2025-12-04

Eric Berne’in Transaksiyonel Analiz Kuramında Üç Radikal İlke ve Üç Temel Olumsuz Eğitim Süreci

Eric Berne’in Transaksiyonel Analiz Kuramında Üç Radikal İlke ve Üç Temel Olumsuz Eğitim Süreci

Transaksiyonel Analiz (TA), Eric Berne tarafından 1950’li ve 60’lı yıllarda geliştirilmiş, hem klinik hem de günlük yaşamda çok güçlü bir psikolojik modeldir. Berne, insan doğasına dair son derece iyimser ama bir o kadar da gerçekçi üç radikal ilke ortaya koymuştur:

  1. İnsanlar doğuştan “OK”dir (I’m OK, You’re OK). Yani özünde iyi, değerli ve sevilebilir olarak doğarız.
  2. Her insanın (en ağır psikiyatrik tablolar hariç tutulmadan) kendi adına özgürce düşünebilme, karar verebilme ve sorunlarını çözebilme kapasitesi vardır.
  3. Neredeyse bütün insanlar (çok nadir organik bozukluklar dışında) iyileştirilebilir, değişebilir ve hayatını yeniden “kazanan senaryo” yönünde yazabilir.

Berne’e göre bu üç potansiyel, çocukluk yıllarında aile ve toplum tarafından sistematik olarak köreltilir ve yerine “kaybeden senaryolar” (life script) yerleştirilir. Bu köreltme süreci üç temel olumsuz eğitimle gerçekleşir: Sevgi Yoksunluğu Eğitimi, Akıl Yoksunluğu Eğitimi ve Neşe Yoksunluğu Eğitimi.

1. Sevgi Yoksunluğu Eğitimi (“Stroke Economy” – Temas İletisi Ekonomisi)

Claude Steiner’ın Eric Berne’den yola çıkarak geliştirdiği kavramdır. İnsan yavrusu hayatta kalmak ve ruhsal olarak sağlıklı gelişmek için “temas iletileri”ne (stroke) ihtiyaç duyar. Temas iletileri; bakış, dokunma, gülümseme, övgü, ilgi, kucaklama, “seni gördüm, seni duyuyorum, varsın ve değerlisin” mesajlarıdır.

Aile ve toplum, çocuklara şu beş kuralı açık veya örtük olarak öğretir:

  1. Temas iletisini isteme
  2. Temas iletisini verme
  3. Temas iletisini reddetme (verilirse alma)
  4. Kendine temas iletisi verme (kendini övmek, kendine sarılmak vb. yasak)
  5. Temas iletisine gerek olmadığını düşünme

Bu kurallar uygulandığında çocuk kronik bir “temas açlığı”na (stroke hunger) mahkûm olur. Yetişkinlikte bu kişiler ya sürekli başkalarından onay arar ya da duygusal olarak tamamen kapanır. Depresyon, bağımlılıklar, borderline kişilik özellikleri, yalnızlık hissi ve intihar düşünceleri bu eğitimin uzun vadeli sonuçlarıdır.

2. Akıl Yoksunluğu Eğitimi (“Discounting” – Geçersiz Kılma)

Çocuk kendi algılarını, duygularını ve mantığını dile getirdiğinde şu tür mesajlar alır:

  • “Böyle bir şey hissetmen imkânsız, abartıyorsun.”
  • “Sen çocuksun, ne anlayacaksın?”
  • “Bunu sen uyduruyorsun.”
  • “Kafayı mı yedin?”
  • “Erkek adam ağlamaz, kız gibi davranma.”

Bu mesajlar çocuğun gerçekliğini sistematik olarak geçersiz kılar (discount). Çocuk önce kendi algısına, sonra kendi aklına güvenini kaybeder. Yetişkinlikte ortaya çıkan tablo şudur:

  • Sürekli kafa karışıklığı
  • Karar verememe
  • Gaslighting’e aşırı yatkınlık
  • Şizofreni, paranoya, ağır dissosiyatif bozukluklar gibi uç noktalar

Berne ve takipçileri, birçok “psikotik” görünen tablonun aslında çocuklukta başlayan yoğun ve sürekli geçersiz kılmanın sonucu olduğunu savunur. Kişi kendi aklını değil, dışarıdan dayatılan “yanlış” gerçekliği kabul etmeye zorlandığı için sonunda aklını koruyabilmek adına “deliliğe” sığınır.

3. Neşe Yoksunluğu Eğitimi (“Ban on Joy” – Neşenin Yasaklanması)

Bu eğitim, bedensel haz ve duygusal coşkunun günah, tehlikeli, ayıp veya çocukça olduğunu öğretir. Tipik mesajlar:

  • “Çok gülme, ağlarsıncaya kadar gülersin.”
  • “Oynama, otur oturduğun yerde.”
  • “Zevk almak bencilliktir.”
  • “Cinsellik kirli ve günahtır.”
  • “Neşeli olmak sorumsuzluktur.”

Çocuk bedeniyle, duygularla ve spontanlıkla bağını koparır. Yetişkinlikte kişi ya tamamen donuk ve anhedonik (hiçbir şeyden zevk alamama) olur ya da bastırılmış neşe patlamaları şeklinde bağımlılıklar, riskli cinsel davranışlar, öfke nöbetleri yaşar.

Sonuçta kişi hayattan tat alamaz, yaşam bir “görev” haline gelir. Depresyonun en derin şekillerinden biri olan “existential depression” (varoluşsal boşluk) bu eğitimin ürünüdür.

Üç Eğitim Bir Arada: Güçsüzlük ve Eşitsizlik Döngüsü

Bu üç olumsuz eğitim birleştiğinde ortaya çıkan tablo şudur:

  • Sevgi açlığı → başkalarına bağımlı, yalvaran veya manipülatif ilişkiler
  • Akıl geçersiz kılınması → kendi kararlarını verememe, otoriteye boyun eğme
  • Neşe yasağı → içsel kaynaklardan beslenememe, sürekli dış uyarıcı arama

Kişi hem kendini hem başkalarını “Not-OK” görür (I’m Not-OK, You’re Not-OK veya I’m Not-OK, You’re OK pozisyonları). Böylece hem kendi hayatında hem toplumda güçsüzlük, eşitsizlik, sömürü ve şiddet döngüsü devam eder.

TA’nın Çözüm Önerisi

Berne ve TA terapistleri bu üç eğitimi tersine çevirmeyi hedefler:

  1. Temas iletisi ekonomisini yıkmak → koşulsuz pozitif temas iletileri vermek, kişinin kendine de temas iletisi vermesine izin vermek.
  2. Geçersiz kılmayı durdurmak → kişinin algı, duygu ve düşüncelerini ciddiye almak, “Senin gerçekliğin bu, benimki farklı olabilir ama seninki de geçerli” mesajı vermek.
  3. Neşe yasağını kaldırmak → bedensel farkındalık, oyun, spontanlık, cinsellik ve coşku çalışmalarına yer vermek.

Kişi yeniden “I’m OK – You’re OK” pozisyonuna geçtiğinde, çocukluk senaryosu çözülür ve “kazanan senaryo” yazılmaya başlanır.

Sonuç olarak, Eric Berne’in üç radikal ilkesi hâlâ geçerliliğini koruyor: İnsan doğası özünde iyidir, aklı başındadır ve iyileşebilir. Yeter ki sevgi, akıl ve neşe üzerindeki yasaklar kalksın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder