2025-11-26

İlişki Sorunlarının Kökeni: Eksiklik mi, Motivasyon mu?

İlişki Sorunlarının Kökeni: Eksiklik mi, Motivasyon mu?

Romantik ilişkilerde sürekli aynı döngüyü yaşıyorsanız – tartışma, soğukluk, barışma, tekrar tartışma – muhtemelen bir terapiste gittiğinizde size şu söylenir: “İletişiminiz bozuk, empati kurmayı bilmiyorsunuz, çatışma çözme beceriniz yok, çocukluk yaralarınız tetikleniyor…” Bu anlatı o kadar baskındır ki, neredeyse tek gerçekmiş gibi kabul edilir. Oysa bu anlatı, ilişki sorunlarını açıklamak için geliştirilmiş iki büyük teoriden yalnızca biridir ve adına Eksiklik Teorisi (Deficiency Theory) diyebiliriz.

Karşıt kutupta ise çok daha az konuşulan, çoğu terapistin rahatsız olduğu ama göz ardı edilemeyen Motivasyonel Teori (Motivational Theory) durur. Bu yazı bu iki teoriyi derinlemesine karşılaştıracak ve hangi durumlarda hangisinin daha açıklayıcı olduğunu tartışacaktır.

1. Eksiklik Teorisi: “Motor bozuktur, tamir etmek lazım”

Bu teori, modern psikoterapi ve çift terapisinin omurgasıdır. Temel varsayımı şudur:

“İnsanlar iyi ilişki kurmayı ister ama nasıl yapılacağını bilmezler.”

Sorunun kaynağı yetersiz beceri, travmatik çocukluk deneyimleri, bağlanma stilindeki bozukluklar, duygusal düzenleme eksikliği olarak görülür. Yani çiftlerden biri ya da ikisi “eksik parça” ile doğmuş ya da büyümüştür.

Bu bakış açısına göre ilişki şu metaforla açıklanır:
Araba motoru arızalıdır. Ne kadar iyi niyetli olursanız olun, yağ eksiktir, buji patlamıştır, vites kutusu dökülüyordur. Çözüm: Terapiyle yeni beceriler öğrenmek, eski yaraları iyileştirmek, iletişim teknikleri edinmek, “ben dili” kullanmak, aktif dinleme yapmak vs.

Bu teori şu gözlemleri çok güzel açıklar:

  • Neden bazı çiftler terapiden sonra gerçekten düzelir ve yıllarca mutlu olur?
  • Neden çocuklukta şiddete/ihmalkârlığa maruz kalan insanlar ilişkilerinde sürekli aynı kalıpları tekrarlar?
  • Neden bazı insanlar “ben çok istedim ama yapamadım” der ve samimidir?

Eksiklik Teorisi burada haklıdır: Gerçekten de beceri ve kapasite eksikliği vardır.

2. Motivasyonel Teori: “Araba sapasağlam, ama şoför frene basıyor”

Bu teori çok daha rahatsız edicidir çünkü sorumluluğu tamamen bireye yükler ve “iyi niyet” varsayımını sorgular.

Temel iddiası şudur:
İnsanlar bilinçli olarak “iyi ilişki” istediklerini söylerler ama bilinçaltında çatışma, mesafe ya da drama onlara bir tür ödül sağlıyordur.

Yani sorun beceri değil, motivasyondur. Araba sapasağlamdır ama şoförlerden biri (ya da ikisi) bilinçsizce frene basar çünkü:

  • Çatışma, suçluluk duygusundan kurtulmanın yoludur (“Bak gördün mü, sen de kusurlusun!”)
  • Kavga etmek, yakınlık korkusunu ertelemek için mükemmel bir bahane sağlar
  • Mağdur rolü, çevreden ilgi ve destek çeker
  • Öfke patlamaları, bastırılmış duyguları boşaltmanın tek yoludur
  • Sürekli kriz, sıkılganlık ve boşluk hissini örter
  • Ayrılık tehdidi, partneri kontrol etmenin en etkili yoludur

Motivasyonel Teori’nin en çarpıcı örnekleri:

  • Terapide her şeyi “anlayan”, tüm teknikleri öğrenen ama eve gidince hiçbirini uygulamayan insanlar
  • “Seni çok seviyorum, sensiz yapamam” diyen ama sürekli partnerini aşağılayan, kıskançlık krizleri çıkaran kişiler
  • Yıllarca “aldatıldım, terk edildim” diye ağlayan ama kendine çok iyi davranan partnerleri bir şekilde “kaçırtan” insanlar

Bu kişilerde beceri eksikliği yoktur; bilinçaltı kazanç vardır.

3. İki teori neden birbiriyle çelişir gibi görünür?

Çünkü biri kapasiteye (ne biliyorum, ne yapabiliyorum), diğeri iradeye/nıyete (ne yapmak istiyorum) odaklanır.

Gerçek hayatta bu ikisi iç içe geçer ama birinin baskın olduğu durumlar vardır:

Eksiklik Teorisi’nin daha geçerli olduğu durumlar

  • Gerçek travma geçmişi (fiziksel/cinsel istismar, ağır ihmal)
  • Bağlanma bozukluğu (kaçınmacı/kaygılı/karışık tip)
  • Ciddi iletişim becerisi eksikliği (örneğin otizm spektrumunda olan bireyler)
  • İlk defa ciddi ilişki yaşayan, modeli hiç görmemiş gençler

Motivasyonel Teori’nin daha geçerli olduğu durumlar

  • Kişi terapide hızla “aydınlanır” ama davranışını değiştiremez
  • Aynı olumsuz kalıp 3-4 farklı ilişkide tıpatıp tekrar eder
  • Kişi sürekli “mağdur” rolündedir ama partnerleri “kötü” diye geneller
  • Çatışmadan hemen sonra rahatlama, suçluluk yerine garip bir tatmin hissi
  • İlişki düzeldiğinde kişi birden sıkılmaya, huzursuzlanmaya başlar

4. Hangisi daha doğru?

İkisi de doğru ama farklı vakalara uygulanır.

Kaba bir genelleme yapacak olursak:

  • İlk ciddi ilişkisinde sorun yaşayan 25 yaşında biri → büyük olasılıkla Eksiklik
  • 40 yaşında, 4. evliliğinde aynı kavgaları yapan biri → büyük olasılıkla Motivasyon

En tehlikeli hata, Motivasyonel vakaları Eksiklik Teorisi’yle tedavi etmeye çalışmaktır. Yıllarca terapiye gider, her şeyi “anlar”, kitaplar okur ama hiçbir şey değişmez. Çünkü sorun “anlamamak” değil, bilinçaltında “değişmek istememek”tir.

5. Peki ne yapmalı?

Kendinize şu soruları dürüstçe sorun:

  1. Bu ilişkiyi gerçekten, ama gerçekten kurtarmak istiyor muyum? (Yoksa sadece “ayrılmak kötü insan yapar” korkusu mu?)
  2. Kavga ettiğimde içten içe bir rahatlama hissediyor muyum?
  3. Partnerim tam istediğim gibi davransa, bu beni korkutur mu? (Yakınlık korkusu)
  4. Mağdur rolünden vazgeçersem kimliğimde bir boşluk oluşur mu?

Eğer bu sorulara “evet” cevabı ağır basıyorsa, klasik çift terapisi size yetmeyecektir. O zaman çalışmanız gereken şey bilinçaltı kazançlardır – ve bu çok daha zor, çok daha derin bir iştir.

Sonuç

İlişkilerdeki sorun ya motorun bozuk olması ya da şoförün frene basmasıdır.


Çoğu terapist size sadece motoru tamir etmeyi öğretir.


Ama bazen araba sapasağlamdır; sadece şoför, bilinçsizce, pedala yanlış basıyordur – ve bunu kabul etmek, iyileşmenin ilk adımıdır.

Hiç yorum yok: