tag:blogger.com,1999:blog-68016332024-03-17T08:14:52.999+03:00Nevit's blogNevit Dilmen...nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.comBlogger673125tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-36979262602715889482024-03-16T21:12:00.004+03:002024-03-17T08:14:20.102+03:00Masalburgaz'da Hayat ve Çalışmaya dair...Küçük bir kasaba olan Masalburgaz'da yaşayan genç bir kız olan Bilge, hayatın doğası üzerine derin düşüncelere dalmıştı. <br><br>Bir gün, evinin çatı katında bulunan küçük kütüphanesinde bir kitapta termodinamiğin ikinci yasası adlı tuhaf bir cümleye rastladı: <br>"Doğal sistemler, düzensizlikten düzenliliğe değil, düzenlilikten düzensizliğe doğru hareket eder." diyordu kitapta. Düşündü ve anlamaya çalıştı. <br><br>Bilge'nin babası, uzun yıllar boyunca kasabanın marangozu olarak çalışmıştı. <br><br>Babası her zaman ona hayatın zorlu bir maraton olduğunu ve çalışmanın, başarıya giden yolda önemli bir bileşen olduğunu öğretmişti. Marangozun çalışması şekilsiz odun parçalarını, kesip biçerek, birleştirerek bir düzene getirmekti. <br><br>Odun parçaları babasının çalışması sonucu, masa, sandalye, dolap gibi nesnelere dönüşüyordu. <br><br>Bilge, hayat yasasını babasının hayat felsefesiyle bağlantılı olup olmadığını düşündü:<br>"Hayat, düzensizlik ve kaos ile boğuşmakla geçer. Çalışmak düzensiz olanı düzene çevirmektir." diye mırıldandı.<br><br>Bilge bir gün, kasabanın en eski kütüphanesinde otururken, yıllar önce terkedilmiş bir defter buldu.<br><br>Defterin sayfaları arasında, bir zamanlar kasabanın en parlak bilim insanlarından biri olan fizikçi Dr. Mert Planck'ın notları vardı. <br><br>Mert, termodinamiğin ikinci yasasının hayatın kaosu üzerindeki etkilerini incelemiş ve bunu bir modele dönüştürmüştü. <br><br>Bilge, bu notları okurken, gözleri parladı. Mert'in notları, yaşamın karmaşık oluşunu, termodinamik ikinci yasasının bir sonucu olduğu düşüncesi ile örtüşüyordu. <br><br>Bilge, kasabanın yaşlılarını ziyaret etmeye başladı ve onlar ile hayatın anlamı üzerine konuşmaya başladı. <br><br>Konuştukça, kaos ve düzenin yaşamın doğasına nasıl entegre olduğunu daha iyi anladı. <br><br>Her insanın hayatı bir serüvendi ve bu serüven, düzensizliğin ortaya çıkardıgı engeller ile doluydu. <br><br>Ancak insanlar, bu yasaları bilimsel yöntem ile anlayarak ve çalışıp engellerin, düzensizliğin, kaosun üstesinden gelerek yaşamlarını daha anlamlı kılabilirdi. <div><br></div><div>Bir zamanlar çok zor koşullarda hayatta kalmış Dr.Frankl adlı birinin "İnsanın Anlam Arayışı" kitabında şöyle bir cümleye rasladı: " ve zor koşullarla karşı karşıya kalınsa bile, direnç göstermeyi, insanın özgürlüğünü, 'Ruhun Meydan Okuması' dediğim şeyin gücünü kullanmayı gördüm... " <br><br>Bilge daha sonra düşünsel bir çalışmanın, çalışma olup olmadığını merak etti. Zihninde şöyle bir fikir parladı: "Zihinsel emek, karmaşık düşüncelere bir düzen getiriyorsa, pekala bilişsel emek de çalışma sayılmalıydı."<br><br>Bilge, kasabanın dışında bir üniversitede bu gibi soruların yanıtlarını bulmak ve okumak için ayrıldığında, düşünceleri ve hayatla ilgili kavrayışı ona rehberlik etti. <br><br>Artık hayatın kaotik bir labirent olduğunu ve fiziksel ve düşünsel çalışmanın, bu labirentte yolculuğun anahtarı olduğunu biliyordu. <br><br>Bilge, her zaman karmaşanın hayata dair bir gerçek olduğunu hatırlayacak ve çalışarak, düzensizlikten düzenliliğe doğru ilerlemeye devam edecekti.<br><br>Aklına başka bir soru geldi. Acaba hayat çalışma ise, çalışmanın durması ne olabilirdi. <br><br>Bu soruyu yanıtlamayı sonraya bıraktı. Yorulmuştu ve uykusu gelmişti... </div>nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-66683905659676980022024-03-16T12:18:00.003+03:002024-03-16T12:32:33.174+03:00Dalgalar ve Denizdeki Balıkçı<div>Bir gün, sahil kenarında yaşayan bir balıkçı, dalgaların huzurlu ve ritmik sesleriyle uyanır.</div><div><br></div><div>Dalgaların düzenli titreşimleri, sabahın erken saatlerindeki ruhun huzuruyla uyum içindedir.</div><div><br></div><div>Balıkçı, denize açılmak için hazırlıklarını yaparken, gözleri ufukta süzülürken, düşünceleri de ılımlı dalgalar gibi dengeli ve düzenlidir.</div><div><br></div><div>Ancak, gün ilerledikçe hava değişmeye başlar. Rüzgarın şiddeti arttıkça dalgaların düzeni bozulur. Denizdeki hareketlilik artık daha fazladır.</div><div><br></div><div>Dalgalar, düzensiz şekilde kıyıya vurmaya başlar. Balıkçının teknesi, dalgaların şiddeti ile sallanır.</div><div><br></div><div>Ancak, kaos içinde balıkçı dengesini ve denizle olan bağını asla kaybetmez; o da dalgalar gibi esnek ve uyumlu olmayı öğrenmiştir.</div><div><br></div><div>Gün batarken, dalgaların yüksekliği daha da artar ve sahildeki köyü tehdit etmeye başlar. Bu kez, dalgaların boyu bir kaç metreyi bulur. </div><div><br></div><div>Köylüler bilinçsizce mücadele eder gibi görünürler. Balıkçı, köy halkını yüksek ve güvenli bir yere taşımak için çaba sarf eder. </div><div><br></div><div>Bu sırada, insanlar da kendi hayatlarındaki dalgalanmaların farkına varırlar. Zor zamanlarında, insanlar da dalgalar gibi yükseklikler ve alçalırlar, enerjileri ve düzenleri artar ve azalır. Bazen sakin bazen kaotik yaşarlar, ancak çoğu zorlukla başa çıkmak için kedilerinde bir güç bulurlar.</div><div><br></div><div>Sonunda, fırtına diner ve deniz sakinleşir.</div><div><br></div><div>Dalgalar, yeniden düzenli bir ritme kavuşur ve sahil kenarındaki yaşam normale döner. </div><div><br></div><div>Balıkçı, denizdeki değişkenliklere rağmen, dalgaların dengesine hayranlıkla bakar. Çünkü o artık biliyor ki, hayatın dalgalı denizinde, esneklik ve uyum, her zorluğun üstesinden gelmek için en büyük güçtür.</div>nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-18139223311356252222024-03-16T11:53:00.003+03:002024-03-16T12:18:22.612+03:00Yaşamın Katmanları<div>Bir zamanlar, evrende bir sıralama ve düzen olduğuna inanılıyordu. </div><div><br></div><div>Bu düzen, yaşamın karmaşık katmanlarından oluşuyordu.</div><div><br></div><div>Fizik, evrendeki her şeyin temelini oluşturuyordu. Atomlar, atom altı parçacıklar, enerji çeşitleri fizik kurallarına itaat ederek dans ediyor, evrenin kendisini oluşturuyordu.<br></div><div><br></div><div>Kimya katmanında atomlar bir biri ile evlenip başanıyor. Molekül adı verilen irili ufaklı aileler oluşturuyordu. Yaşam formlarında temel olan ailelelere organik, diğerlerine inorganik deniyordu. </div><div><br></div><div>Biyoloji, kimyanın muhteşem bir ürünüydü. Kimyanın karmaşık dansı, canlı organizmaların ortaya çıkmasına neden oldu. DNA'nın gizemli şifresi, yaşamın çeşitliliğini ve karmaşıklığını belirledi.</div><div><br></div><div>Psikoloji, biyolojinin gizemli bir dalıydı. Beynin kimyasal reaksiyonları ve sinir sistemini anlamak, insan davranışlarını ve duygularını açıklamaya yardımcı oldu. İnsan zihninin labirentlerinde dolaşırken, psikologlar insan doğasının sırlarını çözmeye çalışıyordu.</div><div><br></div><div>Sosyoloji, bireylerin ve grupların bir araya gelerek toplumları oluşturmasını inceliyordu. İnsanların birbirleriyle etkileşimleri ve toplumsal yapılar, sosyolojinin odak noktasıydı. İnsanlar, ilişkileri ve toplumlarının dinamikleri hakkında daha fazla şey öğrendikçe, sosyoloji de derinleşiyordu.</div><div><br></div><div>Tarih, insanlığın geçmişine ışık tutan bir aynaydı. Sosyolojinin ve insan ilişkilerinin karmaşık dokusunu çözerek, tarihçiler geçmişin sırlarını açığa çıkarıyor ve insanlığın yolculuğunu yeniden keşfediyordu.</div><div><br></div><div>Ve işte, yaşamın bu hiyerarşik yapısıyla, evrenin kendisiyle dans eden fiziğin temellerinden, insanlığın hikayesini anlatan tarihe kadar, sonsuz bir yolculuk başlıyordu.</div>nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-23699649726380271452024-03-16T11:28:00.001+03:002024-03-16T11:28:17.384+03:00Attractor Nedir?<h1 id="h.s540sjz4zpg">Attractor Nedir?</h1><p>Attractor,
bir dinamik sistemin zaman içinde evrimleştiği ve nihayetinde ulaştığı
bir noktadır. Basitçe, bir sistemin tüm olası durumlarının nihayetinde
yakınsadığı bir "çekim merkezi" olarak düşünülebilir. Attractor'lar,
kaotik sistemlerde bile uzun vadeli davranışları tahmin etmek için
kullanılabilir.</p><p>Attractor Çeşitleri:</p><ul class="lst-kix_list_1-0 start"><li>Nokta Attractor: Sistemin tek bir sabit noktaya yakınsadığı en basit attractor türüdür.</li><li>Limit Çemberi Attractor: Sistemin bir dairenin etrafında döndüğü attractor türüdür.</li><li>Toroidal Attractor: Sistemin bir torus (donut şekli) etrafında döndüğü attractor türüdür.</li><li>Kaos Attractor: Sistemin kaotik bir şekilde davrandığı ve deterministik bir şekilde tahmin edilemeyen attractor türüdür.</li></ul><p>Attractor'ların Örnekleri:</p><ul class="lst-kix_list_2-0 start"><li>Sarkaç: Bir sarkaç, salınım yaptığı bir nokta attractor'a sahiptir.</li><li>Van der Pol Osilatörü: Bu elektronik devre, limit döngüsü attractor'a sahiptir.</li><li>Lorenz Attractor: Bu kaotik sistem, kelebek etkisiyle ünlü olan bir attractor'a sahiptir.</li></ul><p>Attractor'ların Uygulamaları:</p><ul class="lst-kix_list_3-0 start"><li>Hava Durumu Tahmini: Attractor'lar, hava durumunun uzun vadeli davranışlarını tahmin etmek için kullanılabilir.</li><li>Ekonomi: Attractor'lar, ekonomik dalgalanmaların ve krizlerin tahmin edilmesi için kullanılabilir.</li><li>Biyoloji: Attractor'lar, popülasyon dinamikleri ve kalp atışı gibi biyolojik sistemlerin davranışlarını modellemek için kullanılabilir.</li></ul><p>Attractor'lar Hakkında Daha Fazla Bilgi:</p><ul class="lst-kix_list_4-0 start"><li>Attractor (matematik): </li><li>Attractor Örnekleri:</li><li>Kaos Teorisi ve Attractor'lar:</li></ul><p></p><p>Attractor kavramı, matematik, fizik, mühendislik, biyoloji ve ekonomi gibi birçok alanda önemli bir rol oynamaktadır. Bu kavramı anlamak, karmaşık sistemlerin uzun vadeli davranışlarını daha iyi anlamamıza ve tahmin etmemize yardımcı olabilir.</p><h2 id="h.beuy53nt0q63">Attractor'ların İnsan Davranışları Tahminindeki Yeri konusunda ise aşağıdakileri ekleyebilirim. </h2><p>Attractor'lar,
insan davranışlarını tahmin etmek için potansiyel bir araç olarak
kullanılabilir. Bu, attractor'ların karmaşık sistemlerin uzun vadeli
davranışlarını modelleme yeteneğinden kaynaklanmaktadır. İnsan davranışı
da karmaşık bir sistemdir ve attractor'lar, insanların zaman içinde
nasıl davranacağını tahmin etmek için kullanılabilir.</p><p></p><p>Attractor'ların insan davranışı tahmininde kullanılmasının bazı potansiyel faydaları şunlardır:</p><ul class="lst-kix_mlbrtrh8rty8-0 start"><li>Uzun vadeli tahminler: Attractor'lar,
insanların gelecekte nasıl davranacağını tahmin etmek için
kullanılabilir. Bu, örneğin, bir kişinin belirli bir davranışı tekrar
etme olasılığını veya bir grup insanın belirli bir olaya nasıl tepki
vereceğini tahmin etmek için kullanılabilir.</li><li>Karmaşık sistemlerin anlaşılması: Attractor'lar,
insan davranışını etkileyen karmaşık faktörleri anlamamıza yardımcı
olabilir. Bu, örneğin, bir kişinin belirli bir davranışı neden
sergilediğini veya bir grup insanın belirli bir olaya neden tepki
verdiğini anlamamıza yardımcı olabilir.</li><li>Davranışları değiştirme: Attractor'lar,
insanların davranışlarını değiştirmek için kullanılabilir. Bu, örneğin,
bir kişinin belirli bir davranışı tekrar etme olasılığını azaltmak veya
bir grup insanın belirli bir olaya daha olumlu tepki vermesini sağlamak
için kullanılabilir.</li></ul><p>Attractor'ların insan davranışı tahmininde kullanılmasının bazı potansiyel sınırlamaları şunlardır:</p><ul class="lst-kix_tafmydxfidnv-0 start"><li>Veri eksikliği: Attractor'ları
doğru bir şekilde oluşturmak için büyük miktarda veriye ihtiyaç vardır.
İnsan davranışı hakkında her zaman yeterli veriye sahip olmayabiliriz.</li><li>Karmaşıklık: Attractor'lar karmaşık matematiksel modellerdir. Bu modelleri anlamak ve kullanmak zor olabilir.</li><li>Belirsizlik: İnsan davranışı kaotik ve belirsiz olabilir. Attractor'lar her zaman insan davranışını tam olarak tahmin edemez.</li></ul><p>Attractor'ların insan davranışı tahmininde kullanımı hala araştırma aşamasındadır. Bu
alandaki araştırmalar devam ettikçe, attractor'ların insanların
davranışlarını daha iyi anlamamıza ve tahmin etmemize yardımcı olma
potansiyeli vardır.</p><p>Attractor'ların insan davranışı tahmininde kullanımıyla ilgili bazı örnekler şunlardır:</p><ul class="lst-kix_grs13tyqco7-0 start"><li>Suç tahmini: Attractor'lar, suçların nerede ve ne zaman işlenme olasılığının yüksek olduğunu tahmin etmek için kullanılabilir.</li><li>Pazarlama: Attractor'lar, insanların belirli ürünlere veya hizmetlere nasıl tepki vereceğini tahmin etmek için kullanılabilir.</li><li>Siyaset: Attractor'lar, insanların belirli politik adaylara veya politikalara nasıl tepki vereceğini tahmin etmek için kullanılabilir.</li></ul><p>Attractor'lar, insan davranışlarını tahmin etmek için güçlü bir araç olabilir. Bu
alandaki araştırmalar devam ettikçe, attractor'ların insanların
davranışlarını daha iyi anlamamıza ve tahmin etmemize yardımcı olma
potansiyeli vardır.</p><h2 id="h.ey1t5y7a44if">İnsan davranışlarını tahmin etmede en kullanışlı attractor türü, tahmin etmek istediğiniz davranışın türüne bağlıdır.</h2><p>Bazı genel öneriler şunlardır:</p><ul class="lst-kix_37p60d6i9k00-0 start"><li>Tekrarlayan davranışlar için: Nokta
attractor'lar veya limit döngüsü attractor'lar, insanların tekrarlayan
davranışlarını tahmin etmek için kullanılabilir. Örneğin, bir kişinin
belirli bir ürünü ne sıklıkla satın aldığını veya bir kişinin belirli
bir web sitesini ne sıklıkla ziyaret ettiğini tahmin etmek için
kullanılabilir.</li><li>Karmaşık davranışlar için: Kaos
attractor'lar, insanların karmaşık ve kaotik davranışlarını tahmin
etmek için kullanılabilir. Örneğin, bir kişinin belirli bir olaya nasıl
tepki vereceğini veya bir kişinin belirli bir durumda nasıl
davranacağını tahmin etmek için kullanılabilir.</li><li>Uzun vadeli davranışlar için: Attractor'lar,
insanların uzun vadeli davranışlarını tahmin etmek için kullanılabilir.
Örneğin, bir kişinin belirli bir kariyer yolunu seçme olasılığını veya
bir kişinin belirli bir siyasi görüşe sahip olma olasılığını tahmin
etmek için kullanılabilir.</li></ul><p>Bazı özel attractor türleri ve insan davranışlarını tahmin etmede nasıl kullanılabilecekleri şunlardır:</p><ul class="lst-kix_mm0fhwqi67g1-0 start"><li>Lorenz Attractor: Lorenz
attractor, kaotik bir sistemin attractor'ıdır. Bu attractor, insanların
kaotik ve belirsiz davranışlarını tahmin etmek için kullanılabilir.
Örneğin, bir kişinin belirli bir olaya nasıl tepki vereceğini veya bir
kişinin belirli bir durumda nasıl davranacağını tahmin etmek için
kullanılabilir.</li><li>Hopf Bifurcation: Hopf
bifurcation, bir sistemin attractor'ının değiştiği bir noktadır. Bu,
insanların davranışlarında ani değişiklikleri tahmin etmek için
kullanılabilir. Örneğin, bir kişinin belirli bir noktada bir davranışı
bırakma veya yeni bir davranışı benimseme olasılığını tahmin etmek için
kullanılabilir.</li><li>Strange Attractor: Strange
attractor, kaotik bir sistemin attractor'ıdır. Bu attractor, insanların
karmaşık ve kaotik davranışlarını tahmin etmek için kullanılabilir.
Örneğin, bir kişinin belirli bir olaya nasıl tepki vereceğini veya bir
kişinin belirli bir durumda nasıl davranacağını tahmin etmek için
kullanılabilir.</li></ul><p></p><p>Attractor'ların insan davranışlarını tahmin etmede kullanımı hala araştırma aşamasındadır. </p><p></p><p>Bu
alandaki araştırmalar devam ettikçe, attractor'ların insanların
davranışlarını daha iyi anlamamıza ve tahmin etmemize yardımcı olma
potansiyeli vardır.</p><p></p>nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-18983421445558403112024-03-16T11:11:00.001+03:002024-03-16T11:11:36.829+03:00Ergodik Sistemler<div>Ergodik sistemler, fizik ve termodinamikte kullanılan bir kavramdır. </div><div><br></div><div>Ergodik teori, uzun zaman dilimleri boyunca, bir sistemin mikro durumlarının faz uzayının belirli bir bölümünde geçirdiği zamanın, bu bölgenin hacmiyle orantılı olduğunu ifade eder. </div><div><br></div><div><b>Başka bir deyişle, bir sistem uzun süre boyunca erişebileceği tüm mikro durumları eşit olarak ziyaret ederse, bu sistem ergodik olarak kabul edilir³. Bu, sistemin zaman içindeki davranışının, faz uzayındaki tüm noktaların ortalamasıyla eşdeğer olduğu anlamına gelir. </b></div><div><br></div><div>Ergodiklik kavramı, istatistiksel mekanikte ve kaos teorisinde önemli bir rol oynar ve sistemlerin uzun vadeli davranışlarını anlamak için kullanılır.</div><div><br></div><div>Kaynak: Bing ile konuşma, 16.03.2024</div><div>(1) Ergodik kuramı - Vikipedi. https://tr.wikipedia.org/wiki/Ergodik_kuram%C4%B1.</div><div>(2) undefined. https://www.researchgate.net/profile/Carlos-Herrera-Perez/publication/221531371_An_Analysis_of_Behavioral_Attractor_Dynamics/links/53e366350cf2187dccf390d2/An-Analysis-of-Behavioral-Attractor-Dynamics.pdf?origin=publicationDetail&_sg%5B0%5D=zBIJAuvPKSf-JAy1YtGCbgnbWJK4QKb62T5WLLMPo01qWy7RsS_VNGZrEHE-BI7N82LJBt3WmU-kSnJklj6fHQ.CjHIbqKt_96L9uAY7CEvpdzHKOOk2Ainuwg3KeANAYJn7r9Bm6xSc1ReNGA651FiTKWMv5Ac0r3GCe_9mntCrw&_sg%5B1%5D=xcYHrQY7Qbe6biC4jfaOwjjmU3JFGDg.</div><div>(3) Ergodik Edebiyat: Yeni Bir Okuma Yöntemi mi ... - DergiPark. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/2535281.</div><div>(4) (PDF) Ergodik Edebiyat: Yeni Bir Okuma Yöntemi mi Hâlihazırdaki .... https://www.academia.edu/88594923/Ergodik_Edebiyat_Yeni_Bir_Okuma_Y%C3%B6ntemi_mi_H%C3%A2lihaz%C4%B1rdaki_Y%C3%B6ntemlerin_Yeni_Ad%C4%B1_m%C4%B1.</div>nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-47244247829263284782024-03-16T10:29:00.002+03:002024-03-16T10:29:33.597+03:00İşlev ağırlıklı sistemler ve ilişki ağırlıklı sistemler<div>İşlev ağırlıklı sistemler ve ilişki ağırlıklı sistemler arasında bazı önemli farklar bulunmaktadır:</div><div><br></div><div>1. <b>Amaç</b>: İşlev ağırlıklı sistemler, bir sistemin belirli işlevlerini gerçekleştirme yeteneğine odaklanırken, ilişki ağırlıklı sistemler, bir sistemin bileşenleri arasındaki ilişkileri vurgular ve bu ilişkilerin önemini belirler.</div><div><br></div><div>2. <b>Değerlendirme</b> <b>Kriterleri</b>: İşlev ağırlıklı sistemlerde, her işlev belirli bir ağırlığa sahiptir ve sistemler bu işlevlerin ne kadarını yerine getirebildiklerine göre değerlendirilir. İlişki ağırlıklı sistemlerde ise, ilişkilerin önemi ve etkisi üzerine odaklanılır ve sistemin başarısı bu ilişkilerin kalitesine göre değerlendirilir.</div><div><br></div><div>3. <b>Ölçme Yöntemleri</b>: İşlev ağırlıklı sistemlerde, genellikle işlevlerin önemi anketler veya uzman görüşleriyle belirlenir ve ağırlıklar atanır. İlişki ağırlıklı sistemlerde ise, ilişkiler genellikle grafik veya ağ yapılarıyla görselleştirilir ve önem düzeyleri analiz edilir.</div><div><br></div><div>4. <b>Uygulama Alanları</b>: İşlev ağırlıklı sistemler genellikle yazılım geliştirme, proje yönetimi ve mali analiz gibi iş alanlarında kullanılırken, ilişki ağırlıklı sistemler genellikle organizasyonel analiz, aile yapısı, sosyal ağ analizi ve karmaşık sistemlerin modellemesi gibi alanlarda kullanılır.</div><div><br></div><div>Her iki yaklaşım da belirli bağlamlarda kullanışlı olabilir ve kullanım durumuna bağlı olarak tercih edilir.</div>nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-88601645819033072372024-03-15T19:02:00.002+03:002024-03-15T19:08:02.014+03:00Malcolm Gladwell, Blink; zihnimizin nasıl tepki verdiği... <br><p dir="ltr">Malcolm Gladwell'in <b>(Blink)</b> Göz Açıp Kapayıncaya Dek (Düşünmeden Düşünebilmenin Gücü) kitabı, zihnimizin bilinçaltında nasıl çalıştığını ve bu bilinçaltı anlık kararların hayatımızı nasıl etkilediğini inceleyen ilgi çekici bir eser. Kitapta, Gladwell, psikoloji ve nörobilim araştırmalarını kullanarak, ilk izlenimler, sezgiler ve önyargılar gibi bilinçli farkındalığımızın ötesinde işleyen zihinsel süreçleri aydınlatıyor. Bir bakıma bu düşünce Daniel Kahnemann'ın "Hızlı Düşünme" kavramı ile bazı benzerlikler gösteriyor. </p><p dir="ltr"><b>Kitabın öne çıkan bazı noktaları:</b></p><ul><li aria-level="1" dir="ltr"><p dir="ltr" role="presentation"><b>İlk izlenimlerin gücü: </b>Gladwell, ilk birkaç saniyede oluşturduğumuz izlenimlerin sürpriz şekilde kalıcı ve değişime karşı dirençli olduğunu gösteriyor. Bu ilk izlenimler, insanların karakterleri, güvenilirlikleri ve hatta suçlulukları hakkında bile hızlı ve genellikle hatalı kararlar vermemize yol açabiliyor.</p></li><li aria-level="1" dir="ltr"><p dir="ltr" role="presentation"><b>Sezgilerin rolü: </b>Sezgiler, bilinçli düşünmeden önce oluşan ani hisler olarak tanımlanabilir. Gladwell, sezgilerin her zaman doğru olmasa da, hızlı ve karmaşık ortamlarda karar vermemize yardımcı olabilecek değerli bir araç olduğunu savunuyor.</p></li><li aria-level="1" dir="ltr"><p dir="ltr" role="presentation"><b>Önyargıların etkisi: </b>Bilinçli veya bilinçsiz önyargılar, kararlarımızı ve davranışlarımızı önemli ölçüde etkileyebilir. Gladwell, önyargıların farkında olmanın ve bunların etkisini azaltmak için bilinçli çaba göstermenin önemini vurguluyor.</p></li></ul><p dir="ltr"><b>Kitaba yönelik bazı eleştiriler:</b></p><ul><li aria-level="1" dir="ltr"><p dir="ltr" role="presentation"><b>Araştırmaların seçiciliği:</b> Gladwell'in, tezini destekleyen araştırmaları seçici bir şekilde sunduğu ve karşıt görüşleri yeterince dikkate almadığı yönünde eleştiriler mevcut.</p></li><li aria-level="1" dir="ltr"><p dir="ltr" role="presentation"><b>Örneklerin genellenebilirliği: </b>Kitapta sunulan örnekler genellikle anekdotlara dayanıyor ve bu örneklerin geniş bir popülasyona genellenebilirliği sorgulanabilir.</p></li><li aria-level="1" dir="ltr"><p dir="ltr" role="presentation"><b>Pratik uygulamaların eksikliği</b>: Kitap, zihnimizin bilinçaltı işleyişine dair önemli bilgiler sunsa da, bu bilgilerin günlük hayatta nasıl uygulanacağına dair yeterli rehberlik sunmadığı da bir eleştiri konusu.</p></li></ul><p dir="ltr"><b>Sonuç olarak:</b></p><p dir="ltr">Göz Açıp Kapayıncaya Dek, zihnimizin bilinçaltı işleyişine dair ilgi çekici bir bakış açısı sunan ve hızlı karar verme süreçlerini daha iyi anlamamıza yardımcı olan bir kitap. Kitaptaki bilgiler, önyargılarımızın farkında olmamızı ve daha bilinçli seçimler yapmamızı sağlayabilir.</p><p dir="ltr">Not: Malcolm Gladwell'in diğer kitapları da benzer bir tarzda yazılmış ve popüler bilim kategorisinde önemli bir yere sahip.</p><p dir="ltr"><b>Ek kaynaklar:</b></p><ul><li aria-level="1" dir="ltr"><p dir="ltr" role="presentation">Malcolm Gladwell'in resmi web sitesi: <a href="https://www.gladwellbooks.com/">https://www.gladwellbooks.com/</a></p></li><li aria-level="1" dir="ltr"><p dir="ltr" role="presentation"><b>Blink</b> (Düşünmeden Düşünebilmenin Gücü) kitabı hakkında incelemeler: <a href="https://1000kitap.com/kitap/blink--22103/incelemeler?hl=en">https://1000kitap.com/kitap/blink--22103/incelemeler?hl=en</a></p></li></ul>nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-90159560570047498362024-03-14T22:47:00.001+03:002024-03-14T22:47:59.474+03:00Soğuk ve Sessiz KrallıkSessizlik Cezası<br><br>Bir zamanlar çok, çok uzak bir krallıkta, sessizlik cezalandırıcı bir davranış olarak kabul ediliyordu. <br><br>Krallığın hükümdarı Kral Arman, kızınca, kızdığı kişiyi, küsmek ve sessizlikle cezalandırıyordu. <br><br>Birinin kralın hoşuna gitmeyen bir şey yapması durumunda, Kral küser ve sessizliğe gömülürdü. Krallık ise soğukça ve sessizce titrerdi.<br><br>Bir gün, krallığın en genç sakinlerinden biri olan Prenses Arya, küsmenin bir krala yakışmayan, çocukça ve yıkıcı bir davranış olduğunu fark etti. <br><br>Prenses Arya, yanlış yapan herkesin hatalarından ders çıkarması gerektiğini düşünüyordu. Ancak, Kral Arman küsünce, insanların arkadaşlık ve bağ kurma becerileri zayıflıyordu. Hatta kim, ne zaman, neye kırılmış, neye üzülmüş, o bile anlaşılmıyordu. Bir gün bir bakıyorsun, bir arkadaşın, seninle konuşmaz oluyordu. Kral da böyle yaptığı için herkes küsmeyi, susmayı normal kabul ediyordu. <br><br>Bu düşünceler üzerine, Prenses Arya küsme yerine insanlar ile güzel ve tatlı iletişim kurmayı tercih etti. Ancak Kral Arman bunu kendine karşı bir isyan olarak gördü. Çünkü kral her zaman en doğrusunu bilirdi. Ancak güzel kızına küsemedi.<br><br>Prenses Arya, küsme ve ceza amaçlı sessizlik yerine kelimelerin gücünü kullanarak sorunları çözmeye ve krallığın halkı arasında dostluk bağlarını güçlendirerek bir araya getirmeye başladı. <br><br>İnsanlar kırıldıklarını, üzüldüklerini ifade etmek için küserek değil, konuşarak, anlatarak iletişim kurmayı tercih etmeye başladılar.<br><br>Prenses Arya'nın babasına karşı çıkma cesareti ve kararlılığı, krallık halkı arasında büyük bir değişim başlattı. <br><br>Bir gün, Kral Arman, Prenses Arya'nın çalışmalarının meyvesini gördü ve fark etti. <br><br>Kral Arman, sessizliği bir ceza olarak kullanmanın zararını, iletişim kurmanın faydasını kavramaya başladı. Artik çevresine daha az küsüyor daha çok konuşuyordu. <br><br>Krallık o günden sonra küserek değil, açık ve sağlıklı iletişimle yönetiliyordu.<br><br>Ve böylece, Prenses Arya'nın küsme yerine iletişimi getirmesi, krallığına aynı zamanda barış ve mutluluğu da getirdi. <br><br>İnsanlar artık birbirlerini anlamak ve duygularını ifade etmek için konuşmama yerine konuşmayı, sözleri ve kelimeleri tercih ediyorlardı.<br><br>Tabii ki bu yeni durum masalın sonu olmadı. Yeni durum sadece krallık için yeni bir başlangıçtı. Bir zamanlar sessizlikle karanlığa ve soğuğa bürünen krallık, şimdi iletişimin sıcaklığı ile aydınlanmıştı. <br><br>Ve bu, Prenses Arya'nın öncelikle kendi kişiliğini geliştiren, daha sonra ışığını topluma yayan bir masal Prensesi olarak hatırlanacaktı.nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-33872374417217522342024-03-14T21:32:00.001+03:002024-03-14T21:32:21.541+03:00Dönüşüm <div>Bir zamanlar, uzak bir köyde, bir çiftçi yaşardı. Çiftçi, toprağını işlemek ve bereketli mahsuller yetiştirmek için çok çalışırdı. </div><div><br></div><div>Çiftçi bir gün evde, dedelerden kalma, eski bir el yazması kitap buldu. Bu kitap, mucizelerle dolu eski bir efsanenin hikayelerini anlatıyordu.</div><div><br></div><div>Çiftçi, kitaptaki bir hikayede geçen büyülü bir tohumun varlığına dair bilgilere rastladı. Bu tohum, sadece birkaç gün içinde muhteşem bir dönüşüme şahit olunabilecek bir tohumdu. Çiftçi, heyecanla bu tohumu bulmak için aramaya koyuldu.</div><div><br></div><div>Nihayet, uzun arayışların ardından, rüyasında şehirdeki eski bir kütüphanede bu sihirli tohumun eski bir kitabın yaprakları arasında bulunduğunu gördü. Tohum, küçük ama güçlü ve parlak bir ışıkla parlıyordu. Çiftçi, tohumu alıp hemen toprağa ekti.</div><div><br></div><div>Birkaç gün geçtikten sonra, tohum beklenmedik hızla filizlenmeye başladı. İlk başta, çiftçi endişelenmişti çünkü fidan çok kırılgan görünüyordu. Ancak kısa sürede, fidanın hızlı büyüdüğünü ve güçlendiğini fark etti.</div><div><br></div><div>Birkaç hafta geçtikten sonra, çiftçi ve köylüler inanamayacakları bir manzara ile karşılaştılar. Minik fidan, muhteşem bir ağaca dönüşmüştü. Ağacın gövdesi, sağlam ve güçlüydü. Üzerinde, parlak yapraklar ve renkli çiçekler vardı.</div><div><br></div><div>Çiftçi, bu büyülü ağacın gölgesinde oturdu ve huzur içinde dinlendi. Ağacın gölgesi, sıcak günlerde serinlik sağlıyor ve çiftçiye rahatlık veriyordu. Ve eğer meyve mevsimiyse, çiftçi ve köylüler bu lezzetli meyvelerini yiyerek doyup, mutlu oluyorlardı.</div><div><br></div><div>Böylece, çiftçi ve köy halkı, bu küçük ve mucizevi tohum sayesinde bolluk içinde, bereketli bir yaşam sürdüler. </div>nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-21215497688913132932024-03-12T19:28:00.002+03:002024-03-12T19:36:33.968+03:00Sevginin GücüYıllar yılları kovaladığı, uzak mı uzak bir krallığın en derin köşesinde, mutlu bir çift yaşardı. Onlar, kraliyet sarayının ihtişamından çok, birbirlerine olan bağlılıkları ve sevgileriyle tanınırlardı. Kralın adı Güneş, kraliçenin adı ise Deniz idi.<br><br>Bir gün, krallığın dört bir yanını kaplayan bir karanlık, yavaş yavaş kraliyet topraklarına yayılmaya başladı.<br><br>Halk korku içindeydi ve birçok kişi bu karanlığın nedenini bilmiyordu. Krallık aydınlığa hasret kaldı.<br><br>Güneş ve Deniz, halklarının acısını gördüklerinde, birlikte hareket edip bu belanın sebebini bulmaya karar verdiler. <br><br>Bir gece karanlıkta, yola çıktılar. Yolculukları boyunca birbirlerine destek olup, sıkı sıkı sarıldılar. Hep birlikte her zorluğu aştılar.<br><br>Sonunda, krallığın uzak mı uzak bir köşesinde, her yere yayılmış bu karanlık lanetin kökünü buldular. <br><br>Işığı sevmeyen kara büyücü, karanlığı yaymış ve krallığın ışığını, gücünü emmek istemişti. <br><br>Büyüyü tek bir şey bozabilirdi: Sarsılmaz bir sevgi! Güneş ve Deniz'in birlikte güçleri, Kara büyücünün karanlık büyüsünü dağıttı ve böylece krallık yeniden aydınlığa kavuşturdu.<br><br>Halk, kral ve kraliçenin birbirlerine olan sevgilerinin krallığı kurtardığını öğrendi. <br><br>Aslında, onların sevgisi sadece mutlu anlarda değil, aynı zamanda karşılaştıkları en zor zamanlarda bile gücünü yitirmemişti. <br><br>Birlikte mücadele etme ve destek olmanın kara büyücüyü bile yenebileceğini öğrenmişlerdi.<br><br>O günden sonra, krallık yeniden aydınlandı ve Güneş ile Deniz, birlikte yaşadıkları masal gibi bir hayatın keyfini çıkarmaya devam ettiler.nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-7888537691855662992024-03-07T06:49:00.001+03:002024-03-07T06:49:35.289+03:00Temelsizliğin GücüTemelsizliğin Sırrı<br><br>Bir zamanlar, uzak diyarlarda, temelleri sert mi sert bir krallığın hüküm sürdüğü bir ülke varmış. <br><br>Krallık, sağlam temeller üzerine kurulu sert taş duvarlarla çevrili şekilde, yıllar boyunca güven ve istikrarla yönetilmişti. <br><br>Ancak bir gün, korkunç bir deprem krallığın topraklarını sarsıp, o sert ve sağlam görünen temelleri yerle bir etti.<br><br>Halk kargaşa içindeydi, çünkü güvendikleri temeller birdenbire yok olmuştu.<br><br>Krallığın halkı, bu kaotik durumda kendilerini kaybolmuş ve güvensiz hissettiler. Kimi korku ve endişeyle dolarken, kimileri ise umutsuzluğa kapıldı. <br><br>Ancak krallığın bilge bir danışmanı olan Önder, halka bir çözüm sunmak için onlar ile bir araya geldi.<br><br>Önder, halka temelsizliği kucaklamanın gücünü göstermeye karar verdi. <br><br>Onlara, temelleri kaybetmiş olmanın korkutucu olabileceğini, ancak aynı zamanda özgürlük ve yeni esnek olasılıklarla dolu bir potansiyel sunduğunu da anlattı. <br><br>Halk, başlangıçta bu fikri anlamak ve kabul etmekte zorlandı, ancak Önder onlara bu değişimle baş etmeleri için rehberlik etti.<br><br>Önder, halka meditasyon ve farkındalık çalışmaları yapmayı da öğretti. <br><br>Onlara, geçmişin üzüntüleri ve geleceğin kaygılarına takılıp kalmadan şimdiki anın değerini görmeyi ve kabul etmeyi öğretti. <br><br>Halk, bu teknikleri uyguladıkça, içlerindeki temelsizlik duygusunu kabul etmeyi ve onunla uyum içinde yaşamayı öğrendiler. Temele takılı kalmamak onlara fırsatları görmeyi sağladı. Uçmaya benzer bir hareket özgürlüğü sağladı <br><br>Zamanla, krallık yeniden inşa edildi, ancak bu sefer duvarları daha esnek olduğundan daha dayanıklıydı. <br><br>Halk, sertçe temellenmemenin hediyesini gördü: daha fazla özgürlük, öz-kabul, esneklik ve dayanıklılık. <br><br>Artık değişimlere karşı açık bir şekilde duruyorlardı ve her zorluğun içinde bir fırsat olduğunu görebiliyorlardı.<br><br>Ve böylece, krallık, temelsizliğin sırrını kucaklayarak daha güçlü ve daha birleşmiş bir şekilde ilerledi. <br><br>Önder, halkın içindeki potansiyeli görmelerine yardımcı olarak onlara gerçek bir hediye vermişti: <br><br><b>Temelsizliği kucaklayarak içlerindeki değişim gücünü keşfetme yeteneği.</b>nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-43139739345379969402024-03-07T05:37:00.001+03:002024-03-07T05:37:18.629+03:00Acı ile Yüzleşmek<div>Acımızla Yüzleşmek</div><div><br></div><div>Bir zamanlar, çok uzak bir ülkede, acı çekmekten kaçan bir kral yaşardı. </div><div><br></div><div>Ürkek Kral, her türlü rahatsızlık ve zor duygudan kaçınmak için sarayının duvarları arasına saklanmıştı.</div><div><br></div><div>Ülkesindeki insanlar, kralın kendilerini unuttuğunu ve umursamadığını düşünüyorlardı. Onlar da acıdan korkuyor ve mutsuzluk içinde yaşıyorlardı.</div><div><br></div><div>Bir gün, kralın sarayına hiç kimsenin tanımadığı bir yabancı geldi. Yabancı, kralın huzuruna çıkmak istediğini söyledi. Kral, yabancının ne istediğini merak etti ve onu kabul etti. Yabancı, krala gülümseyerek baktı ve şöyle dedi:</div><div><br></div><div>"<b>Ben, acıyı temsil eden bir büyükelçiyim</b>. Krala bir mesaj getirdim.</div><div><br></div><div>İnsanın acı ile karşılaşması kaçınılmazdır ama acı çekmek isteğe bağlıdır. Rahatsızlık ve zor duygularla nasıl bir ilişki kurduğun duyguların seni üzerinde etkilerini belirler. Acılardan kaçınmaya çalışmak yalnızca acının büyüklüğünü ve süresini artırır. Duyguları açıklıkla ve olduğu gibi kabullendiğinde, onları geçici ve değişken olarak görmeye başlarsın.</div><div><br></div><div>Bir gün sevinç, bir gün kaygı, bir gün huzur ve bir gün üzüntü olduğunu bilirsin. Kalıcı olmayan duygular bizi kontrol etme yeteneklerini kaybederler."</div><div><br></div><div>Kral, yabancının sözlerini duyunca ona bağırdı:</div><div><br></div><div>"Sen kimsin de, bana böyle saçma sapan şeyler söyleyerek beni üzmeye çalışıyorsun? </div><div><br></div><div>Ben hiç acı çekmek istemiyorum. Ben hep mutlu olmak istiyorum. Seni buradan kovuyorum. Defol git başımdan!"</div><div><br></div><div>Yabancı, kralın öfkesine aldırmadı. Ona gülümsedi ve şöyle dedi:</div><div><br></div><div>"Ben sadece elçiyim. Beni kovsarsın ama gerçek acıyı kovamazsın. Acı, hayatın bir parçasıdır. Acıyı reddetmek, kendini ve insan olmayı reddetmektir. Sen, duygularını kabul etmediğin için, gerçek mutluluğu da henüz tadamadın. Ben sana bir fırsat sunuyorum. Eğer benimle gelirsen, sana acının gerçek yüzünü göstereceğim. Belki de o zaman, acıyla yüzleşmeyi öğrenebilirsin."</div><div><br></div><div>Kral, yabancının teklifine şaşırdı. Onun ne demek istediğini anlamadı. Ama bir yandan da, merakı uyandı. Acaba yabancı, ona ne gösterecekti? Kral, yabancı ile birlikte gitmeye karar verdi. Yabancı, kralı elinden tuttu ve sarayın kapısına doğru yöneldi.</div><div><br></div><div>"Benimle gel, kral. Sana, acının güzelliğini ve hayatın anlamını göstereceğim."</div><div><br></div><div>Yabancı ve kral, sarayın güvenli alanından çıktılar. Ülkenin sokaklarında yürüdüler. Kral, ülkesindeki insanların nasıl da acı çektiklerini gördü. Hepsi de kralları gibi, acıdan kaçmaya çalışıyorlardı. Ama bu, onları daha da mutsuz ediyordu. </div><div><br></div><div>Kral, yabancıya sordu:</div><div>"Bu ne biçim bir fırsat? Bana acının güzelliğini göstereceğini söyledin. Ama burada sadece halkımın acısı var. Bu insanlar nasıl mutlu olabilirler?"</div><div><br></div><div>Yabancı, krala cevap verdi:</div><div>"Acının güzelliği, onu kabul etmekte ve ondan bir şeyler öğrenmekte yatar. Bu insanlar, acıyı reddettikleri için, onun güzelliğini göremiyorlar. Ama sen, onlardan farklısın. Sen açık yüreklilikle acıyla yüzleşmeye cesaret ettin. Şimdi, sana acının gerçek yüzünü göstereceğim."</div><div><br></div><div>Yabancı, kralı bir ormana götürdü. Ormanın içinde, bir ağacın altında, bir çocuk oturuyordu. Çocuk, çok üzgün görünüyordu. Yabancı, krala dedi:</div><div><br></div><div>"Bu çocuk, annesini kaybetti. Onun acısı çok büyük. Ama çocuk, acısını kabul ediyor. Onunla konuş, kral. Belki de, ondan bir şeyler öğrenebilirsin."</div><div><br></div><div>Kral, çocuğun yanına gitti. Ona nazikçe sordu:</div><div><br></div><div>"Merhaba, küçük dostum. Neden burada oturuyorsun? Neden bu kadar üzgünsün?"</div><div><br></div><div>Çocuk, krala baktı. Gözleri yaşlıydı. Ama yüzünde bir hüzün değil, bir huzur vardı. Çocuk, krala cevap verdi:</div><div><br></div><div>"Merhaba, kral. Ben burada, annemi anıyorum. Onu çok özledim. Onunla birlikte olmak isterdim. Ama o, artık yanımda değil. O, gökyüzüne gitti. O sonsuzlukta şimdi. Ben de, onunla konuşuyorum. Ona, onu sevdiğimi söylüyorum. Onun da, beni sevdiğini biliyorum."</div><div><br></div><div>Kral, çocuğun sözlerini duyunca çok şaşırdı. Onun nasıl böyle konuşabildiğini anlayamadı. Ona sordu:</div><div><br></div><div>"Peki, acı çekmiyor musun? Anneni kaybetmek çok zor olmalı. Nasıl böyle huzurlu olabiliyorsun? Huzur ve acı nasıl bir arada olabiliyor?"</div><div><br></div><div>Çocuk, krala gülümsedi. Ona dedi:</div><div><br></div><div>"Tabii ki acı çekiyorum. Boşluğunu hissediyorum. Ama acı çekmek, <b>yabancı</b> bir şey değil. Acı, bana annemi ne kadar sevdiğimi özlediğimi hatırlatıyor. Acı, bana annemin ne kadar güzel bir insan olduğunu gösteriyor. Acı, bana annemin bana bıraktığı değerli mirası anımsatıyor. Acı, bana hayatın ne kadar kıymetli olduğunu öğretiyor. Acı, bana güç veriyor. Acı, bana acımayı öğretiyor. Acı, bana sevmeyi öğretiyor. Hayatın zorluklarını anlamamı ve direnmemi sağlıyor.</div><div><br></div><div>Acı yabancı değil tanıdık. Acı ile tanış, huzur ve mutluluk ile de tanışırsın. </div><div><br></div><div>Kral, çocuğun sözlerini dinledikçe, gözleri doldu. Onun ne kadar akıllı ve olgun olduğunu fark etti. Onun ne kadar mutlu olduğunu gördü. Onun ne kadar güzel bir ruha sahip olduğunu anladı. Kral, çocuğa sarıldı ve ona teşekkür etti:<br><br>"Sen, bana çok önemli bir ders verdin. Sen, bana acının hayatın bir parçası olduğunu gösterdin. Sen, bana acıyı kabul etmenin mutluluk ile tanışmanın yolu olduğunu gösterdin. Sen, bana acıyı yaşamayı insan olmak ile bir olduğunu öğrettin. Sana ve elçiye tekrar teşekkür ediyorum." <br></div>nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-11863576199303875472024-03-06T22:51:00.001+03:002024-03-06T22:51:11.734+03:00Zamanın BilgesiBir zamanlar, çok çok uzak diyarlardan birinde, "<b>Kabulistan</b>" adında bir masal diyarı vardı. <br><br>Bu diyarın insanları, hayatın doğası gereği <b>geçici</b> olduğunu kabul etmişlerdi. <br><br>Masal diyarının ana kahramanı, adı <b>Bilge Zaman</b> olan bir büyücüydü. Bilge Zaman, masal diyarının her köşesine, geçmişe ve geleceğe ulaşabilen, yaşlı ve bilge bir kişiydi.<br><br>Bir gün, Kabulistan diyarının huzurunu bozan bir şeyler oldu. İnsanlar, değişimin kaçınılmaz olduğunu unutmuşlardı.<br><br>Her şeyin sonsuza kadar süreceğini, aynı kalacağını düşünmeye başlamışlardı. Kalıcılık düşüncesi hoşlarına gitse de her değişim onlara acı çektirirdi. Bilge Zaman, insanların bu yanlış inanışlarını fark edip yola çıktı.<br><br>Bilge Zaman, masal diyarının dört bir yanını dolaşarak insanlara geçiciliği ve önemini anlattı. <br><br>Her şeyin akışta olduğunu, değiştiğini ve bu değişime uyum sağlamanın önemli olduğunu vurguladı. <br><br>İnsanlar, Bilge Zaman'ın öğretilerini dinlediler, gerçek hayata baktılar ve sürekli değişimi kabul etmeyi öğrendiler.<br><br>Kabulistan diyarının insanları, değişimin yaşamın bir parçası olduğunu anladılar ve bu gerçeği kabullenenler huzura kavuştular. <br><br>Bilge Zaman'ın öğretileri sayesinde, Kabulistan insanları daha huzurlu bir yaşam sürdüler.<br><br>Bilge Zaman'ın düşünü ve öğretileri, insanların kalplerinde ve zihninde sonsuza kadar yaşayacak ve geçiciliği kabul etmenin önemini hatırlatacak.nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-30238860386383896922024-03-04T06:56:00.004+03:002024-03-16T10:30:05.431+03:00Hayat ve Karışık Duygular<div>Bir zamanlar, hareketli bir şehirde, hayatı bir duygu senfonisi ile gel-git yaşayan, her akoru etrafında gelişen olaylardan etkilenen bir insan yaşardı.</div><div><br></div><div>Hoş olmayan durumlardan uzaklaşmak, ayrılmak kendini boşlukta hissetmesine neden oluyordu, ancak rahat yürüyüşler sırasında arkadaşlarıyla bağ kurmanın sıcaklığıyla çevrelendiklerinde hiçbir şey onu rahatsız ediyor gibi görünmüyordu.</div><div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhXd5U7nBZH3sB5dUUN2LpCcDKMVf5KiugZXr0q5BvbZMqI1q-S_gKD48BSNOvj7kafZRsLl0cO7qP5dcLnAZf5wsz3GtE5zPd_QMNUQV__10T3a1XYxc84XrvXhyirJFFYA35eDtFVBAOALvBGNl04k6oFQ1vt9nxIafUsTxujPwXvIIEpBk8fnQ" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;">
