Dan McQuillan’ın Yapay Zekâya Direnmek: Yapay Zekâya Anti-faşist Bir Yaklaşım adlı kitabı, yapay zekânın (AI) toplumsal etkilerini eleştirel bir perspektiften inceleyen ve mevcut yapay zekâ uygulamalarına karşı direniş çağrısı yapan bir eserdir.
2022 yılında Bristol University Press tarafından yayımlanan bu kitap, yapay zekânın mevcut biçiminin toplumsal eşitsizlikleri derinleştirdiğini, otoriter eğilimleri güçlendirdiğini ve özellikle savunmasız grupları daha fazla marjinalleştirdiğini savunuyor.
McQuillan, yapay zekâyı yeniden yapılandırmak için halk odaklı, bakım ve ortak iyilik değerlerini merkeze alan bir yaklaşım öneriyor. Kitap, teknik detayları anlaşılır bir şekilde açıklarken, aynı zamanda politik ve toplumsal bir manifesto niteliği taşıyor. Aşağıda kitabın geniş bir Türkçe özeti sunulmaktadır.
Kitabın Ana Teması ve Amacı
McQuillan, yapay zekânın günümüzdeki haliyle toplumsal sorunları çözmek yerine, mevcut krizleri derinleştirdiğini ve bireylerin yaşam şanslarını kısıtlayan bölünmelere yol açtığını savunuyor. Kitap, yapay zekânın “nesnel” ve “tarafsız” bir teknoloji olduğu mitini sorguluyor ve bunun yerine, yapay zekânın mevcut kapitalist ve neoliberal sistemlerin bir uzantısı olarak çalıştığını öne sürüyor.
McQuillan, yapay zekânın toplumsal adaletsizlikleri pekiştirdiğini, özellikle de veri tabanlı algoritmaların mevcut önyargıları ve ayrımcılıkları güçlendirdiğini belirtiyor. Bu nedenle, yapay zekâya karşı bir direniş hareketi öneriyor ve bu direnişin, faşist eğilimlere karşı duran, bakım odaklı ve kolektif özgürlüğü destekleyen bir anti-faşist çerçevede şekillenmesi gerektiğini vurguluyor.
Kitap, iki ana bölüme ayrılıyor: İlk bölüm, yapay zekânın teknik işleyişini ve mevcut toplumsal etkilerini ele alıyor; ikinci bölüm ise bu teknolojiye karşı direnişin nasıl örgütlenebileceğine dair pratik öneriler sunuyor. McQuillan, yapay zekânın mevcut biçimini “algoritmik optimizasyon” odaklı bir sistem olarak tanımlıyor ve bunun yerine ortak iyiliği merkeze alan bir yeniden yapılandırma gerektiğini savunuyor.
Yapay Zekânın Eleştirisi
McQuillan, yapay zekânın mevcut teknolojisinin, büyük veri trendlerini istatistiksel olarak yaklaşık olarak işleyen basit makine öğrenimi tekniklerine dayandığını açıklıyor. Bu sistemler, esneklik ve hesap verebilirlikten yoksun olup, beslendiği verilere tamamen bağımlıdır. Verilerdeki hatalar veya önyargılar, yapay zekânın kararlarını doğrudan etkiler ve bu da özellikle bireysel durumlar veya kenar vakalar için adaletsiz sonuçlara yol açar. McQuillan, bu durumu “algoritmik düşüncesizlik” (algorithmic thoughtlessness) olarak adlandırıyor ve Hannah Arendt’in Eichmann in Jerusalem adlı eserinde tanımladığı “düşüncesiz bürokrat” kavramına benzetiyor. Algoritmalar, niyetten yoksun olduğu için hesap verebilir olmaktan uzak ve bu da onları mevcut toplumsal önyargıları güçlendiren bir araç haline getiriyor.
Kitapta, yapay zekânın “AI şiddeti” (AI violence) olarak adlandırdığı bir olguya dikkat çekiliyor. Bu, opak algoritmaların iş, kredi, sağlık hizmetleri gibi alanlarda belirli grupları ayrımcılığa maruz bırakması anlamına geliyor. Örneğin, mevcut verilerdeki eşitsizlikler temel alınarak sosyal yardım dağıtımını optimize eden bir yapay zekâ sistemi, halihazırda var olan adaletsizlikleri daha da derinleştirebilir. McQuillan, bu tür sistemlerin neoliberal politikalarla uyumlu olduğunu ve otoriter rejimlere hizmet etme potansiyeli taşıdığını belirtiyor. Özellikle, Polonya’daki “LGBT’siz bölgeler” gibi örnekler üzerinden, yapay zekânın gözetim sistemleriyle birleştiğinde ayrımcılığı nasıl yeni bir düzeye taşıyabileceğini tartışıyor.
Ayrıca, yapay zekânın çevresel etkilerine de dikkat çekiliyor. Büyük sinir ağlarının çalışması için gereken devasa veri merkezlerinin enerji tüketimi, “yapay zekânın müziği, sunucu çiftliklerindeki soğutma fanlarının uğultusudur” ifadesiyle çarpıcı bir şekilde tasvir ediliyor. McQuillan, yapay zekânın çevresel ayak izinin, teknolojinin “ilerici” bir çözüm olduğu iddiasını sorgulatan bir başka yön olduğunu savunuyor.
Yapay Zekâ ve Siyasal Bağlam
McQuillan, yapay zekânın mevcut toplumsal ve politik akımlarla, özellikle küresel kemer sıkma politikaları ve aşırı sağın yükselişiyle nasıl bir rezonans içinde olduğunu analiz ediyor. Ona göre, yapay zekâ, mevcut bürokratik sistemlerin bir “yükseltmesi” (upgrade) olarak işlev görüyor ve bu sistemlerin zaten marjinalleştirdiği grupları daha da dışlıyor. Kitapta, yapay zekânın “yumuşak öjenik” (soft eugenic) bir mantıkla çalıştığı öne sürülüyor; yani, belirli grupların yaşam değerini ölçen ve sınıflandıran bir teknoloji olarak, modern refah devletlerinin politikalarına benzer bir şekilde işliyor. Bu, yapay zekânın otoriter sonuçlara yol açma potansiyelini artırıyor.
McQuillan, yapay zekânın faşist rejimlerle doğrudan bağlantılı olmadığını, ancak bir kontrol teknolojisi olarak faşist veya otoriter rejimlere hizmet edebileceğini savunuyor. Özellikle, yapay zekânın düzenlenmesi zor bir teknoloji olması ve istisna durumlarını (states of exception) yaygınlaştırma potansiyeli, bu riski artırıyor. Örneğin, yapay zekâ sistemlerinin gözetim teknolojileriyle birleşmesi, otoriter yönetimlerin vatandaşları üzerindeki kontrolünü güçlendirebilir.
Direniş Önerileri: Anti-faşist Bir Yaklaşım
Kitabın ikinci yarısında, McQuillan, yapay zekâya karşı direnişin nasıl şekillenebileceğine dair somut önerilerJonah. Bu öneriler, yapay zekânın mevcut toplumsal zararlarını tersine çevirmek için bir dizi stratejiyi içeriyor:
1. **Halk Konseyleri (People’s Councils):** McQuillan, yapay zekânın geliştirilmesi ve uygulanmasında halkın ve işçilerin daha fazla söz sahibi olması gerektiğini savunuyor. Halk konseyleri, yapay zekânın topluma etkilerinden doğrudan etkilenen bireylerin ve toplulukların, teknolojiye karşı kolektif bir direniş geliştirmek için bir araya gelmesini öneriyor. Bu konseyler, dayanışma ve karşılıklı yardımlaşma ilkelerine dayalı bir şekilde çalışarak, yapay zekânın zararlı uygulamalarını bozmayı ve alternatif bir teknoloji vizyonu oluşturmayı hedefliyor.
2. **Decomputing (Bilgisayarsızlaştırma):** McQuillan, yapay zekânın yaygın uygulanışına ve genişlemesine karşı bir “decomputing” yaklaşımı öneriyor. Bu, kapitalist sistemlerin sistemik sorunlarının bir uzantısı olarak gördüğü yapay zekânın eleştirel bir şekilde reddedilmesini içeriyor. Bu yaklaşım, degrowth (büyümesizlik) hareketine benzer şekilde, teknoloji aracılığıyla insanlar arasındaki mesafeyi artıran değil, azaltan bir geleceği savunuyor.
3. **Feminist Bilim ve Yeni Materyalizm:** McQuillan, yapay zekâya alternatif bir bilgi üretimi için feminist bilim (standpoint teorisi), post-normal bilim (genişletilmiş akran toplulukları) ve yeni materyalizm gibi düşünce akımlarından ilham alıyor. Bu yaklaşımlar, “nesnellik” kavramını sorguluyor ve daha kapsayıcı ve adil bir teknoloji anlayışını teşvik ediyor.
4. **Lucas Plan Örneği:** McQuillan, Lucas Aerospace Corporation işçilerinin, işten çıkarılmalarına karşı çıkarak işletmeyi toplumsal olarak faydalı ürünlere yönlendirdiği Lucas Plan’ı örnek bir direniş modeli olarak sunuyor. Bu, yapay zekâ çalışanlarının kendi teknolojilerini daha adil ve topluma faydalı bir şekilde yeniden yönlendirebileceğini gösteriyor.
McQuillan, bu önerilerin “vatandaş jürileri” gibi yüzeysel demokratik katılım biçimlerinden farklı olarak, yapay zekânın önemli kararlarını gerçekten etkileyebilecek derinlemesine bir toplumsal katılım gerektirdiğini vurguluyor.
Kitabın Eleştirileri ve Güçlü Yönleri
Kitap, yapay zekânın teknik işleyişine dair açık ve anlaşılır açıklamalar sunmasıyla övgü alıyor. Özellikle, makine öğreniminin ne olduğu ve nasıl çalıştığına dair giriş bölümleri, teknik bilgisi olmayan okuyucular için oldukça faydalı. Ancak, bazı eleştirmenler, McQuillan’ın sosyo-politik analizinin teknik analizle yeterince bağlantılı olmadığını ve kitabın zaman zaman bir teoriden ziyade bir manifestoya benzediğini belirtiyor. Ayrıca, kitabın kısalığı ve önceki çalışmaları sınırlı bir şekilde ele alması, bazı okuyucular için bir eksiklik olarak görülüyor. Yine de, yapay zekânın toplumsal etkileri üzerine önemli bir tartışma başlatması ve faşizmin yükselişi gibi güncel politik meselelerle bağlantı kurması, kitabın değerini artırıyor.
Sonuç
*Resisting AI: An Anti-fascist Approach to Artificial Intelligence*, yapay zekânın mevcut haliyle toplumsal eşitsizlikleri ve otoriter eğilimleri güçlendirdiğini savunan güçlü bir eleştirel analiz sunuyor. McQuillan, yapay zekânın mevcut biçiminin, kapitalist sistemlerin bir uzantısı olarak çalıştığını ve bu nedenle radikal bir şekilde yeniden yapılandırılması gerektiğini öne sürüyor. Kitap, yapay zekânın teknik sınırlılıklarını ve toplumsal zararlarını açık bir şekilde ortaya koyarken, aynı zamanda halk odaklı, bakım temelli ve kolektif özgürlüğü destekleyen bir direniş vizyonu sunuyor. Akademik olarak titiz, ancak toplumsal olarak angaje bir okur kitlesine hitap eden bu kitap, yapay zekânın sosyal mantığına meydan okumak isteyen herkes için önemli bir kaynak.
**Kaynaklar:**
-,,,,,,,[](https://www.amazon.com/Resisting-AI-Anti-fascist-Artificial-Intelligence/dp/1529213495)[](https://bristoluniversitypress.co.uk/resisting-ai)[](https://en.wikipedia.org/wiki/Resisting_AI)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder