2025-07-06

Karmaşanın Kıyısında: Kuralsızlığın İçinde Sıkışmış Birey

Sistem tamamen karmaşa içinde çünkü oyunun kurallarına artık uyulmuyor.

Kendimizi, basitçe ifade etmek gerekirse, sürdürülemez bir durumda sıkışmış hissediyoruz; bu durumdaki en dayanılmaz unsur, artık ne zaman, nerede, nasıl ve niçin durduğumuzu bilememek. Kim olduğumuzu sürekli sorgulamak.

Lacan


Karmaşanın Kıyısında: Kuralsızlığın İçinde Sıkışmış Birey

Sistemler; toplumları, kurumları, ekonomileri ve bireyleri bir arada tutan görünmez iskeletlerdir. Onlar sayesinde hangi rolün ne anlama geldiğini, hangi davranışın ödüllendirileceğini, neyin doğru neyin yanlış olduğunu biliriz. Ancak bugün içinde yaşadığımız dünyada bu iskeletin çatırdadığını değil, neredeyse çöktüğünü görüyoruz. Çünkü artık oyunun kurallarına uyulmuyor. Daha da kötüsü, hangi oyunun oynandığını, kuralların kim tarafından konduğunu, hatta ortada hâlâ bir oyun olup olmadığını bile bilmiyoruz.

Kuralsızlığın Kaosu

Eskiden bir sistemin içinde yaşarken onun sınırlarını, değerlerini ve işleyiş mantığını az çok bilir, buna göre hareket ederdik. Şimdi ise her şey belirsiz. Eğitim, liyakate değil bağlantılara bağlı; adalet, nesnelliğe değil güce boyun eğiyor; etik, kişisel çıkarlara göre esnetiliyor. Kurallar sadece bozulmuyor, birer yanılsamaya dönüşüyor.

Sistemin kendisi bir illüzyon haline geldiğinde, birey olarak kendimizi sürekli değişen, oynak bir zeminde ayakta kalmaya çalışırken buluyoruz. Ancak bu çabanın kendisi sürdürülemez; çünkü neye göre hareket edeceğimizi, hangi değere tutunacağımızı bilemiyoruz.

Sıkışmışlık Hissi: Belirsizliğin Girdabında

Modern bireyin belki de en temel duygusu “sıkışmışlık.” Bu, yalnızca fiziksel ya da ekonomik anlamda değil; psikolojik, varoluşsal, duygusal düzeyde bir daralmadır. Sadece içinde bulunduğumuz sistem değil, zamanın kendisi bile sürdürülemez hale gelmiştir. Sürekli hızlanan, değişen, tükenen bir çağda yaşıyoruz ama neden böyle yaşadığımızı unutmuş gibiyiz.

Ne zaman duracağımızı bilmiyoruz çünkü durmak zayıflık sayılıyor.
Nerede olduğumuzu bilmiyoruz çünkü sabit bir yer kalmadı; her şey akışta.
Nasıl yaşadığımızı bilmiyoruz çünkü artık yaşam, bir deneyim değil bir performans.
Ve en acıklısı: Niçin burada olduğumuzu bilmiyoruz.

İşte bu belirsizlik, bireyi boşluğun ortasına savuruyor.

Kimlik Krizi: Ben Kimim?

Sistemin çöküşüyle birlikte bireysel kimlikler de dağılmaya başlıyor. Eskiden rollerimizden, mesleklerimizden, sosyal ilişkilerimizden bir kimlik inşa ederdik. Şimdi bu roller ya anlamını yitirdi ya da sürekli değişiyor. İnsanlar artık doktor, öğretmen, sanatçı, anne, yurttaş değil — ya da sadece bunlar değil. Herkes aynı anda her şey olmaya, hiçbir şeyde derinleşmeden görünür kalmaya zorlanıyor.

Bu da kaçınılmaz olarak şu soruyu doğuruyor:
Ben kimim?

Bu, sağlıklı bir içe dönüşün değil, bir kayboluşun sorusudur. Çünkü bu sorgulama, bir gelişim sürecinden değil, bir yıkımın enkazından yükseliyor. Kendimizle bağımız zayıflıyor; iç sesimiz, dış dünyanın gürültüsü içinde duyulmaz hale geliyor.

Zamanın Ruhu: Sürüklenen Değil, Yön Veren Olmak

Bu kaotik ortamda birçok kişi çözümü kaçışta arıyor: sosyal medyaya sığınmak, tüketimle kendini avutmak, sürekli meşgul kalarak sorgulamaktan uzaklaşmak. Ancak bu, çözüm değil; yalnızca erteleme. Gerçek çözüm, sistemin dışında değil, sistemin yeniden inşasında.

Bu da ancak şu adımlarla mümkün olabilir:

  • Farkındalıkla yaşamak: Her eylemin, her tercihin kaynağını sorgulamak.
  • İç sesle yeniden buluşmak: Kim olduğumuzu dıştan değil içten gelen cevaplarla tanımlamak.
  • Yeni kurallar koymak: Adaleti, hakkaniyeti, dayanışmayı temel alan küçük ama anlamlı yapılar oluşturmak.
  • Yavaşlamak: Zamana hükmetmeye değil, zamanla uyum içinde var olmaya çalışmak.

Sonuç: Düzenin Bozulduğu Yerde Yeni Bir Anlam Arayışı

Oyunun kurallarının bozulduğu, sistemin işlemediği bir çağda yaşamak kolay değil. Bu çağ, bir yıkımın çağı olduğu kadar bir yeniden kurma çağının da habercisi olabilir. Her belirsizlik, içinde yeni bir yön ihtimalini de barındırır. Kendimizi ve toplumu yeniden inşa etmenin tek yolu, bu karmaşayı reddetmek değil; onu anlamaya ve dönüştürmeye çalışmaktır.

Çünkü sonunda hepimiz, yalnızca yaşamak değil; anlamlı bir biçimde yaşamak istiyoruz. İşte bu yüzden, "kim olduğumuzu" sürekli sorgulamak, bir yıkım değil, belki de bu çağın en samimi arayışıdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder