Mantık, Kastrasyon ve Jouissance: Lacan’ın Perspektifinden Bir İnceleme
Jacques Lacan, psikanaliz tarihinde yalnızca Freud’un mirasını devam ettiren değil, aynı zamanda onu radikal biçimde dönüştüren bir düşünürdür. Seminer XIX’da dile getirdiği “Mantık, kastrasyon alanına dokunduğu için müthiş bir jouissance barındırır” ifadesi, onun felsefi ve psikanalitik vizyonunun merkezinde yer alan kavramları—mantık, arzu, eksiklik ve jouissance—bir araya getirir.
Buna karşılık, “Keşke her şeyi kontrol edebilsem ve her şeyin nasıl sonuçlanacağını tam olarak bilebilsem, o zaman kendimi harika hissederdim!!!” ifadesi, bireysel bir iç döküm gibi görünse de aslında Lacancı çerçeveyle derinden örtüşür. Çünkü kontrol arzusunun kökleri, tam da Lacan’ın kastrasyon ve jouissance kavramlarıyla açıklamaya çalıştığı eksiklik deneyimine dayanır.
Jouissance: Hazın Ötesi
Lacan’ın jouissance kavramı, sıradan “haz” (plaisir) kelimesiyle aynı değildir. Haz, Freud’da “haz ilkesi”nin sınırları içinde işlerken, jouissance bu sınırların ötesine geçen, kimi zaman acı verici, yıkıcı, doyumsuz bir hazdır. İnsan, tatminin ötesinde bir noktaya sürüklenir ve bu noktada hem haz hem de acı iç içe geçer.
Arzunun doyuma ulaşamaması, jouissance’ın motorudur. Çünkü arzu daima objet petit a olarak simgelenen, eksik kalan, kayıp nesneye yönelir. Bu nesne asla tam olarak elde edilemez; fakat insan, onun peşinde koşarken bir tür haz yaşar.
Kastrasyon: Eksikliğin Kabulü
Lacan’da kastrasyon, Freud’un biyolojik odaklı kavrayışından daha geniştir. Bu kavram, bireyin sembolik düzene (dil, yasa, kültür) girişiyle yaşadığı temel eksiklik deneyimini ifade eder. Dil ve toplumsal düzen, bireyin sınırsız arzularını sınırlar, onları keser. Böylece kişi, “tamlık” fantezisinden vazgeçmek zorunda kalır.
Kastrasyon, aslında insana şunu hatırlatır: Arzunun bütünüyle tatmini imkânsızdır. İnsan, bir eksiklik varlığıdır.
Mantık ve Jouissance’ın Bağı
Mantık, yüzeyde soğuk, rasyonel ve düzenleyici bir yapı gibi görünür. Fakat Lacan’a göre mantık, kastrasyon alanına dokunduğu için yoğun bir jouissance üretir.
Neden? Çünkü mantık, sembolik düzenin en saf araçlarından biridir. İnsan, mantık yoluyla belirsizliği düzenlemeye, kaosu kavramaya çalışır. Ancak mantık, her şeyi kapsayamaz; gerçeğin fazlalığı her zaman dilin ve düzenin dışına taşar. İşte bu açmaz, yani eksiklikle düzen arasındaki gerilim, jouissance’ın kaynağıdır.
Matematiksel bir ispatı çözmenin, felsefi bir argümanı kurmanın verdiği tatmin hissini düşünelim. O an bir yoğun haz yaşanır; ama bu haz geçicidir. Çünkü mantık hiçbir zaman mutlaklığı sunmaz. Eksiklik hissi geri döner.
Kontrol Arzusu ve İnsanî Yankı
“Keşke her şeyi kontrol edebilsem ve her şeyin nasıl sonuçlanacağını tam olarak bilebilsem, o zaman kendimi harika hissederdim!!!” ifadesi, aslında kastrasyonun bireysel düzeydeki yankısıdır.
İnsan, belirsizliğe katlanmakta zorlanır. Mantık aracılığıyla tüm ihtimalleri hesaplamak, geleceği öngörmek, hayatın sürprizlerini ortadan kaldırmak ister. Bu arzu, eksikliğin doğrudan sonucudur: Tam bilgiye sahip olmak, eksiksiz olmak fantezisidir.
Fakat Lacan’a göre bu fantezi, daima başarısızlığa mahkûmdur. Çünkü mutlak bilgi ve kontrol mümkün değildir. Kontrol arzusunu tatmin etmeye çalışmak bile bir jouissance üretir: Hem haz verici hem de acı verici bir deneyim.
Günlük Hayatta Jouissance ve Eksiklik
Günlük yaşamda bu dinamiği sık sık gözlemleriz. Bir projeyi mükemmel tamamlama arzusu, bir ilişkiyi kusursuz sürdürme isteği ya da geleceği tamamen hesaplama çabası… Bunların her biri mantığın, kastrasyonla kesiştiği noktaları gösterir.
Bir iş bitirildiğinde yaşanan tatmin, jouissance’ın yüzüdür. Ama hemen ardından gelen “Daha iyi olabilirdi” ya da “Acaba bir şey eksik mi?” düşünceleri, kastrasyonun işaretidir.
Sonuç: İmkânsızlığın Hazzı
Lacan’ın ifadesi bize şunu hatırlatır: Mantık, yalnızca düzenin değil, aynı zamanda hazzın aracıdır; çünkü eksikliğe temas eder. İnsan ruhsallığı, hiçbir zaman tamamen tatmin olamayacağı gerçeğiyle yaşar. Bu trajedi, aynı zamanda insanın yaratıcılığının, düşüncesinin ve tutkularının kaynağıdır.
Kontrol arzusu, mantığın cazibesini besler; fakat bu arzu daima sınıra çarpar. Tam kontrol, tam bilgi, tam tatmin imkânsızdır. Yine de insan bu imkânsızlığın peşinden koşarken bir jouissance yaşar.
Dolayısıyla, hem Lacan’ın cümlesi hem de kişisel “her şeyi kontrol etme” arzusu, aynı hakikati işaret eder: Eksiklik, insan deneyiminin merkezindedir; jouissance ise bu eksikliğin hem acı hem de tatlı yankısıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder