmesini sağlamaktır.

1.3 İnsanlar Değişebilir

Berne, en ağır psikiyatrik rahatsızlıkların bile değiştirilebilir olduğuna inanır. Ona göre, terapi süreci bir “iyileştirme” değil, bireyin insanlığını yeniden kazanma sürecidir.


2. Ego Durumları: İnsan İçindeki Üç Ses

TA’nın temel yapıtaşını Ego Durumları oluşturur. Bunlar kişiliğin üç gözlemlenebilir parçasıdır:

  • Ebeveyn (Parent): Öğretilmiş davranışlar, değer yargıları ve otorite figürlerinden içselleştirilmiş mesajlardır. “Eleştirel” (disiplinci) veya “Besleyici” (koruyucu) olabilir.
  • Yetişkin (Adult): Gerçekliğe dayalı, mantıklı ve veriye odaklı yönümüzdür. “Şimdi ve burada” çalışır.
  • Çocuk (Child): Duyguların, sezgilerin ve yaratıcılığın merkezidir. “Doğal Çocuk” spontan ve canlıdır; “Uyum Sağlamış Çocuk” ise itaatkâr veya isyankâr biçimlerde görülür.

Berne, bireyin içsel dengesini bu üç ses arasındaki sağlıklı iletişimde görür. Egemen bir Ebeveyn veya bastırılmış bir Çocuk, yaşam senaryosunun köklerini oluşturur.


3. Temas İletileri ve “Temas Ekonomisi”

TA’ya göre insanlar, fiziksel ve duygusal tanınma birimlerine — yani temas iletilerine (strokes) — tıpkı oksijen gibi ihtiyaç duyar. Bir gülümseme, dokunuş ya da “seni seviyorum” ifadesi, ruhsal sağlığın temel besinidir.

Claude Steiner, bu konuda “Temas İletisi Ekonomisi” adını verdiği sistemi tanımlar. Toplum, çocuklara beş yasak öğretir:

  1. Temas iletisi verme.
  2. Temas iletisi isteme.
  3. Verileni kabul etme.
  4. İstemediğini reddetme.
  5. Kendine temas iletisi verme.

Bu yapay kıtlık, bireyleri sevgi açlığına iter. Böylece insanlar, gerçek yakınlık kurmak yerine, “psikolojik oyunlar” aracılığıyla dolaylı tatmin arar.


4. Psikolojik Oyunlar ve Kurtarma Üçgeni

Oyunlar (Games), tekrarlayan, gizli amaçlı ve sonunda “ödül” getiren davranış dizileridir. “Evet, ama…” veya “Beni zorladın!” gibi diyaloglar, aslında bilinçdışı temas alma stratejileridir.

Stephen Karpman’ın tanımladığı Kurtarma Üçgeni, oyunlardaki üç temel rolü açıklar:

  • Kurban: Güçsüzlük rolünde kalır.
  • Kurtarıcı: Yardım ederek üstünlük hisseder.
  • Zulmedici: Eleştirir veya cezalandırır.

Bu üçlü, ilişkilerdeki döngüsel dramların temelidir. Gerçek otonomi, bu rollerden çıkmakla mümkündür.


5. Senaryo Analizi: Yaşam Planlarımız

Bir senaryo (script), çocuklukta alınan kararlara dayalı, bilinçdışı bir yaşam planıdır. Çocuk, ebeveynlerinden aldığı mesajlara uyum sağlamak için bu planı oluşturur.

5.1 Senaryoyu Şekillendiren Mesajlar

  • Emirler (Injunctions): “Yapma” türü yasaklardır — Düşünme, hissetme, başarılı olma, yakın olma gibi.
  • Atıflar (Attributions): Çocuğa kim olduğu söylenir — Sen akıllısın, sen yaramazsın, sen kurban olacaksın gibi.

Bu mesajlar, çocukta bir varoluşsal ikilem yaratır: “Kendim olursam sevgiyi kaybederim.”
Sonuçta kişi, o sevgiyi korumak uğruna kendinden vazgeçer — ve böylece senaryo başlar.

5.2 Üç Temel Olumsuz Senaryo

  1. Sevgi Yoksunluğu (Depresyon): Temas iletisi kıtlığından doğar.
  2. Akıl Yoksunluğu (Delilik): Duyguların ve sezgilerin geçersiz kılınmasıyla gelişir.
  3. Neşe Yoksunluğu (Bağımlılık): Hazzın, bedenin ve duyguların bastırılmasıyla oluşur.

6. Cinsiyet Rolü Senaryoları: Eksik İnsanlar

Toplum, çocukları cinsiyet temelli senaryolara programlar:

  • Erkekler, duygularını bastırmaya ve “rasyonel” olmaya koşullanır. Bu onları duygusal açıdan köreltir.
  • Kadınlar, sezgisel ve bakıcı rollere yönlendirilir, ancak güç ve bağımsızlık duygularından uzaklaştırılır.

Bu tamamlayıcı ama eksik roller, sağlıklı bir birliktelik yerine, karşılıklı bağımlı ilişkiler yaratır. Erkek duygularından kopar, kadınsa kendi gücünü bastırır — her ikisi de “yarım” kalır.


7. Terapötik Süreç: Otonomiye Doğru

TA terapisi, bireyin senaryosunu fark etmesini, içsel yasaklarını tanımasını ve özgürleşmesini hedefler. Steiner, bu süreci “otonomiye dönüş” olarak tanımlar.

7.1 Üç Temel İyileşme Stratejisi

  1. Sevgi Yoksunluğu Terapisi: Temas iletisi ekonomisini yıkmak. Gerçek temas vermeyi ve almayı öğrenmek.
  2. Akıl Yoksunluğu Terapisi: “Hesap verme” (accounting) yöntemiyle duyguların geçersiz kılınmasına direnmek.
  3. Neşe Yoksunluğu Terapisi: Bedenle yeniden bağ kurmak; nefes, farkındalık ve merkezlenme (centering) çalışmaları.

7.2 İyi Yaşamın İlkeleri

İyileşmiş birey, rekabet yerine işbirliğine dayalı bir yaşam sürer:

  • Kıtlık değil, bolluk varsayılır.
  • Eşitlik ve açıklık esastır.
  • Güç oyunları, gizlilik ve kurtarma davranışları reddedilir.

Steiner’in “İyi Yaşam” vizyonu, duygusal açıklık, otonomi ve karşılıklı sevgiye dayalı bir insani sistem önerir.


Sonuç

Transaksiyonel Analiz, insanın “yaşadığı senaryoları” fark etmesi için güçlü bir aynadır. Berne’in “İnsanlar doğuştan iyidir” inancı, Steiner’in “Senaryonu değiştirebilirsin” çağrısıyla birleştiğinde, terapi yalnızca bir iyileşme süreci değil, bir özgürleşme hareketine dönüşür.

Kendi yaşam senaryosunu yeniden yazmak, geçmişi inkâr etmek değil; onu anlamak, ondan öğrenmek ve artık hizmet etmeyen kararları geride bırakmaktır. TA’nın nihai hedefi, insanın kendi yaşamının yazarı haline gelmesidir — başkalarının yazdığı oyunu oynamak yerine, kendi sahnesini kurmak.


Hiç yorum yok: