-peki, bunu değil de diğerini seçseydi hayatı çok mu farklı olurdu?
-bunu herkes için soruyorum, gerçekten farklı mı olur hayat?
-evet farklı olurdu ama sadece öyküsü, bunu yaşayacağına öbürünü yaşamış olurdu
-yani?
-yani sonuç seçimlerde hep aynıdır; acı
-her neyi seçersen seç seçemediğin hep üzüntü kaynağı olacaktır, aklın hep o seçemediğinde kalacaktır
-o seçemediğini seçmiş olsaydı gene bana bu soruyu soracaktın
-hayatta her şey yüzde ellidir aklınla davransan yüreğin, yüreğinin sesini dinlesen aklın sana bu soruyu hep soracaktır
-seçemediğin hep acı verecek bu sabit, acı hep olacak.
-bu kadar mı umutsuz yani? güzel bi yanı yok mu bu seçimlerin?
-olmaz olur mu? var
-acını seçmekte özgürsün
Seçemediğinle Yaşamak: İnsanın Kırılgan Özgürlüğü Üzerine
Hayatın en sessiz, ama en derin çatışmalarından biri şudur: "Diğerini seçseydim ne olurdu?" Bu soru, bir pişmanlık değil yalnızca; aynı zamanda insanın varoluşsal ikilemini özetleyen gizli bir matemdir. Her seçimin ardında, seçilmeyen olasılıkların mezarlığı vardır. Her evet'in ardında sayısız hayır, her başlangıcın ardında sayısız terkediş. Ve insan, çoğu zaman seçtiğiyle değil, seçemediğiyle yaşar.
Hayatın Yüzde Elli Gerçeği
Hayatta her şey yüzde ellidir; bir yönü seçtiğinde, diğer yönü otomatik olarak elersin. Yüreğinle hareket etsen, aklın sızlar. Aklını dinlesen, yüreğin kırılır. Bu yüzde ellilik, kararın doğasında vardır. Kusurludur çünkü tamamlanamaz. Tıpkı bir dairenin yalnızca yarısı gibi: Çevresi tam gibi görünür ama daima bir eksiklik hissi taşır.
Bu yüzden insanın seçimleri, tam anlamıyla mutlu etmez. Bir seçim seni özgürleştirirken, başka bir yönü zincirler. Bir kapı açılırken, diğerleri kapanır. Bu kapanan kapıların ardından gelen hüzün, seçimlerin gölgesidir. Onlar hep oradadır. Gölge gibi, sessizce seni izler.
Sonuçlar Değil, Yollar Acıtır
“Sonuç seçimlerde hep aynıdır; acı,” demek, ilk bakışta karamsar görünebilir. Ama aslında bu, hayatın en dürüst farkındalıklarından biridir. Çünkü mesele sonuç değil; mesele, her seçimin bir bedelinin oluşudur. Bir hayat tarzını seçmek, başka bir hayat tarzından vazgeçmek anlamına gelir. Ve vazgeçişler, genellikle görünmeyen ama derinden hissedilen bir acı bırakır.
Mutluluğu seçtiğini zannederken bile, diğer ihtimallerin yası tutulur. Sevdiğin birini seçtiğinde, sevemediğin başka bir ihtimali geride bırakırsın. Şehri seçtiğinde, köyün sessizliğinden vazgeçersin. Kalmakla gitmek arasında, her daim bir şey eksik kalır. Eksiklik, seçimlerin doğal yan etkisidir.
Özgürlüğün Acısı
İşte bu noktada bir paradoks doğar: Acı, aslında özgürlükle birlikte gelir. Seçim yapabilmek özgürlüktür; ama seçmenin getirdiği kayıplar da özgürlükle birlikte doğar. Başkalarının senin adına karar verdiği bir dünyada, seçemediğin için üzülmezsin. Ama özgür olduğunda, tüm olasılıkların sorumluluğu sana ait olur.
Acının kaynağı, yalnızca kayıp değil; aynı zamanda seçimin senden çıkmış olmasıdır. Bu yüzden kendi acını seçmek, kaderine sahip çıkmaktır. Belki tam anlamıyla huzur bulamazsın, ama seçtiğin acı, senin olur. Tesadüfen değil, farkında olarak yaşanır. Bu farkındalık, insanı büyütür.
Hayat Bir Hikâye, Ama Tamamlanamaz
İnsan, ömrü boyunca eksik kalmış olasılıkların yasını tutar. Ama bu eksiklikler aynı zamanda insanı tamamlar. Çünkü hayat, tamamlanması gereken bir denklem değildir. O bir hikâyedir. Ve hikâyeler her zaman yarım kalır. Bir karakter başka birini seçseydi, başka bir öykü olurdu. Ama sonunda, acı yine bir yerden sızardı. Çünkü bu, hikâyenin doğasında vardır.
Son Söz: Acını Seç, Kendini İnşa Et
Peki, tüm bu tablo karanlık mıdır? Hayır. Çünkü içinde gizli bir ışık taşır: Sen acını seçebilirsin. Bu, büyük bir ayrıcalıktır. Seçimlerinin sonucunu tam olarak kontrol edemezsin; ama neyi göze alacağını, neyi terk edeceğini bilerek yürüyebilirsin. Seçemediğin canını yakacaktır; ama seçtiğini sahiplenmek, seni inşa edecektir.
Hayat sana birçok yol sunmaz belki. Ama yürüdüğün yolda ne kadar bilinçli olduğun, o yolun anlamını belirler. Hikâyen ne kadar farklı olursa olsun, onu senin seçmiş olman, asıl farkı yaratır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder