2025-11-27

Küresel Zenginlik Paradoksu: Yıllık 34.000 Dolar Kazanıyorsan, Sen de %1'lik Dilimdesin

Küresel Zenginlik Paradoksu: Yıllık 34.000 Dolar Kazanıyorsan, Sen de %1'lik Dilimdesin

Günümüz dünyasında, gelir eşitsizliği tartışmaları her zamankinden daha ateşli. Occupy Wall Street hareketinin yankıları hâlâ sürerken, Batı ülkelerindeki orta sınıf, kendilerini "sıkışmış" ve "fakirleşen" olarak nitelendiriyor. 

ABD'de bir ailenin ev kirası, üniversite harçları ve sağlık masrafları karşısında nefes alamaması; Avrupa'da ise artan vergiler ve enflasyonun günlük hayatı zehirlemesi... Bu şikâyetler haklı mı? Evet, yerel bağlamda. Ama küresel bir mercekle bakıldığında, resim tamamen değişiyor. Yıllık 34.000 dolar (yaklaşık 1.150.000 TL, güncel kura göre) kazanan biri –ki bu, birçok Batılı orta sınıf bireyi için ortalama bir maaş– dünyanın en zengin %1'lik dilimine giriyor. Evet, doğru okudunuz: Gezegenin 7 milyardan fazla nüfusunun %99'u sizden daha az kazanıyor. Bu paradoks, sadece bir istatistik değil; küresel adaletsizliğin, empati eksikliğinin ve politika yapımındaki kör noktaların bir yansıması.

Bu yazı, bu konuyu derinlemesine ele alacak. Öncelikle, küresel gelir dağılımının nasıl bir tablo çizdiğini inceleyeceğiz. Ardından, Batı orta sınıfının bu tabloda nerede durduğunu tartışacağız. Son olarak, bu farkındalığın politika, ekonomi ve bireysel tutumlar üzerindeki olası etkilerini değerlendireceğiz. Verilerimizi, güvenilir kaynaklardan –özellikle Dünya Bankası ekonomisti Branko Milanovic'in analizleri ve ilgili makalelerden– derledik. Hazır mısınız? Kendi "fakirliğinizin" aslında bir ayrıcalık olduğunu fark etmek, rahatsız edici ama dönüştürücü olabilir.

Küresel Gelir Dağılımı: Bir Kaşık Çorba, Milyonlarca Fark

Dünya Bankası'na göre, 2012 verileriyle küresel gelir eşitsizliği, tarihin en yüksek seviyelerinden birinde. Gezegenin en zengin %1'i, toplam gelirin %50'sinden fazlasını elinde tutuyor –ki bu, ABD'deki %1'lik dilimin payından bile fazla. Peki, bu %1'e girmek için ne kadar kazanmak gerekiyor? Cevap şaşırtıcı: Yıllık 34.000 dolar. Bu eşik, 2025 itibarıyla enflasyonla biraz yükselmiş olsa da (yaklaşık 40.000 dolara yaklaşıyor), hâlâ birçok gelişmiş ülke orta sınıfı için erişilebilir bir seviye.

Şimdi, rakamları somutlaştıralım. Küresel ortalama gelir, kişi başına günlük yaklaşık 11 dolar –yani aylık 330 dolar civarı. Buna karşılık, ABD'de ortalama bir hane geliri kişi başına günlük 55 doları buluyor; yani küresel ortalamanın beş katı. En zengin %1'in günlük harcaması ise 1.500 dolara ulaşıyor –bu, bir Taylandlı çiftçinin bir yıllık kazancından fazla. Öte yandan, dünyanın en yoksul %20'si (yaklaşık 1,4 milyar insan) günlük 1,25 dolardan azla idare ediyor. 2025 verilerine göre, bu sayı hâlâ 700 milyondan fazla kişiyi kapsıyor, özellikle Sahra Altı Afrika ve Güney Asya'da.

Bir başka çarpıcı veri: Gezegenin yarısına yakını (3,4 milyar insan) günlük 5,50 dolardan az kazanıyor. Bu, New York'ta bir Starbucks Venti kahvesinin fiyatı kadar –yani, bir kahve içmek, birçok insan için bir günlük geçim demek. Temiz içme suyuna erişim ise 2 milyar kişiyi bulmuyor; bu, salgın hastalıkların ve çocuk ölümlerinin ana nedenlerinden biri. Bu tablo, Gini katsayısı gibi ölçümlerde kendini gösteriyor: Küresel Gini 0,70'lere yaklaşıyor (0 mükemmel eşitlik, 1 ise tam eşitsizlik), ki bu ulusal eşitsizliklerden bile yüksek.

Bu dağılım, coğrafi bir kadercilikle açıklanabilir. Ekonomist Herbert Simon'un ünlü sözüyle: Bireysel gelirin %90'ı, doğduğun ekonominin kalitesinden geliyor, yetenekten değil. Bir Amerikalı veya Avrupalı olarak doğmak, piyangoyu kazanmak gibi –ama bu kazanç, dünyanın geri kalanı pahasına.

Batı Orta Sınıfı: Yerel Mağdur, Küresel Zengin

Occupy Wall Street'in sloganı "Biz %99'uz" idi. Haklıydılar: ABD'de %1'lik dilim, servetin %40'ını kontrol ediyor. Ama küresel ölçekte? O %99'un çoğu bile %1'in içinde! Örneğin, ABD'de yoksulluk sınırı yıllık 25.000 dolar civarı –ki bu, küresel %1 eşiğinin üstünde. Ortalama bir Amerikalı aile geliri, yoksulluk seviyesinin üç katı ve dünyanın en yoksullarının 50 katı.

Avrupa'da durum benzer. Bir Alman veya Fransız orta sınıf bireyi, yıllık 40.000-50.000 euro kazanıyorsa, küresel zenginler kulübünün kapısını aralıyor. Üstelik bu gelirler, devlet destekleriyle şişiriliyor: Vergi indirimleri, sosyal yardımlar ve sübvansiyonlar sayesinde, orta %60'lık kesim, ödediklerinden daha fazlasını geri alıyor. ABD'de bu fark %3; Avrupa'da ise %5-10 arasında değişiyor. Yani, "vergi hırsızlığı" diye haykıran protestocular, aslında küresel bir refah sisteminin parçası.

Kişisel anekdotlar bu paradoksu somutlaştırıyor. Tayland'ın Bangkok sokaklarında, bir yazarın "zengin Batılı" olarak etiketlenmesi –kendi borç batağında boğulurken– tam da bu. Veya bir Hintli işçinin, aylık 200 dolarla ailesini geçindirmesi karşısında, bir İtalyan'ın "asgari ücret yetmiyor" demesi. Bu, empati açlığını gösteriyor: Yerel eşitsizlik, küresel olanı gölgeliyor.

Eşitsizliğin Bedeli ve Çözüm Önerileri: Vergi mi, Yardımlar mı?

Bu küresel uçurum, sadece ahlaki bir skandal değil; ekonomik bir bomba. IMF araştırmalarına göre, yüksek eşitsizlik finansal krizleri tetikliyor, büyümeyi %1-2 puan yavaşlatıyor. Yoksullar için sağlık ve eğitim erişimi artmazsa, salgınlar (COVID gibi) zenginleri de vuruyor; yeni pazarlar oluşmuyor, ihracat daralıyor. Öte yandan, yoksulları güçlendirmek, küresel talebi artırıyor: Daha zengin bir Afrika, Batı mallarını daha çok alacak.

Peki, çözüm? Makaleler, radikal bir çağrı yapıyor: Batı orta sınıfını vergilendirmek. Ultra-zenginleri (Warren Buffett gibi) vergilendirmek yetmez: 2008'de ABD %1'ine %30 vergi, sadece 281 milyar dolar getirirdi –o yılki bütçe açığının yarısı kadar. Gerçek çözüm, küresel %1'in (yani orta sınıfın) katkısını artırmak: Gelir vergilerini %20-30 oranında yükseltmek, karbon vergileriyle çevre korumayı finanse etmek. Bu fonlar, uluslararası yardımlara (ODA – Resmi Kalkınma Yardımı) aktarılabilir: Hedef, en yoksul %20'ye günlük 1-2 dolar ek gelir sağlamak.

Politika örnekleri var: Norveç'in yüksek vergileriyle finanse ettiği küresel sağlık fonu, milyonlarca hayat kurtardı. Veya Fransa'nın "Robin Hood vergisi" önerisi, finansal işlemleri vergilendirerek yoksullara aktarıyor. Bireysel düzeyde ise, farkındalık şart: "Kıtlık zihniyeti"ni bırakmak, gönüllü bağışlar ve tüketim alışkanlıklarını gözden geçirmek –örneğin, adil ticaret ürünleri tercih etmek.

Sonuç: Şikâyet Etmek Yerine, Paylaşmak Zamanı

Yıllık 34.000 dolar kazanan biri olarak, dünyanın %99'undan zenginsiniz. Bu, suçluluk değil; sorumluluk demek. 

Occupy protestocuları gibi, yerel eşitsizliğe karşı sesimizi yükseltelim –ama küresel bağlamı unutmayalım. Zenginlik, doğuştan gelen bir ayrıcalık; onu paylaşmak, etik bir zorunluluk. Daha eşit bir dünya, sadece yoksulları değil, hepimizi zenginleştirir: Daha istikrarlı ekonomiler, daha geniş pazarlar, daha az çatışma.

Bu farkındalıkla, bireysel bir meydan okuma: Bugün, küresel bir hayır kurumuna (örneğin, Water.org'a) küçük bir bağış yapın. Veya bir sonraki kahve molasında, o 5,50 doların bir günlüğe bedel olduğunu düşünün. Değişim, bu küçük adımlardan başlar. Unutmayın: Siz %1'siniz –ama daha iyi bir %100 için çalışabilirsiniz.

(Kaynaklar: Foreign Policy, 2012; Medium, 2018. Veriler, 2025 güncellemeleriyle uyarlanmıştır.)

Hiç yorum yok: