2025-11-18

Dil ve Zihin: Noam Chomsky'nin Perspektifinden Temel Kavramlar ve Argümanlar

Dil ve Zihin: Noam Chomsky'nin Perspektifinden Temel Kavramlar ve Argümanlar

Bu belge, Noam Chomsky'nin "Dil ve Zihin" adlı eserinden alınan metinleri sentezleyerek, dilin ve zihnin doğasına ilişkin temel temaları ve argümanları özetlemektedir. Chomsky, dili davranış ve onun ürünleri olarak gören 1950'lerin davranışçı yaklaşımına karşı çıkarak, dili genetik olarak bahşedilmiş, biyolojik bir sistem olarak ele alan "biyodilbilimsel" bir perspektif sunar. Bu yaklaşıma göre, her bireyin zihninde, sınırlı deneyime rağmen sonsuz sayıda cümleyi üretme ve anlama yeteneğini sağlayan içselleştirilmiş bir bilişsel sistem ("İ-dil") bulunur. Bu sistemin gelişiminin temelinde, tüm insan dillerinin biçimini ve işleyişini kısıtlayan doğuştan gelen bir şema olan "Evrensel Dilbilgisi" (ED) yatar.

Chomsky'nin analizinin merkezinde, cümlenin fonetik biçimiyle ilişkili olan "yüzey yapı" ile anlamsal yorumlamanın temelini oluşturan daha soyut "derin yapı" arasındaki ayrım yer alır. 

Gramer dönüşümleri adı verilen zihinsel işlemler, derin yapıları yüzey yapılara dönüştürür. Dilin bu karmaşık ve soyut doğası, dil kullanımının en temel özelliği olarak kabul edilen "yaratıcı yönü" (yenilikçi, uyaran kontrolünden bağımsız ve duruma uygun ifadeler üretme yeteneği) için bir temel oluşturur. 

Bu bakış açısı, dil edinimini, çocuğun yetersiz ve sınırlı veriden yola çıkarak karmaşık bir gramer sistemi kurduğu "uyaran yoksulluğu" problemi olarak çerçeveler ve bu başarının ancak güçlü bir doğuştan gelen donanımla mümkün olabileceğini savunur.

Ana Temalar ve Detaylı İnceleme

Bilişsel Devrim ve Biyodilbilimsel Yaklaşım

Chomsky'nin çalışması, 1950'lerde dil ve zihin çalışmalarına hakim olan davranışçı bilimler paradigmasına temel bir meydan okuma ile başlar.

  • Davranışçı Yaklaşımın Reddi: 1950'lerdeki baskın görüş, dilbilimin nesnesini davranış veya davranışın ürünleri (örneğin, bir derlem) olarak kabul ediyordu. Dilbilimsel teori, bir dilin ne olması gerektiğine dair önceden var olan bir şema olmaksızın, dilsel materyali düzenlemek için tasarlanmış analiz prosedürlerinden (öncelikle bölümleme ve sınıflandırma) oluşuyordu. Bu yaklaşım, zihnin "boş bir levha" olduğu varsayımına yakındı ve genel öğrenme mekanizmalarının dil bilgisini açıklamak için yeterli olduğunu öne sürüyordu.

  • Biyodilbilimsel Yaklaşım: Chomsky, bu görüşün aksine, araştırma nesnesinin davranış değil, eylem ve yoruma katılan içsel bilişsel sistemler olduğunu öne süren "biyodilbilimsel" bir yaklaşım benimser.

    • İ-dil (I-language): Bir kişinin edindiği "içselleştirilmiş dil" sistemidir. Bu sistem, kişinin sınırsız bir yelpazedeki dilsel ifadeler hakkındaki bilgisinin temelini oluşturur (örneğin, bir cümlenin olası bir İngilizce kelime olup olmadığı, anlamsal belirsizlikler, zamir referansları vb.).

    • Bilişsel Organlar: Bu çerçevede, bilişsel sistemler (dil, görme, motor planlama vb.) bedenin, özellikle de beynin "organları" olarak anlaşılır. Her biri, organizmanın yaşamında etkileşime giren kendine özgü özelliklere sahip alt bileşenlerdir.

  • 17. Yüzyıl Bilişsel Devrimi'nin Canlandırılması: Chomsky, bu perspektif değişimini 1950'lerin "bilişsel devrimi" olarak adlandırmak yerine, 17. yüzyıl bilişsel devriminin bir "yenilenmesi ve daha da geliştirilmesi" olarak görmeyi tercih eder.

    • Kartezyen Düşünce: René Descartes ve takipçileri, zihnin sınırlı sonlu araçlarla sınırsız kapasiteler içerebileceği ("sonlu araçların sonsuz kullanımı") fikrini ortaya atmışlardır. Dilin normal, yaratıcı kullanımı, bir canlının insana benzer bir zihne sahip olup olmadığını belirlemek için temel kriter olarak görülüyordu.

    • Zihin-Beden Problemi: Newton'un "cisim" veya "fiziksel" kavramını etkili bir şekilde ortadan kaldırmasıyla, "zihinsel" olarak adlandırılan özelliklerin beynin "organik yapısının" bir sonucu olduğu görüşü doğal bir sonuç haline geldi. Darwin'in "beynin bir salgısı olan düşüncenin, maddenin bir özelliği olan yerçekiminden neden daha harika sayılsın?" şeklindeki retorik sorusu bu anlayışı yansıtır.

Evrensel Dilbilgisi (ED) ve Dil Edinimi

Chomsky'nin teorisinin temel taşı, dil edinimini açıklayan Evrensel Dilbilgisi (ED) kavramıdır.

  • Tanım: ED, dil ediniminin genetik temelini oluşturan teoridir. Geleneksel bir terimi yeni bir kullanım için uyarlayarak, ED, bir çocuğun edindiği belirli İ-dillerin (gramerlerin) temelini oluşturan ilkeler sistemidir. Dil yetisinin genetik donanımını temsil eder.

  • Uyaran Yoksulluğu Problemi: Dil edinimi, bir "uyaran yoksulluğu" problemiyle karşı karşıyadır. Çocuğun dilsel deneyimi (duyduğu cümleler) son derece sınırlı, parçalı ve "bozuk" olmasına rağmen, edindiği dil bilgisi (yetkinlik) son derece zengin, karmaşık ve kapsamlıdır. Bu durum, bilişsel bilimlerin dışında o kadar barizdir ki bir adı bile yoktur; kimse beslenme ortamı verilen bir embriyonun nasıl solucan veya kedi olduğu konusunda uyaran yoksulluğu probleminden bahsetmez.

  • Abduction ve Hipotez Seçimi: Bu problem, Charles Sanders Peirce'in bilimsel keşif için önerdiği "abduction" (kaçırma) kavramına benzer. Bilimde olduğu gibi, dil ediniminde de görev, sonsuz sayıda diğer uyumlu teori arasından doğru teoriyi seçmektir. Bu, ancak genetik donanımın "kabul edilebilir hipotezler üzerinde bir sınır" koymasıyla mümkündür. ED, bu kısıtlamayı sağlayarak, çocuğun dil edinimi sırasında değerlendirebileceği aday İ-dillerin sayısını önemli ölçüde azaltır.

  • Üçüncü Faktör: Dilin gelişiminde üç faktör rol oynar:

    1. Genetik donanım (ED).

    2. Deneyim (çocuğun maruz kaldığı dil verisi).

    3. Organ ve hatta organizmadan bağımsız olabilen, belki de fiziksel yasalarda daha derinden kök salmış sinirsel organizasyon ilkeleri. Bu "üçüncü faktör", dilin evrensel özelliklerinin bir kısmını açıklayabilir ve dilin neden optimal bir tasarıma sahip olabileceğine dair ipuçları sunar.

Dil Kullanımının Yaratıcı Yönü

Kartezyen dil felsefesinin merkezinde yer alan bu kavram, insan dilini hayvan iletişim sistemlerinden ayıran temel özelliktir.

  • Üç Temel Özellik:

    1. Yenilikçi Olması: Normal dil kullanımında söylediğimiz şeylerin çoğu tamamen yenidir; daha önce duyduğumuz herhangi bir şeyin tekrarı veya basit bir "analojisi" değildir. Anlayabileceğimiz cümlelerin sayısı astronomiktir.

    2. Uyaran Kontrolünden Bağımsız Olması: Dilin normal kullanımı, ne dışsal ne de içsel saptanabilir uyaranların kontrolünden bağımsızdır. Bu özellik, dilin düşünce ve kendini ifade etme aracı olarak hizmet etmesini sağlar.

    3. Duruma Uygunluk ve Tutarlılık: Dilin normal kullanımı, rastgele değildir. Duruma "uygun" ve "tutarlıdır". Bu özellikler, onu bir delinin hezeyanlarından veya rastgele unsurlar içeren bir bilgisayar çıktısından ayırır.

  • Hayvan İletişimi ile Karşıtlık: Hayvan iletişim sistemleri ya sabit, sonlu sayıda sinyalden oluşur ya da belirli bir dilsel boyut üzerindeki bir noktanın, ilişkili bir dilsel olmayan boyut üzerindeki bir noktayı sinyalize ettiği sürekli bir sistem kullanır (örneğin, bir kuşun ötüşündeki perde değişim hızı, bölgesini savunma niyetinin derecesini gösterebilir). Her iki sistem de insan dilinin sınırsız ve yaratıcı doğasından temelden farklıdır.

Derin Yapı ve Yüzey Yapı

Bu ayrım, Chomsky'nin gramer teorisinin ve Felsefi Dilbilgisi geleneğinin canlandırılmasının merkezinde yer alır.