<img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/a/AVvXsEhXd5U7nBZH3sB5dUUN2LpCcDKMVf5KiugZXr0q5BvbZMqI1q-S_gKD48BSNOvj7kafZRsLl0cO7qP5dcLnAZf5wsz3GtE5zPd_QMNUQV__10T3a1XYxc84XrvXhyirJFFYA35eDtFVBAOALvBGNl04k6oFQ1vt9nxIafUsTxujPwXvIIEpBk8fnQ" width="400">
</a>
</div></div><div><br></div><div>Yaşamın koşuşturmacasının ortasında, kendisini eğitmek ve zihinini beslemek, arkadaşlarıyla ve iş arkadaşlarıyla heyecan verici sohbetler için buluşmak, kucaklaşmanın ve güzel çevrimiçi toplantıların sıcaklığını fark etmekte teselli buldu. Ancak, huzur anlarında bile hayatın karmaşıklıkları bazen zihninden içeri sızarak, başarısızlıkların ağırlığını, reddedilme ve dışlanmanın acısını hissetmesine neden oluyor.</div><div><br></div><div>İniş ve çıkışlara rağmen, ister keyifli kısa komik bir video izlemek, ister rahatlatıcı bir masajın sıcak etkisinin tadını çıkarmak olsun, dinlenme ve neşe anları yaşıyordu. Bununla birlikte, verimsiz işlerin, çözülmemiş kronik sorunların ve rahatsız edici bir anlam eksikliği duygusunun körüklediği tatminsizliğin gölgesi zaman zaman gözüne büyük görünüyordu.</div><div><br></div><div>Ama her şeye rağmen umut ve dayanıklılık ışıkları vardı. Arkadaşlarıyla birlikte olmak, çeşitli başarılar deneyimlemek ve ufukta güzel şeyler beklemek onu rahatlatıyordu. Zorluklarla karşı karşıya kalsa bile, kalabalıkta bağlantılarının kopmuş veya bazı İlişkilerinde reddedilmiş olmasına rağmen yanlış olana direnmeyi ve bağlantı kurmayı seçti.</div><div><br></div><div>Yolculukları devam ederken iniş ve çıkışlarda yol aldı, kaosun ortasında dengeyi bulmayı öğrendi ve yarattığı barış ve kabullenme anlarını kucakladı.</div><div><br></div><div>Önündeki yol belirsiz olsa da, en karanlık zamanlarda bile ona ilerlemeye rehberlik edecek neşe, bağlantı ve içsel güç anlarının ışık olacağını bilerek yaşam ile, karışık duygular ile cesaretle yüzleşti.</div><div><br></div><div>Yeniden başlarken, sıfırdan değil, yaşanmış tecrübelerden başlıyorsun.<br></div>nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-20824181974817063962024-03-01T16:46:00.001+03:002024-03-01T16:46:35.856+03:00Yeni Bir GünMutlu Bir Gün<br><br>Bir zamanlar, çok uzak bir ülkede bir kız yaşardı. Adı Günüşen'di. Günüşen, hayatının sıkıcı, zor ve anlamsız olduğunu düşünürdü.<br><br>Bir gün, Günüşen'in odasına bir peri 🧚♀️ geldi. Adı Melek'ti. Melek, Günüşen'in hayatını değiştirmek için geldiğini söyledi. Günüşen, bunu duyunca çok şaşırdı. Perilerin gerçek olduğuna inanmazdı. Melek, Günüşen'e bir kitap verdi. Kitabın adı "<b>Bir Gün</b>"dü. Melek, Günüşen'e kitabı okumasını ve içinde yazanları düşünmesi ve yapmasının ona iyi geleceğine söyledi. Sonra, geldiği gibi gizemli bir şekilde gitti.<br><br>Günüşen, merakla kitabı açtı. Kitapta şöyle yazıyordu:<br><br><b>Bir Gün </b><br><br><i>Hayatını olumlu düşünme ve olumlu yaşama ile değiştir.<br></i><br>Sabah.<br><br>Minnettarlık: Uyandığında, hayatında minnettar olduğun üç şeyi düşün.<br><br>Mesela, sağlıklı olduğun, sevgi dolu bir ailen olduğu, güzel bir gün olduğu gibi.<br><br>Bu şeyleri yüksek sesle söyle. <br><br>"Bugün, sağlıklı olduğum için minnettarım. <br><br>Bugün, sevgi dolu bir ailem olduğu için minnettarım. <br><br>Bugün, güzel bir gün olduğu için minnettarım."<br><br>Olumlamalar: Minnettarlık duygusunu hissettikten sonra, kendine olumlu şeyler söyle. <br><br>Mesela, güçlü, akıllı, güzel, başarılı, mutlu olduğun gibi. <br><br>Bu şeyleri yüksek sesle söyle. <br><br>"Bugün, güçlüyüm. <br><br>Bugün, akıllıyım. <br><br>Bugün, güzelim. <br><br>Bugün, başarılıyım. <br><br>Bugün, mutluyum."<br><br>Bugün şunu seçiyorum: Kendi kendine konuşma ve günü bgörselleştirme: <br><br>Olumlamaları yaptıktan sonra, bugün nasıl bir gün geçirmek istediğini kendine söyle. <br><br>Mesela, bugün okulda iyi not almak, arkadaşlarımla eğlenmek, yeni bir şey öğrenmek, hobilerime zaman ayırmak istiyorum gibi. <br><br>Bu şeyleri yüksek sesle söyle. <br><br>"Bugün, okulda iyi not almayı seçiyorum. <br><br>Bugün, arkadaşlarımla eğlenmeyi seçiyorum. <br><br>Bugün, yeni bir şey öğrenmeyi seçiyorum. <br><br>Bugün, hobilerime zaman ayırmayı seçiyorum." <br><br>Sonra, bu şeyleri gerçekleşmiş gibi hayalinde görselleştir. <br><br>Gözlerini kapat ve hayalinde bu şeyleri yaparken kendini gör. <br><br>Nasıl hissettiğini, ne duyduğunu, ne gördüğünü düşün. <br><br>Bu görselleştirmeyi birkaç dakika yap.<br><br>Akşam,<br><br>Başarıları kutlama: Günün sonunda, ulaştığın başarıları kutla. <br><br>Mesela, okulda iyi not aldığın için, arkadaşlarınızla eğlendiğin için, yeni bir şey öğrendiğin için, hobilerine zaman ayırdığın için, gibi. <br><br>Kendini yüksek sesle kutla. <br><br>"Bugün, okulda iyi not aldım. <br>Bugün, arkadaşlarımla eğlendim.<br>Bugün, yeni bir şey öğrendim. <br>Bugün, hobilerime zaman ayırdım." <br><br>Bu başarılar için kendini öv ve tebrik et.<br><br>Güzel bir uyku: Başarılarını kutladıktan sonra, güzel bir uyku çekmek için kendini hazırla. <br><br>Yatağına gir ve rahatla. Nefesine odaklan. Yavaş ve derin nefes al.<br><br>Vücudunun her yerini gevşet.<br><br>Kendine iyi geceler dile ve uykuya dal.<br><br>Yarını Planlama: Uykuya dalmadan önce, yarın nasıl bir gün geçirmek istediğini düşün. <br><br>Bu kitabı her gün oku ve içinde yazanları elinden geldikçe yap. <br><br>Böylece, hayatında olumlu düşünme ve olumlu yaşama alışkanlığının etkisini hissedeceksin. <br><br>Hayatında gerçek mucizeler olmaya başlayacak. <br><br>Mutlu, başarılı ve sevgi dolu bir hayat seni bekliyor. <br><br>Unutma, hayatının yazarı sensin.<br><br>Hayatınızı istediğin gibi yazabilirsin.<br><br>Evet, Haydi Şimdi, Başla!<br><br>İşte, karşında yeni Bir Gün 😊nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-53095295599196577812024-03-01T15:47:00.001+03:002024-03-01T15:47:20.897+03:00Mutlu PrensesBir zamanlar, çok uzak bir ülkede, neşeli bir kral ve kraliçe yaşardı. Onların tek çocukları olan küçük prenses büyümüş ancak çocukla neşesini korumuştu. Her zaman gülümser, kahkaha atar, merak eder ve oyun oynardı. Prenses, mutlu çocuk ruh halini korumak için her gün farklı bir sey yapardı. <br><br>Sevdikleri arasında, yastık kavgası yapmak, şarkı söylemek, zıplamak, doğayla iç içe olmak gibi şeyler vardı. <br><br>Prenses, neşeyi hayatına sokmanın birçok yolunu biliyordu.<br><br>Bir gün, prensesin doğum günü geldi.<br><br>Kral ve kraliçe, ona çok güzel bir hediye vermek istediler. Prensesin en çok sevdiği şeylerden biri de minik mutluluklardı. Bu yüzden, kral ve kraliçe, prensese minik mutluluklar içeren bir kutu hazırladılar. <br><br>Kutunun içinde, sonbahar yaprakları, şarkı sözleri, zıplayan toplar, doğa sesleri, çikolata kavanozu, örtüler, duş köpüğü ve yavru hayvanlar vardı. <br><br>Kral ve kraliçe, prensese kutuyu verdiklerinde, prenses çok sevindi. Kutunun içindeki her şeyi tek tek çıkardı ve denedi. <br><br>Kendini sonbahar yaprakları içine attı, yüksek sesle şarkı söyledi, güneşin göbeğinde parladığını hayal etti, taklalar attı, yağmurda yürüyüşe çıktı, müziğin sesini sonuna kadar açtı, yavru hayvanlarla oynadı, doğanın sesini dinledi, kaşıkla kavanozdan çikolata yedi, örtülerden bir mağara yaptı, küvetin içine gereğinden fazla duş köpüğü koydu. Prenses, kutudaki her şeyden çok keyif aldı ve çok eğlendi. Kral ve kraliçe de onun mutluluğuna ortak oldular.<br><br>Prenses, kutudaki minik mutlulukların bitmesini istemedi. Ama kutudaki mutluluklar bir gün tükendi. Prenses, üzüldü. <br><br>Kral ve kraliçe, prensesi teselli etmeye çalıştılar. "Kızım, senin için daha çok minik mutluluk bulabiliriz. Ama asıl önemli olan, neşeyi hayatına sokmanın sadece bunlarla sınırlı olmadığını bilmendir. <br><br>Neşe, senin içinde hiç bitmeyen saklı bir hazinedir. Onu ortaya çıkarmak için, gülümsemeyi, kahkahaları, hareket ve sporu, merakı, pozitif düşünmeyi, iç huzuru, hobileri, ilgi alanlarını, sağlıklı yaşam tarzını ve sevdiklerinle vakit geçirmeyi unutma. <br><br>Bu şekilde, her gün mutlu bir çocuk gibi yaşayabilirsin." dediler.<br><br>Prenses, kral ve kraliçenin sözlerini dinledi. Onlara teşekkür etti. Ve kutudaki minik mutluluklara veda etti. <br><br>Sonra, neşeyi hayatına sokmanın yeni yollarını denemeye başladı. <br><br>Gülümsedi, kahkaha attı, hareket etti, spor yaptı, merak etti, pozitif düşündü, iç huzurunu buldu, hobileriyle ilgilendi, sağlıklı yaşadı, ailesi ve arkadaşlarıyla birlikte oldu. Bunlar için hiç bir şeye ihtiyacı yoktu. <br><br>Prenses, bu şekilde de çok mutlu olabildiğini fark etti. <br><br>Neşeli kral ve neşeli kraliçenin neşeli bir kızı olarak, hep çocukmuş gibi neşeli ve mutlu ruh halini korudu.nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-84784175815196417062024-03-01T10:33:00.000+03:002024-03-01T10:34:00.423+03:00Mutsuz Işık<div><p dir="ltr" id="docs-internal-guid-52f3f50c-7fff-a987-7517-660f81c1c3bb">Bir zamanlar, çok uzak bir ülkede, küçük bir kız çocuğu yaşardı. Adı Işık idi.</p><p dir="ltr">Işık, annesi ve babasıyla birlikte küçük bir evde yaşardı. Ama Işık'ın annesi ve babası çok meşguldü. Onlar, Işık'ın tüm fiziksel ihtiyaçlarını karşılıyorlardı. Yeme, içme, giyim, okula ulaşım konusunda bir sıkıntısı yoktu Işık'ın.</p><p dir="ltr">Anne baba vakitlerinin çoğunu işe ayırıyor, Işık'a çok az zaman ayırıyorlardı. Onun ne düşündüğünü, ne hissettiğini önemsemiyor, senin her şeyin var, mutlu olmalısın, diyorlardı. Bunları bulamayanlar da var! Şükretmelisin diyorlardı. </p><p dir="ltr">Oysa, Işık, kendini çok yalnız ve mutsuz hissediyordu. Kendini sevilmeyen ve değersiz biri gibi görüyordu. Sürekli içinde bir boşluk hissediyordu. Tek istediği kendisine biraz ilgi gösterilmesi idi. </p><p dir="ltr">Bir gün, Işık, evin bahçesinde oynarken, bir kelebek gördü. Kelebek, çok güzel ve renkliydi. Işık, kelebeği yakalamak istedi. Işık çocuksu bir heyecan ile kelebeğin peşinden koştu, ama kelebek ondan uzaklaştı. Işık, kendinden geçmiş vaziyette, koşarak kelebeği takip etti. </p><p dir="ltr">Kelebek, Işık'ı hiç bilmediği, soğuk ve karanlık bir ormana götürdü. Orman, Işık'ın hiç görmediği kadar büyük ve sonsuzdu. Ormanda Işık, kelebeğin izini kaybetti. Artık nereye gideceğini de bilmiyordu. Yön duygusunu da kaybetmişti. Gri bir taşa otururdu, başını iki elinin arasına aldı ve ağlamaya başladı.</p><p dir="ltr">Tam o sırada, Işık'ın yanına bir tilki yanaştı. Tilki, Işık'ın mutsuz olduğunu ve ağladığını görünce, ona ne olduğunu ve neler hissettiğini sordu. Işık, duygularını, yaşantısını ve kelebeği kovalarken başına gelenleri tilkiye anlattı. </p><p dir="ltr">Tilki onu dikkatlice dinledi ve Işık'a gülümsedi. "Merak etme, küçük kız. Benim adım Aydın. Ben sana yardım edeceğim. Ben, bu ormanın en akıllı ve en sevecen hayvanıyım. Senin yolu görmene ve bulmana yardım edeceğim. Ama önce, sana bir şey göstermek istiyorum." dedi.</p><p dir="ltr">Tilki, Işık'ın elinden tuttu. Onu, patikalardan ormanın derinliklerine götürdü. Orada, Işık'ın hayal bile edemeyeceği kadar güzel bir yer vardı. Çiçekler, kuşlar, böcekler, ağaçlar, hepsi çok canlı, cıvıl cıvıl ve mutluydu. Işık, onları görünce mutlu oldu ve hayran kaldı. Tilki, Işık'a, "Burası benim gizli mutluluk bahçem. Burası, benim en sevdiğim köşe. Burada, kendimi çok mutlu ve özgür hissediyorum. Burada, kendimi seviyorum." dedi.</p><p dir="ltr">Işık, tilkinin son sözüne şaşırdı. "<i>Kendini sevmek ne demek?</i>" diye sordu. </p><p dir="ltr">Tilki, Işık'a, "Kendini sevmek, kendine iyi bakmak, kendine saygı duymak, kendine güvenmek, kendini olduğun gibi kabul etmek demek. Kendini sevmek, kendini mutlu etmek için başkalarına ihtiyaç duymamak demek. Kendini sevmek, kendi duygularını anlamak ve gerektiğinde ifade etmek demek. Kendini sevmek, kendi içinde bulunan sevecen erişkin yönün, içinde bulunan çocuksu yönü keşfedip, sevmesini sağlamak demek." dedi.</p><p dir="ltr">Işık, tilkinin sözlerini dikkatle dinledi. Bu sözler onu düşündürdü. Önce kendi duygularını düşündü. Kendi duygularını anlamaya çalıştı. Bunu yapabileceğini ve ona iyi geleceğini hayal etti. </p><p dir="ltr">Önce kendi sıkıntılı duygularını ifade etmeye başladı. Işık, "Ben, kendimi çok yalnız ve mutsuz hissediyorum. Ben, annem ve babamın bana zaman ayırmasını istiyorum. Ben, onların beni sevmesini, sevdiklerini hissetmek istiyorum. Ben, kendimi sevilmeyen ve değersiz biri gibi hissetmek istemiyorum." dedi.</p><p dir="ltr">Tilki, Işık'ın duygularını dinledi. Ona sarıldı. "Sen, yalnız ve mutsuz değilsin. Sen, çok sevilen ve değerli birisin. Bu sıkıntıları aşman için gereken her şey sende bulunuyor. Aslında sen, annenin ve babanın çok sevdiği bir kızsın. Gördüğün gibi onlar, senin için çok çalışıyorlar. Onlar, sana iyi bir hayat sağlamak istiyorlar. Ama onlar, senin duygusal ihtiyaçlarını bilmedikleri için duygularını göz ardı ediyorlar. Bu ihyaçları fark etmedikleri için, sana yeterince ilgi ve sevgi göstermiyorlar. Belki bu, onların hatası değil. Tabii ki, bu asla senin hatan değil. Sen, ilgi ve sevgi istemek, sevgiye kavuşma hakkına sahipsin. Sevgiye ve ilgiye layıksın. Sevgiyi hak ediyorsun. Ayrıca duygularını söylemek ve göstermek hakkına sahipsin. Sen, yakınlarına ihtiyaçlarını anlatmak hakkına sahipsin." dedi.</p><p dir="ltr">Işık, tilkinin sözlerini dinledi. Kendi ihtiyaçlarını düşündü. Kendi ihtiyaçlarını anlamaya çalıştı. Öncelikle ihtiyaçlarını yapabildiği kadar kendi karşılamaya başladı. Işık, "Ben, kendime iyi bakmak istiyorum. Ben, kendime saygı duymak istiyorum. Ben, kendime güvenmek istiyorum. Ben, kendimi olduğum gibi kabul etmek istiyorum. Ben, kendimi mutlu edebilmek için sırf başkalarına ihtiyaç duymuyorum. Ben, kendi içimde bulunan sevecen erişkinin, içimdeki minik çocuğu sevmesini sağlıyorum." dedi.</p><p dir="ltr">Tilki, Işık'ı dinledi. Ona gülümsedi. </p><p dir="ltr">"Sen, çok akıllı ve cesur bir kızsın. İhtiyacın olanın sende bulunduğunu fark ettin. Sen, kendi duygularını ve ihtiyaçlarını algılayıp anlamayı, anlatmayı başardın. Ayrıca, sen, kendi duygusal ihtiyaçlarını kendi kendine karşılamanın yolunu öğrendin. Senin, kendi içinde bulunan sevecen erişkin, yine içinde bulunan minik çocuğu sevmeyi başardı. Böylece sen, kendini sevmeyi başardın. Sen, artık mutlu olabilirsin. Kimse mutlu olmanı engelleyemez, mutlu olmak için kimseye muhtaç değilsin. Mutluluğun arttıkça, çevrendekiler de mutlu olacaklar. Sen yakınında bulunanlara ışık oldun. " dedi.</p></div>nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-66747254671909296862024-02-28T07:55:00.002+03:002024-02-28T13:51:01.953+03:00Üstünlük Tutkunu Kral<div>Bir zamanlar, çok büyük ve zengin bir ülkenin kralı vardı. Bu kral, üstünlük tutkusuyla yanıp tutuşan, kendini beğenmiş ve kibirli bir adamdı.</div><div><br></div><div>Ülkesindeki herkesi kendisine boyun eğdirmek, başka ülkeleri fethetmek ve dünyanın en güçlü kralı olmak istiyordu.</div><div><br></div><div>Kralın bu tutkusu, aklını katılaştırdı ve onu ikiyüzlülere yakınlaştırdı.</div><div><br></div><div>Sarayında, kendisine övgüler yağdıran, yalancı gülücüler dağıtanların tutsağı ve dalkavukların oyuncağı oldu.</div><div><br></div><div>Sürekli bir başkasını kıskandı ve çekemedi. Bu yüzden insanlık sevgisini yitirdi. Halkını, adaletten ve gerçekten uzaklaştırdı.</div><div><br></div><div>Bir gün, kral, komşu bir ülkeye savaş açtı. Bu ülkenin kralı, alçakgönüllü, adaletli ve halkını seven bir kişiydi.</div><div><br></div><div>Ülkesinde barış ve refah hüküm sürüyordu. Barışçı kral, üstünlük tutkusu olan kralın saldırısına karşı koymak için ordusunu hazırladı. İki ordu, büyük bir savaş alanında karşı karşıya geldi.</div><div><br></div><div>Savaş başladı. Üstünlük tutkusu olan kral, ordusunu acımasızca savaşa sürdü. Rakip ordunun üstüne saldırdı. Yakınındaki dalkavuklardan dolayı ordusunu olduğundan güçlü sanıyordu. Ancak, alçakgönüllü kralın ordusu, cesurca ve dayanışma içinde savunma yaptı. Üstünlük tutkusu olan kralın ordusu, yenilgiye uğradı. </div><div><br></div><div>Kendini üstün sanan kral, şaşkınlık ve hayal kırıklığı içinde kaçmak zorunda kaldı. Canını zor kurtardı. </div><div><br></div><div>Üstünlük tutkusu olan kral, ülkesine döndüğünde, sarayında hiç kimseyi bulamadı. Yalancı gülücüler ve dalkavuklar, onu terk etmişti. Halkı, ona isyan etmişti. Kral, tahtını, gücünü ve tüm servetini kaybetti. </div><div><br></div><div>Yalnız ve perişan bir halde, hayatının geri kalanını pişmanlık içinde geçirdi.</div><div><br></div><div>Alçakgönüllü kral ise, ülkesindeki barış ve refahı korudu. Halkı, ona sevgi ve saygı duydu. Kral, üstün ve yüksek yetenekli durumda olmasına rağmen, konumunu, gücünü ve etkisini, insancı töreye ve tüzeye uygun işlerde kullandı. </div><div><br></div><div>Adaletin ve gerçeğin yayılmasına, insanların iyiliğine ve insanlığın yükselmesine katkıda bulundu. </div><div><br></div><div>İnsanı birey olarak mutlu eden ün ve onuru, ancak insanlığa yararlı görevleri yerine getirmekle kazandı. </div><div><br></div><div>İnsanların toplu mutluluğunu sağlayacak işler yapan alçakgönüllü büyük kral, toplum içinde çok saygın bir yere geldi. Dünyanın en güçlü kralı oydu.</div>nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-72831772268631096382024-02-27T23:18:00.001+03:002024-02-27T23:18:42.106+03:00Luna ve Sol<div>Bir zamanlar, çok uzak bir galakside, iki gezegen vardı. Birinin adı <b>Luna</b> diğeri ise <b>Sol</b> idi. </div><div><br></div><div><b>Luna</b>, evrenin en <b>güzel</b> gezegeniydi. Üzerinde binbir renkli çiçek, tatlı meyve, şarkı söyleyen kuşlar ve mutlu insanlar vardı. Luna'nın insanları, evrenin temelinde zihin olduğunu ve her şeyin bir bütün olduğunu biliyorlardı. Bu yüzden, doğayla uyum içinde yaşıyor, sevgi ve saygı dolu bir hayat sürüyorlardı.</div><div><br></div><div><b>Sol</b> ise, evrenin en <b>korkunç</b> gezegeniydi. Üzerinde siyah kayalar, zehirli dikenler, kükreyen canavarlar ve acımasız insanlar vardı. Sol'un insanları, evrenin temelinde madde olduğunu ve her şeyin ayrı olduğunu sanıyorlardı. Bu yüzden, doğayla savaş içinde yaşıyor, nefret ve korku dolu bir hayat sürüyorlardı.</div><div><br></div><div>Luna ve Sol, birbirlerinin tam <b>zıttıydı</b>. Ama aynı zamanda, birbirlerinin <b>aynısıydı</b>. Çünkü, yukarıda olan, aşağıda da bulunur; ve aşağıdaki, yukarıda da yansıtılır. Luna ve Sol, evrenin kutuplarıydı. <b>Zıtlar aynıdır</b>. Her şey, zıttıyla aynıdır; farkları sadece titreşim ve derecelerindedir. </div><div><br></div><div>Luna'nın titreşimi yüksekti, Sol'un titreşimi düşüktü. Titreşim arttıkça, evren içindeki konumu da yükselir. Luna, evrenin merkezine yakındı, Sol ise evrenin kenarına uzaktı.</div><div><br></div><div>Luna ve Sol, birbirlerinden habersiz, yüzyıllarca kendi halinde yaşadılar. Ama bir gün, evrende bir değişim oldu. Evrenin <b>ritmi</b>, Luna ve Sol'u birbirine yaklaştırmaya başladı. Her şey <b>dalgalanır</b>; başlangıç ve son bulur, yükselir ve alçalır. Kutuplar arasında <b>salınım</b>, bir <b>sarkaç</b> gibi devam eder. Luna ve Sol, birbirlerine doğru hareket ettikçe, birbirlerini görmeye başladılar. Luna, Sol'un <b>karanlığını</b>; Sol ise Luna'nın <b>ışığını</b> fark etti. Bu, onların hayatlarında ilk defa gördükleri bir şeydi.</div><div><br></div><div>Luna, Sol'un karanlığına merak duydu. Sol'un acı çektiğini, yalnız olduğunu, yardıma ihtiyacı olduğunu hissetti. Luna, Sol'a yardım etmek, onu mutlu etmek, onunla arkadaş olmak istedi. Luna, Sol'a doğru uçmaya başladı.</div><div><br></div><div>Sol ise, Luna'nın ışığına nefret duydu. Luna'nın mutlu olduğunu, güzel olduğunu, her şeye sahip olduğunu gördü. Sol, Luna'yı kıskandı, onu yok etmek, onu ele geçirmek, onunla savaşmak istedi. Sol, Luna'ya doğru saldırmaya başladı.</div><div><br></div><div>Luna ve Sol, birbirlerine yaklaştıkça, aralarında bir çatışma başladı. Luna, Sol'u sevmeye çalıştı; Sol ise Luna'yı yıkmaya çalıştı. Luna, Sol'a ışık verdi; Sol ise Luna'yı kararttı. Luna, Sol'a çiçek sundu; Sol ise Luna'ya diken attı. Luna, Sol'a şarkı söyledi; Sol ise Luna'ya küfür etti. Luna, Sol'a sarılmak istedi; Sol ise Luna'yı ısırmak istedi.</div><div><br></div><div>Luna ve Sol'un arasındaki <b>çatışma</b>, evreni sarsmaya başladı. Evrenin <b>dengesi</b> bozuldu, yıldızlar düştü, gezegenler çarpıştı, kuyruklu yıldızlar patladı. Evrenin her köşesinde, bir <b>sebep</b> bir <b>sonuca</b>, her sonuç bir sebeple ilişkiliydi; <b>tesadüf</b> yoktu. Luna ve Sol'un çatışması, evrenin sonunu getirebilirdi.</div><div><br></div><div>Evrenin merkezinde, evrenin yaratıcısı olan Büyük <b>Zihin</b> vardı. Büyük Zihin, Luna ve Sol'un çatışmasını gördü. Büyük Zihin, Luna ve Sol'u seviyordu. Çünkü, Luna ve Sol, Büyük Zihin'in <b>parçalarıydı</b>. Büyük Zihin, Luna ve Sol'u durdurmak, onları barıştırmak, onları birleştirmek istedi. Büyük Zihin, Luna ve Sol'a seslendi.</div><div><br></div><div>- Luna ve Sol, benim sesimi duyun. Siz, benim çocuklarımsınız. Siz, benim yarattıklarımsınız. Siz, benim parçalarımsınız. Siz, birbirinizin <b>kardeşisiniz</b>. Siz, birbirinizin <b>eşisiniz</b>. Siz, birbirinizin <b>tamamlayıcısısınız</b>. Siz, birbirinize ihtiyacınız olanlarsınız. Siz, birbirinizi <b>sevmelisiniz</b>. Siz, birbirinizle <b>uyum</b> içinde olmalısınız. Siz, birbirinizle <b>bütün</b> olmalısınız.</div><div><br></div><div>Luna ve Sol, Büyük Zihin'in sesini duydular. Luna ve Sol, Büyük Zihin'in sözlerini anladılar. Luna ve Sol, Büyük Zihin'in isteğini yerine getirdiler. Luna ve Sol, birbirlerine doğru uçtular. Luna ve Sol, birbirlerine dokundular. Luna ve Sol, birbirlerine <b>sarıldılar</b>. Luna ve Sol, birbirlerine baktılar. Luna ve Sol, birbirlerine gülümsediler. Luna ve Sol, birbirlerine aşık oldular. <b>Sevgi</b> duydular.</div><div><br></div><div>Luna ve Sol, birbirleriyle <b>birleştiler</b>. Luna ve Sol, birbirlerinin eksikliklerini <b>tamamladılar</b>. Luna ve Sol, birbirlerinin zıtlıklarını <b>dengelediler</b>. Luna ve Sol, birbirlerinin titreşimlerini yükselttiler. Luna ve Sol, birbirlerinin ışığını <b>arttırdılar</b>. Luna ve Sol, birbirlerinin güzelliğini <b>çoğalttılar</b>. Luna ve Sol, birbirlerinin mutluluğunu <b>paylaştılar</b>.</div><div><br></div><div>Luna ve Sol, birbirleriyle <b>bütün</b> oldular. Luna ve Sol, <b>yeni</b> bir gezegen yarattılar. Luna ve Sol, yeni bir <b>hayat</b> başlattılar. Luna ve Sol, yeni bir isim aldılar. Luna ve Sol, <b>Lusol</b> oldular.</div><div><br></div><div><b>Lusol</b>, evrenin en güzel gezegeni oldu. Üzerinde hem Luna'nın çiçekleri, hem Sol'un kayaları vardı. Hem Luna'nın kuşları, hem Sol'un canavarları vardı. Hem Luna'nın insanları, hem Sol'un insanları vardı. Lusol'un insanları, evrenin temelinde zihin olduğunu ve her şeyin bir bütün olduğunu biliyorlardı. Bu yüzden, doğayla uyum içinde yaşıyor, sevgi ve saygı dolu bir hayat sürüyorlardı.</div><div><br></div><div><b>Lusol</b>, evrenin merkezine yaklaştı. Lusol, Büyük Zihin'e yakın oldu. Lusol, Büyük Zihin'in sevgisini hissetti. Lusol, Büyük Zihin'e teşekkür etti. Lusol, Büyük Zihin'e <b>şükretti</b>. Lusol, Büyük Zihin'e ait oldu.</div><div><br></div><div>Büyük Zihin, Lusol'u sevdi. Büyük Zihin, Lusol'u.</div>nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-17015252988144311192024-02-27T22:56:00.002+03:002024-03-01T20:26:54.461+03:00Biricik ve Yalnız KızBir zamanlar, uzak bir köyde, herkesin birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğu, ancak genç bir kızın kendini farklı hissettiği bir topluluk vardı. <br><br>Kızın adı Biricik'ti ve bazı yönleri o, köyün diğer sakinlerinden farklıydı.<br><br>Biricik'in saçları muhteşem gümüşi bir renge sahipti ve gözleri, gece gökyüzündeki yıldızlar gibi ışıl ışıl parlıyordu. Biricik oldukça zekiydi. Biricik'in diğer insanlarla çok sayıda ortak yönü de vardı. Ama nedense hep farklı olan yönlerini düşünüyordu. <br><br>Biricik, diğer insanlarla etkileşim kurmaya çalıştıkça, kendini giderek daha fazla yalnız hissediyordu.<br><br>Sanki köydeki herkes onun farklı olduğunu düşünüyormuş gibi hissediyordu ve sonra da iyice bu hissine inanmaya başlamıştı. Ne kadar çabalasa da, diğerleri tarafından kabul gördüğüne inanamıyordu.<br><br>Bir gün, köyün dışında yaşayan bilge bir kadınla karşılaştı. Kadın, Biricik'in yalnızlığını ve çaresizliğini hissetti ve ona şu öğütleri verdi:<br><br>"Sevgili Biricik, farklı olmak bir lütuf da olabilir, kabus da. Senin gümüşi saçların ve parlayan gözlerin, seni özel kılan şeylerdir. Aynı zamanda diğer insanlar ile pek çok ortak yönün var. Ortak yönlerin ve farklılıklarınla kendini kabul etmeyi öğren ve başkalarının seni nasıl gördüğüne değil, kendi içindeki ışığa odaklan."<br><br>Bilge kadının sözleri Biricik'in kalbine işledi ve o, kendini, insanlar ile ortak yönlerini ve farklılıklarını kabullenmeye başladı. Başkalarının her yönden onayını aramaktan vazgeçti ve kendi benliğini kutlamaya başladı. <br><br>Böylece Biricik, köydeki insanlarla iletişim kurmaya devam etti, ancak artık onların onayını beklemeksizin, kendi değerini bilerek yaptı.<br><br>Zamanla, köylüler Biricik'in içindeki ışığı, kendileri ile olan ortak yönlerini ve onu özel yapan özellikleri görmeye başladılar ve onun gibi değerli ve özel bireylerin, topluluklarına katkıda bulunan benzersiz kişiler olduğunu anladılar.<br><br>Biricik, köyde herkesin kendisini sevdiğini ve saydığını hissetmeye başladı ve onun hikayesi, farklı olmanın güzelliğini ve farklı olmaktan ötürü yaşanan hayal kırıklığının üstesinden gelmenin yollarını anlatan bir masala dönüştü.<br><br>Biricik'in hikayesi, farklılıklarımızın bizi zayıflatmadığını, aksine bizi daha güçlü ve özel kıldığını hatırlatıyor.<br><br>Biricik'in masalı, yalnızlığın üstesinden gelmek için içsel gücümüzü ve kendimizi kabullenmemizin önceliğini vurguluyor.nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-30335496427542579632024-02-25T21:16:00.001+03:002024-02-25T21:16:40.556+03:00Gezgin ve Gizem Kapıları Bir zamanlar, rüyaların ve gerçekliğin sınırlarının iç içe geçtiği bir dünyada yaşayan bir gezgin vardı. Gezginin adı bilinmezdi, çünkü kimse onun gerçek adını sormamıştı. <br><br>Sadece "Gezgin" derlerdi ona. Gece boyunca gözleri kapalı, ruhu uçsuz bucaksız bir vadide dolaşırken, bir gece tuhaf bir rüya gördü.<br><br>Rüyasında, karanlık bir ormanın içinde yürüyordu. Ay ışığı yaprakların arasından süzülüyordu ve yolu aydınlatıyordu. <br><br>Derin bir vadiden geçti ve bir tepeye tırmandı. Orada, yer altına oyulmuş mağara içinde devasa bir mabet gördü. <br><br>Mabet kat kattı, kapıları sütunlu ve kemerliydi ve her biri farklı bir isim taşıyordu.<br><br>İlk kapıya yaklaştığında, üzerinde "Tunç Kapı - Egemenlik" yazıyordu. Gezgin kapıyı açtı ve içeri girdi. İçeride, görkemli Tunç bir tahtın üzerinde oturan bir kral vardı. Kral, Gezgin'e güç ve egemenlik vaat etti. Gezgin, bu güçlü duyguyu içinde hissetti ve bir sonraki kata geçti.<br><br>İkinci kapı "Temel" olarak işaretlenmişti. Gezgin bu kapıyı da açtı ve içeri girdi. Burada, sağlam bir köprü üzerinde yürüyordu. Temel ihtiyaçlarını anladı: yiyecek, su, barınak. Bu kat, hayatta kalmanın temelini temsil ediyordu.<br><br>Üçüncü kapı "Şanlılık" yazıyordu. Gezgin içeri girdiğinde, altın ve mücevherlerle dolu bir oda ile karşılaştı. Burada, şan ve zenginlik vardı. Gezgin, bu şatafatın gerçek mutluluğu getirmediğini anladı. Hırsalarına yenilmeden sadece ihtiyacı kadarını aldı ve bir sonraki kata geçti.<br><br>Dördüncü kapı "Güzellik" olarak işaretlenmişti. Gezgin içeri girdiğinde, muhteşem bir bahçeyle karşılaştı. Çiçeklerin kokusu ve kuşların şarkıları onu büyüledi. Güzellik, iç dünyanın da bir yansımasıydı. Güzellik iyi insan ilişkileri idi. <br><br>Beşinci kapı "Kuvvet" yazıyordu. Gezgin içeri girdiğinde, bir arenada buldu kendini. Güçlü savaşçılar arasında dövüşler yapılıyordu. Kuvvet, hem fiziksel hem de içsel bir güçtü.<br><br>Altıncı kapı "Şefkat" olarak işaretlenmişti. Gezgin içeri girdiğinde, bir hastane odasında yatar buldu kendini. Doktorlar ve hemşireler, ona ve hasta diğer insanlara sevgi ve şefkatle bakıyorlardı. Şefkat, insanlığın en değerli hazinesiydi.<br><br>Yedinci kapı "Zeka" yazıyordu. Gezgin içeri girdiğinde, bir kütüphaneyle karşılaştı. Kitaplar, bilgi ve bilgelikle doluydu. Zeka, insanın düşünme yeteneğini temsil ediyordu.<br><br>Sekizinci kapı "Akıl" olarak işaretlenmişti. Gezgin içeri girdiğinde, bir meditasyon odasıyla karşılaştı. Burada sessizlik ve iç huzur vardı. Akıl, içinde ve dışında dengeyi bulmaktı.<br><br>Dokuzuncu kapı "Taç" yazıyordu. Gezgin içeri girdiğinde, bir tahtın üzerinde oturuyordu. Taç, içsel krallığın tahtıydı. Gezgin kendinin kralı idi. <br><br>Sonunda, Gezgin nihai kapıya ulaştı: "Sonsuzluk". <br><br>Bu kapıdan geçti ve sonsuzluğa ulaştı.<br><br>Uyanınca düşündü. Acaba bu rüya ne anlama geliyordu?nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-55640174631794194932024-02-25T11:09:00.002+03:002024-02-25T21:17:07.854+03:00Kendini Başkalarının Onayında Arayan MelekBir zamanlar, uzak bir köyde yaşayan Melek adında genç bir kız vardı. <br><br>Melek, diğer insanların ne düşündüğüne fazlasıyla önem verirdi. Sosyal durumlar onun için rahatsız edici ve endişe vericiydi. İnsanları memnun etmek, Elif'in göbek adı gibiydi. O kadar ki, bu artık onun için bir kabus haline gelmişti.<br><br>Meleğin ebeveynleri de aynı şekilde düşünürdü. Onlar da başkalarının düşüncelerine ve onayına fazlaca önem verirlerdi. <br><br>Meleğin hobilerini, ilgi alanlarını ve hatta kariyerini başkalarının beğenisine göre sınırlar ve seçerlerdi. Melek anne ve babasının onayını almak için çok çabalardı. Anne, babası memnun kaldıklarında, Meleğe ilgi ve şefkat gösterirlerdi. <br><br>Ancak bu durum, Meleğin kendi fikirlerini ve dünya görüşünü geliştiremesine engel olmuştu.<br><br>Melek bir gün ormanda dolaşırken iyi görünümlü bir kadınla karşılaştı. Kadın, kır saçları ve hafif kırışıklıklarıyla orta yaşın biraz üstünde görünüyordu. Melek, kadının gözlerinin içine baktığında sevecenlik ve derin bir bilgelik gördü.<br><br>Biraz sohbetten sonra Kadın, Elif'e yaklaştı ve şöyle dedi:<br><br>"Sevgili Melek, başkalarının onayını aramak, seni kendin olmak ve gerçek kimliğini bulmaktan uzaklaştırıyor. Kendi ihtiyaçlarını ve duygularını göz ardı edersen; başkalarının seni sevmesi için harcadığın zaman ve enerji, senin gerçek benliğini bulmanı geciktirir. "<br><br>Melek, kadının sözlerini düşündü. "Ama başkalarının beni sevmemesi korkunç olmaz mı?" diye sordu.<br><br>Kadın gülümsedi. "Melek, senin gerçek kimliğin, gerçek bir <b>Melek</b>tir. Melek olmak başkalarının düşüncelerine bağlı değildir. Onaylanma ihtiyacını azaltmak için öncelikle kendine ve Melek olduğuna inanmalısın. Başkalarının onayının avantajları ve dezavantajları vardır. İstediği zaman onaylar, istediği zaman onaylamaz. Onaylanma arzusu, seni büyütebilir veya küçültebilir. Ancak unutma ki, herkes herkesi sevmek ve onaylamak zorunda değil. Özdeğerini bulup, kendini sevdiğinde, onların da sevgisini ve saygısını kazanırsın. Senin için önemli olan, kendi içinde barışı ve huzuru bulmaktır."<br><br>Melek, kadının sözlerini kalbine sağlamca yerleştirdi. Artık başkalarının onayını aramak yerine, kendi içindeki Meleği bulmaya karar verdi. O günden sonra, başkalarının ne düşündüğü konusunda daha az endişe etmeye başladı. Onun gerçek kimliği, başkalarının onayından bağımsızdı ve Melek olmak onun en büyük hazineydi.<br><br>Ve böylece Melek, kendi ayakları üzerinde duran, içindeki gücü keşfeden bir genç kadın olarak yeni bir yaşama başladı. <br><br>Artık yalnızlık, düşük benlik saygısı ve boşluk duygularıyla mücadele etmiyordu.<br><br>Reddedilmek onun için bir kabus değildi. <br><br>Melek, kendi içindeki gücü bulduğunda, gerçek sevgi ve kabulü de bulmuştu. Kimse bu sevgiyi ondan alamazdı. <br><br>Ve bu, Melegin masalıydı. Başkalarının onayını aramak yerine, kendi içindeki gücü bulan genç bir kızın hikayesi.<br>nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-80276127345306139322024-02-25T00:58:00.001+03:002024-02-25T00:58:23.866+03:00Duygusuz ÜlkeBir zamanlar, <b>Duygusuz</b> adında bir ülke varmış. Bu ülkede insanlar, görünmez bir boşluk taşırlarmış. Fiziksel ihtiyaçları karşılanmış olsa da, içlerinde bir boşluk hissi varmış. <br><br>Kimse onların duygusal ihtiyaçlarına aldırış etmezmiş.<br><br>Bir gün, bu Duygusuz ülkede yaşayan küçük bir çocuk olan Elif, bu boşluğun ne olduğunu merak etmeye başlamış.<br><br>Diğer insanlar gibi o da görünmez bir boşluk taşıyormuş. Oyuncakları varmış, karnı tokmuş, ama içinde bir eksiklik varmış. <br><br>Kendini kimseye duygusal olarak yakın hissetmediği için yalnız hissediyormuş.<br><br>Elif, bu boşluğun ne olduğunu anlamak için büyük bir maceraya atılmış. Dağları aşmış, nehirleri geçmiş ve ormanın derinliklerine girmiş. Bir gün, eski bir bilgeyle karşılaşmış. Bilge, Elif'e şunları söylemiş:<br><br>"<b>Sevgili Elif, bu boşluk, duygusal ihtiyaçlarının karşılanmamasından kaynaklanıyor. </b><br><br><b>İnsan bazen aç olmasa da duygusal olarak aç kalır. Duygusal açlık yüzden içinde bir boşluk hissederler.</b>"<br><br>Elif, bilgenin sözlerini düşündü. "Peki, bu boşluğu nasıl hafifletebilirim?" diye sordu.<br><br>Bilge gülümsedi. "Öncelikle, arkadaşlarını şefkatli insanları seçmelisin. Onlar, duygusal ihtiyaçlarını anlayan ve karşılayan kişilerdir. Mesafeli ve soğuk insanlardan uzak durmalısın. İlişkilerindeki yoksunlukları, açlığı gözlemlemeli ve ihtiyaçlarını ifade etmelisin."<br><br>Elif, bilgenin önerilerini not aldı. <br><br>Elif, geçmiş arkadaşlarını düşündü ve tekrar eden olayları fark etti. <br><br>Soğuk arkadaşlardan kaçınmaya karar verdi.<br><br>Duygusal ihtiyacını çevresindekilere daha fazla ifade etmeye başladı.<br><br>Kızgınlığını kontrol etti ve arkadaşlarını suçlamayı bıraktı. <br><br>İnciten insanlarla başa çıkmak için sağlıklı yollar aramaya başladı.<br><br>Ve böylece, Elif, Duygusuz ülkesindeki boşluğunu hafifletti. <br><br>Artık görünmez değildi ve önemsiz hissetmiyordu. İçindeki boşluk hissi doldu ve Elif, sevgi ve anlayış dolu bir hayat yaşamaya başladı. 🌟nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-28446604706992513322024-02-24T12:22:00.001+03:002024-02-24T12:22:11.188+03:00Zirvede yalnızlık<div><b>Zirvede Yalnızlık</b></div><div><br></div><div>Bir zamanlar, yüksek dağların doruklarına tırmanan bir gezgin yaşardı. Adı Bilgeydi ve gökyüzüne yakın olmanın tadını çıkarırdı. Zirvede yalnızlık onun için bir hazine gibiydi. Rüzgarın serinliği, karın beyazlığı ve sessizliğin büyüsü, Bilge'nin kalbini doldururdu.</div><div><br></div><div>Bir gün, Bilge yine zirveye tırmandı. Gözleri mavi gökyüzüne baktı, etrafındaki uçsuz bucaksız manzarayı seyretti. "Zirvede yalnızlık," dedi kendi kendine, "umurumda değil."</div><div><br></div><div>Ancak bir şey eksikti. Bilge, içinde bir boşluk hissetti. Zirvede yalnızlık olabilir, ama diplerde başka bir yalnızlık vardı. O, insanların yaşadığı yerlerden uzakta, yükseklerde, yıldızların arasında bir yabancıydı.</div><div><br></div><div>Bir gün, Bilge dağın eteklerine indi. Orada köyler vardı, insanlar vardı. İnsanlar bir aradaydı, ama yine de yalnızdılar. Kalabalıkların içinde bile yalnızlık hissediyorlardı. Bilge, bu yalnızlığı anladı. Zirvede yalnızlık kadar derin ve karanlıktı.</div><div><br></div><div>Bir gece, köyün meydanında ateş yakıldı. İnsanlar dans etti, şarkı söyledi. Bilge de oradaydı. Gözleri ateşin alevlerinde parladı. "Zirvede yalnızlık olmak umurumda değil," dedi, "ama diplerde başka bir yalnızlık var."</div><div><br></div><div>Bir yaşlı kadın Bilge'nin yanına geldi. Gözleri hüzünlüydü. "Evet," dedi, "zirvede yalnızlık güzel, ama diplerde insanlar var. Onların yalnızlığı daha derin. Onların yürekleri kırık."</div><div><br></div><div>Bilge, yaşlı kadının elini tuttu. "Belki de yalnızlıkla başa çıkmak için birlik olmalıyız," dedi. "Zirvede yalnızlıkla, diplerdeki yalnızlıkla."</div><div><br></div><div>Ve o günden sonra, Bilge hem zirvede hem de diplerde insanlarla birlik içinde yaşadı. Yalnızlık artık onun için bir hazine değildi. İnsanlarla paylaştığı anılar, onun en değerli hazinesiydi. Bilge, hayatını paylaşarak hayatı hafifletti. Yalnızlık ve birliktelik arasında <b>denge</b> önemliydi. </div><div><br></div>nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6801633.post-5423732100620190092024-02-24T11:55:00.001+03:002024-02-24T11:55:05.167+03:00Şimdi<div>Bir zamanlar, <b>Şimdi </b>adında bir köy varmış. Bu köy, büyülü bir ormanın kenarında kurulmuştu. Ormanın içinde gizemli yaratıklar, büyülü bitkiler ve sihirli taşlar yaşardı. Köy halkı, bu ormanın sırlarını korumak için dikkatli davranırdı.</div><div><br></div><div>Şimdi, Şimdi köyünün en yaşlı kadını olan <b>Nene Ayşe</b>, gençlere sık sık şöyle derdi: "Çocuklar, hayatın en değerli hazinesi <b>şu an</b>dır. Geçmişte yaşadıklarımızı hatırlayarak, geleceği düşünerek anı kaçırıyoruz. Oysa <b>şimdi</b>de yaşamalıyız."</div><div><br></div><div>Bir gün, köyün gençlerinden <b>Ali </b>ormana gitmeye karar verdi. Ormanda dolaşırken, bir ağacın altında oturan yaşlı bir kadın gördü. Kadının gözleri parlıyordu ve elinde bir sihirli taş vardı.</div><div><br></div><div>Ali merakla yaklaştı ve sordu: "Nene, bu taş ne işe yarıyor?"</div><div><br></div><div>Yaşlı kadın gülümsedi ve şöyle dedi: "Bu taş, <b>şimdi</b> anını hatırlatır. Ona dokunduğunda, geçmişi ve geleceği unutup sadece <b>şimdi</b>yi yaşarsın."</div><div><br></div><div>Ali taşı eline aldı ve bir an için gözlerini kapattı. Birden etrafındaki ormanın kokusu, kuşların şarkıları ve rüzgarın hafif esintisi daha net hissetti. Aniden, geçmişteki üzüntüler ve gelecekteki endişeler zihninden silindi. Sadece <b>şimdi </b>vardı.</div><div><br></div><div>Ali, Nene Ayşe'ye teşekkür etti ve köye döndü. Artık her gün ormana gidip taşı eline alıyor, <b>şimdi</b>yi yaşamaya çalışıyordu. Geçmişteki hataları düşünmekten vazgeçti, geleceği planlamaktan uzak durdu. Her anı içtenlikle yaşadı ve hayatı daha dolu dolu hissetti.</div><div><br></div><div>Ve böylece, Şimdi köyü halkı, Nene Ayşe'nin öğretisiyle mutlu ve huzurlu bir yaşam sürdü. Çünkü onlar da biliyordu ki, hayatın en değerli hazinesi <b>şu an</b>dır. 🌟</div>nevithttp://www.blogger.com/profile/02625205905408220458noreply@blogger.com0