  • Yüzey Yapı (Surface Structure): Bir cümlenin fonetik biçimiyle doğrudan ilişkili olan, kelime ve öbeklerin kategorilere ayrılarak düzenlenmesidir. Cümlenin seslendirildiği veya duyulduğu şekline karşılık gelir. Örneğin, "A wise man is honest" (Bilge bir adam dürüsttür) cümlesinin yüzey yapısı, onu "a wise man" (özne) ve "is honest" (yüklem) olarak analiz eder.

  • Derin Yapı (Deep Structure): Cümlenin anlamsal yorumlamasında merkezi bir rol oynayan daha soyut bir temsildir. Anlamı belirleyen gramer ilişkilerini (örneğin, özne-fiil, fiil-nesne) içerir. Aynı örnekte, "A wise man is honest" cümlesinin derin yapısı, "bir adam bilgedir" ve "bir adam dürüsttür" gibi iki önermeden oluşan bir sistem içerir.

  • Gramer Dönüşümleri (Grammatical Transformations): Derin yapıları yüzey yapılara dönüştüren zihinsel işlemler veya kurallardır. Bu dönüşümler, yeniden sıralama, silme ve diğer biçimsel işlemleri içerebilir ve derin yapıdaki gramer ilişkilerini yüzey yapıda büyük ölçüde gizleyebilir.

  • Kanıtlar:

    • Belirsizlik (Ambiguity): "I disapprove of John's drinking" (John'un içmesini onaylamıyorum) gibi cümleler, yüzey yapıda belirtilmeyen anlamsal belirsizliklere sahiptir. Bu cümle, ya John'un içme eyleminden ya da içme tarzından (örneğin, aşırı içmesinden) hoşnutsuzluk anlamına gelebilir. Bu iki anlam, farklı derin yapılara karşılık gelir.

    • Yapısal Benzerlik/Farklılık: "John is certain to leave" (John'un ayrılacağı kesin) ve "John is certain that Bill will leave" (John, Bill'in ayrılacağından emin) cümleleri yüzeyde benzer görünse de derin yapıları tamamen farklıdır. Birincisinde, "John'un ayrılacağı" önermesine bir mantıksal özellik (kesinlik) atfedilirken, ikincisinde John'a bir psikolojik durum (emin olma) atfedilir.

    • Adlaştırma (Nominalization): "John's certainty that Bill will leave" (John'un Bill'in ayrılacağından emin olması) mümkündür, ancak "*John's certainty to leave" (*John'un ayrılacağı kesinliği) mümkün değildir. Bu, adlaştırma gibi gramer süreçlerinin, yüzey yapıdan ziyade derin yapının özelliklerini yansıttığını gösterir.

Evrensel İlkeler ve Kural Uygulamaları

Dilbilgisi kurallarının işleyişi, Evrensel Dilbilgisi'nin bir parçası olduğu varsayılan genel ilkeler tarafından kısıtlanır.

  • Döngüsel Uygulama İlkesi (Principle of Cyclic Application): Fonolojik ve sentaktik kuralların, bir cümlenin en içteki öbeklerinden başlayarak aşamalı olarak daha büyük öbeklere doğru döngüsel bir şekilde uygulandığını belirten bir ilkedir.

    • Fonolojide: İngilizce'deki vurgu düzenlerinin karmaşıklığını açıklar. Örneğin, "blackboard" (yazı tahtası - birleşik isim) ve "black board" (siyah tahta - sıfat tamlaması) arasındaki vurgu farkı, basit kuralların döngüsel olarak uygulanmasıyla açıklanır.

    • Sentaksta: İngilizce'deki zamirleştirme (pronominalization) gibi olguları açıklar. Örneğin, "Learning that John had won the race surprised him" (John'un yarışı kazandığını öğrenmek onu şaşırttı) cümlesinde "him" (onu) zamirinin "John"a atıfta bulunamaması, döngüsel ilke ile açıklanır.

  • Silme İşlemleri Üzerindeki Kısıtlamalar: Cümlelerdeki tekrar eden öğelerin silinmesi, belirli soyut koşullara tabidir. Örneğin, "I don't like John's cooking any more than Bill's" (John'un yemek pişirmesini Bill'inkinden daha fazla sevmiyorum) cümlesi, "John's cooking" ve "Bill's cooking" ifadelerinin aynı şekilde (eylem olarak mı yoksa nitelik olarak mı) yorumlanması koşuluyla anlamlıdır. Bu, silme işlemlerinin, bir yapının türetilme geçmişini dikkate alması gerektiğini gösterir.

  • A-üzeri-A İlkesi (A-over-A Principle): Bir A kategorisindeki öbeğe uygulanan bir dönüşümün, bu öbeğin içinde yer alan daha küçük bir A kategorisindeki öbeği çıkaramayacağını öne süren bir hipotezdir. Bu ilke, wh- soru yapılarının neden bazı cümle yapılarında mümkün olup bazılarında olmadığını açıklamaya çalışır. Metin, bu ilkenin bazı olguları açıklamakta yetersiz kaldığını da belirtmektedir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder